Şanlıurfa Viranşehir Cumhuriyet Savcısı Eyüp Akbulut, Coronavirus tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları, sosyal mesafe kuralı, seyahat kısıtlamaları, maske takma zorunluluğu ve Coronavirus aşısı uygulamasının tamamının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek konuyla ilgili soruşturma kamuoyu ile paylaştı.
Açtığı soruşturmadan dolayı görevden alınabileceğini belirten Savcı Akbulut, haysiyet sahibi bir savcının bunu yapması gerektiğini ifade etti.
Haysiyetli bir hukukçu bunu yapmak zorundadır
Çektiği videoyu uzun zamandır şahit olduğu haksızlıklar hakkında konuşmak ve başlatmış olduğu soruşturma ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yayınladığını belirten Savcı Akbulut, "Bu hususları bugüne kadar pek çok yetkiliye ve farklı meslek grubundan olan insanlara anlattım. Onlar beni yapmak istediğimden ve mevzuat gereği yapılması gerekenlerden 'Aman başına iş alırsın, işini kaybedersin, sana bir şeyler isnat ederler, biz hiçbir şey yapamayız.' diyerek beni men ettiler. Haysiyetli bir hukukçu bunu yapmak zorundadır. Bu işimizin gereğidir. Netice alınıp alınamayacağı başka husustur. Bu vasatta hareket bizzat neticedir." ifadelerini kullandı.
"Hukuk devletine yarışmayacak uygulamalar görüyoruz"
Çok yanlış uygulamalara şahit olduğunu ifade eden Akbulut, "Hukuk devletine yarışmayacak uygulamalar görüyoruz ve bunlar büyük mağduriyetlere sebep oluyor. Bugüne kadar pek çok anabilim dalı başkanı, profesör, ehliyet sahibi hukukçu tarafından bunlar dillendirildi. Bunları tespit edebilmek için çok büyük bir müktesebata gerek yok. Hukuk fakültesinin birinci sınıfını bitirmiş herkes aynı tespiti yapabilir. Bugün uygulamada olan sokağa çıkma yasağı, maske takma zorunluluğu, sosyal mesafe kuralı, seyahat kısıtlamaları bunların tamamı hukuka aykırıdır. Anayasada bunların nasıl yapılabileceği ayrıntısıyla düzenlenmiştir." şeklinde konuştu.
"Toplumun geneline yönelik kısıtlamalar ve genellemeler getirilmesi hukuken mümkün değildir"
Herhangi bir suçun ya da yasaklamanın kanunda açıkça düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Akbulut, şunları söyledi:
"Vatandaş ne ile muhatap olduğuna bilmiyordu. Başlangıçta bir belirlilik yoktu. İl İdaresi Kanunu zikrediliyordu. Bu kanunun 11C ve 66'ıncı maddeleri uyarınca bu işlemlerin yapıldığı söyleniyordu. Bir kanunda 'Vali gereken tedbirleri alır.' denmesi, kısıtlamalar için hiçbir şey ifade etmez. Vali, aklımızın hiç almayacağı şeylerde emredebilir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında dar yorum esastır, kanunilik ilkesi caridir. Bunu bu kanuna istinaden yapamazsınız. Kabahatler Kanunu'na mesnet olarak zikrediliyor. Bununda 32'nci maddesi istismar ediliyor; ancak ikinci fıkrası okunmadı. Birlikte değerlendirildiğinde görülecek ki yasaklamanın kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir. Burada zımni bir düzenleme dahi bulunmamaktadır. En son Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca idari yaptırım kararları verilmesi kararlaştırıldı. Kanun açılıp okunduğunda; bu kanun da hem tedbirlerin ki bu tedbirler arasında hukuka aykırı olduğunu zikrettiklerim de bulunmamaktadır. Tedbirlerin uygulanabileceği kişilerin sınırlandırıldığı görülür. Kimdir bu kişiler, insanlar hasta olduğunda ya da hastalık şüphesi altında bulunduğunda bu tedbirler uygulanabilir. Toplumun geneline yönelik bu şekilde kısıtlamalar ve genellemeler getirilmesi hukuken mümkün değildir. Bunlar hukuk devletinde olacak şeyler değildir." diye konuştu.
"Aşıda bulunan yan etkiler ve ikazlar metinlerde yazmıyorken ortada aydınlatılmış rıza var denilemez"
Coronavirus aşısı ile ilgili belirsizlik ve şüphelere dikkat çeken Savcı Akbulut, oluşturulan aşı ikna timleri ile insanların aşılandığını söyledi.
Akbulut, "Oluşturulan aşı ikna timleri ile insanlar aşılanıyor. 'Onam Belgesi' adı altında bir belge insanlara imzalatılıyor. İncelediğim belgeler arasında Biyotıp Sözleşmesi, hasta hakları yönetmeliği gibi mevzuatın öngördüğü şartları sağlayan ibarelere metinde rastlamadım. Bu metinler hukuken 'Çöp'tür. Çünkü pek çok insanın tereddütleri var. Bu tereddütler yetkililer tarafından giderilmemiştir. Ortada soruşturma açılmasını gerektirir pek çok iddia varken 'Aydınlatılmış rıza'nın varlığından bahsedilemez. Zaten bu uygulamada doğru şekilde tatbik edilmemiştir. Ben aylardır müracaat savcılığı yapıyorum. Vatandaş pek çok kez yanıma gelerek 'Savcım ameliyata girmeden önce bana bir belge imzalattılar. Ne olduğunu kimse anlatmadı. Ben de bilmiyorum. Şu anda çocuğum sakat, ben hastayım ama mesuliyet kabul etmiyorlar.' demiştir. Türkiye'de belki milyonlarca dava vardır bu şekilde. Aşıda bulunan yan etkiler ve ikazlar bu metinlerde yazmıyorken, ortada aydınlatılmış rıza var denilemez." dedi.
"Muhalefet şerhi yazan hâkim hukukta böyle bir şeyin olmadığını söyledi"
Yargıda da çok büyük tuhaflıklar olduğunu, bunun da kabul edilemeyeceğini belirten Savcı Akbulut, "Bolu'da bir vatandaşa yazılan maske cezası oranın sulh ceza hâkimliği tarafından iptal edildi. Bunun üzerine dosya kanun yararına bozma talebi ile Yargıtay'a gitti. Yargıtay 19. Ceza Dairesi, 9 Kasım 2020 tarihinde, 2020/4354 esas ve 2020/14350 karar sahibi ilamıyla, 17 sayfalık bir karar verdi. Bir hâkim 7 sayfa muhalefet şerhi yazdı. İlk Derece Mahkemesi bunun 'Sosyal devlet ilkesine mali bir külfet getirdiğine' dayanarak iptal kararı verdi. Dairenin çoğunluğu idari yaptırımı ayakta tutmak kaygısıyla olduğu izlenimi veren bir karar verdi. Mahkemenin araştırma yükümlülüğünden bahsederek farklı ihtimalleri değerlendirmesi için kararı bozdu. Muhalefet şerhi yazan hâkim ise hukukta böyle bir şeyin olmadığını söyledi. Anayasa Hukuku, Kabahatler Hukuku, Ceza Hukuku hepsini birlikte alarak farklı ülkelerdeki uygulamalarla karşılaştırarak 'bu en fazla müeyyidesiz bir idari işlemdir.' ifadesini kullandı.
"Başsavcılık, kanun yararına bozma talebinin dışında hukuka aykırılılıklar saptandığını söyledi"
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) yüklenmesi gereken Yargıtay kararlarının bir sene geçmesine rağmen UYAP'a yüklenmediğini ifade eden Savcı Akbulut, "Biz uygulamacılar her türlü Yargıtay kararına normalde ulaşabiliriz. Aradan aylar geçmesine rağmen bu karar halen UYAP'a yüklenmedi. Çünkü biliniyor ki bu kararı gören sulh ceza hâkimleri, bu hukuksuz uygulamalar dolayısıyla verilen idari cezaları patır patır iptal edecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu karara da itiraz edildi. 25 Ocak 2021, dosyayı yeniden ele alan Yargıtay Dairesi, 2021/ 267 esas ve 2021/464 karar sayılı ilamıyla başsavcılığın itirazını oy çokluğu ve muhalefet şerhiyle kabul etti. Başsavcılık, kanun yararına bozma talebinin dışında hukuka aykırılılıklar saptandığını söyledi. Dairenin çoğunluğu bunu kabul etti. Burada gerekçe olarak 'Mevzuat gereği her türlü mahkeme kararına gerekçe bulunmak zorundadır.' Bir ilk derece mahkemesi hâkimi bunu yapsa kararını bozarlardı. Bu tavrı anlamak mümkün değildir." şeklinde konuştu.
"Bakanlık genelgeleri göndermedi ve mahkemeye de cevap vermedi"
Bir vatandaşın maske zorunluluğu ile ilgili açtığı davaya dikkat çeken Savcı Akbulut, "Bir vatandaş tarafından maske zorunluluğu getiren genelgelerin iptali istemi ve yürütmenin durdurulması talebiyle ilgili bir dava açıldı. Şahıs davayı açarken medyada alenen 'Ben maskenin gereksiz hatta zararlı olduğuna dair onlarca çalışma sunuyorum. Bakanlık tek bir bilimsel çalışma verisi ortaya koysun, davamı geri çekeceğim.' dedi. Danıştay 10. Dairesi'nde görülen 2020/ 4961 esas ve 23 Kasım 2020'de kurulan ilk ara kararda, daire, bakanlığa genelgeleri göndermesi için 30 gün süre verdi. İkinci ara karar 3 Mart 2021 tarihinde kuruldu. İçerikten anladığımız kadarıyla bakanlık genelgeleri göndermemiş ve mahkemeye cevap vermemiştir. Dairede aynı genelgeyi tekrar kurmuş; 30 gün içerisinde gönder demiştir. Bunu anlamak mümkün değil. İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27'inci maddesinin 8'inci fıkrasında nasıl yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Aynı kanunda sürelerin dahi kısaltılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca Hâkimler Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu'nun idari yargı tavsiyelerinde iki husus önemlidir. Birincisi; yürütmenin durdurulması talepli davalarda bu talep hakkında ikincisi ise bu talep hakkında karar verildikten sonra esas hakkında ivedi karar verilmesi tavsiye edilmiştir. Aksine davranışlar, eleştirilmiştir. " diye konuştu.
Akbulut, "Yayımlanmış bir genelge neden istenir? Mantık buysa uygulanacak kanunlarında TBMM'den istenmesi gerekir. Mahkemeye cevap vermemek ne demek? Yürütmenin durdurulması talebi neden geciktirilir? Genelge yayımlanmamışsa daha büyük bir problem var demektir.?" diye sordu.
"İdari yaptırım kararlarına itirazlar kasten bekletiliyor"
Tedbirler nedeniyle verilen idari yaptırım cezalarının bekletilmesinin suç olduğunu ifade eden Savcı Akbulut, idari yaptırım kararlarına itiraz dosyaları aradan yıl geçmesine rağmen kasten bekletildiğini kaydetti.
Akbulut, "Türkiye'de birkaç istisna dışında birçok sulh ceza hâkimliğinde, yakinen biliniyor ki tedbirler yüzünden verilen idari yaptırım kararlarına itiraz dosyaları aradan yıl geçmesine rağmen kasten bekletiliyor. Bu suçtur, adil yargılanmak hakkının ihlalidir, görevi ihmaldir. Bir suçun yaygın şekilde işleniyor olması onu cezalandırılabilir olmaktan çıkarmaz. Ben aşı karşıtı biri değilim. Mesleğim icabı adıma aşı tanımlandığı için araştırmaya başladım. Araştırırken medyada bilimsel verilerle de desteklenen tıp alanında uzman kişilerin beyanlarını ve raporlarını gördüm. Bunlar kan dondurucu ifadeler… Bir Cumhuriyet Savcısı bunları ihbar kabul ederek soruşturma açmak zorundadır. Fakat bu dillendirildiği zaman insanlar cesaret edemiyor. Ben işim gereği bu hususta gerekli cesareti gösteriyorum. Herkes haberdar olsun." diye konuştu.
"Piyasadaki maskelerin yüzde 90'ı hijyen koşullarını sağlamıyor"
Eski adıyla Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün piyasada satışı yapılan 41 maske markası ile ilgili gerekli koşulları sağlamadığına dair rapor verdiğini hatırlatan Savcı Akbulut, "Doktor Erkan İşgören tarafından Cumhurbaşkanlığına sunulan piyasadaki maskelerin yüzde 90'ının hijyen koşullarını sağlamadığına dair rapor var. Daha sonra bu firmalar hakkında idari yaptırım dahi verilmemiştir. Bilim Kurulu üyelerinin ve ekranlarda boy gösteren işinin ehli doktorların çelişkili beyanları var. Virüsün maske gözeneklerinden 7 kat küçük olduğu, bu sebeple koruma sağlamayacağı, sağlıklı insanın maske takmasının güvenilir olmayacağı şeklindeki beyanlar var. Olayı karikatürize ediyorlar. Sağlıklı bir aşının 2 ile 5 yıl içerisinde kullanıma geleceği, mutasyona uğrayan bir virüse karşı aşı geliştirilemeyeceği, salgının sosyal bağışıklıkla sona ereceği yönünde beyanlar var. Aşıdan sonra hastalanan hatta ölen kişiler olduğuna dair iddialar var." dedi.
"Maske içerisinde formaldehit, anilin, titanyumdioksit gibi zararlı maddeler bulunuyor"
Maske içerisinde çok zararlı maddelerin bulunduğunun altını çizen Akbulut, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
"Maskenin petrol türevi elyaftan üretildiği, petrotoksit maddeler ihtiva ettiği, soluma ile bunların inhale olacağı, kemik iliğinin baskılanacağı, son dönemlerde çocuklarda bu sebeple hastalık teşhisi yapıldığı şeklinde iddialar var. Bu şekilde beyanda bulunan pek çok doktor var. Maske içerisinde formaldehit, anilin, titanyumdioksit gibi zararlı maddeler bulunduğuna dair raporlar bulunmaktadır. Bu şekilde beyanda bulunan doktorlar; Profesör Doktor Ahmet Rahim Küçükusta, Astrobiyolog 10 yıl NASA'da görev yapmış Nobel Tıp ödülüne aday gösterilmiş Neva Çiftçioğlu, Profesör Doktor Alişan Yıldıran, Çocuk Hastalıkları ve İmmünoloji Anabilim Dalı Başkanı, anladığımız kadarıyla laboratuarın da başında. Çok ciddi ithamları var. Aşılanmayan binlerce çocuk olduğu, bu çocuklarda hiçbir hastalığın bulunmadığını fakat belli aktif hastalıklarla malul çocukların belli tip aşılarla aşılanmış çocuklar olduğunu söyleniyor. Bakanlık yetkilisine çağrı yapıldığı halde kamuoyu bu hususta bilgilendirilmiyor." şeklinde konuştu.
"Bir suç işlendiği izlenimini gören Cumhuriyet Savcısı derhal harekete geçmelidir"
Demokratik bir toplumda özgür basının fikirlerini rahatlıkla ifade etmesi gerektiğini vurgulayan Savcı Akbulut, " Böyle ciddi bir meselede sadece ağız birliği yapan ve kendi içinde çelişen beyanlarda bulunan zaman itibariyle de beyanları tutarlı olmayan şahıslar sürekli ekrana çıkartılıyor. Diğer şahıslar ciddiye alınmıyor. Profesör Doktor İsmail Aydın, Profesör Serhat Fındık, Profesör Canan Karatay, Doçent Doktor Yavuz Dizdar, Profesör Doktor Gülümser Heper, Doktor Ümit Aktaş, Nurçin İncirli, Mehmet Okan Özdemir, Özcan Yücel, Bilgehan Bilge, Orhan Kara Türkiye'den sayabileceğimiz ilk akla gelen isimlerdir. Yurt dışından yüzlerce isim ve kuruluş var. Dolayısıyla her Cumhuriyet Savcısı'nın bunları bir suç ihbarı olarak kabul edip, re'sen soruşturma başlatması icap eder. Yani Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160'ıncı maddesi açıktır. Bir suç işlendiği izlenimini gören Cumhuriyet Savcısı'nın derhal işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı düzenlenmiştir. Yine farklı bir olaya ilişkin eski Adalet Bakanlarımızdan Cemil Çiçek'in beyanında söz konusu görüntülerin internette yayıldığı, artık savcıların bundan haberdar olduğu ve resen soruşturma başlatması gerektiği beyan edilmiştir. Mevzuat böyledir, savcıların görev tanımı böyledir." diye konuştu.
"Maske ve aşılarla ilgili soruşturma açıyorum"
Maske ve aşılarla ilgili iddialara ilişkin soruşturma açtığını belirten Akbulut, "Maskelerin içeriği hakkında az evvel çok cüzi bir kısmını saydığım iddialar dolayısıyla 'Türk Ceza Kanunu'nun zehirli madde katma başlıklı 185'inci maddesi kapsamında değerlendirilmek üzere yine aşılar hakkında aynı kanunun 187'inci maddesi kişilerin hayatı ve sağlığı bakımından tehlike oluşturabilecek şekilde ilaç yapmak veya satmak' başlıklı suç kapsamında değerlendirmek üzere re'sen soruşturma açıyorum. Herkes böyle bir soruşturmanın varlığından haberdar olsun. Elindeki delilleri bu soruşturmaya göndersin. Bunlar çok ciddi iddialar. Zaten ilgili kurumlara müzakere yazarak bu hususta delil toplamaya başladım. İlgililerde bu noktada taşın altına elini koysunlar." ifadelerini kullandı.
"Tedbir uygulanmayan ülkelerde korkutulduğu şekilde feci neticeler meydana gelmiyor"
Coronavirus tedbirleri ile ilgili ciddi şüpheler olduğunu savunan Savcı Akbulut, tedbirlerin gerekli olduğuna dair de ciddi şüphelerin olduğunu ifade etti.
Akbulut, "Yani tedbir uygulanmayan ülkelerde korkutulduğu şekilde feci neticeler meydana gelmiyor. Yurtdışından pek çok fotoğraflar ve haberler görüyoruz. Bu tedbirler kaldırılıyor. Aşılama olmamasına rağmen kaldırılıyor ya da hiçbir tedbir alınmıyor. O ülkelerde de korkuttuğunuz neticeler yaşanmıyor. Ben Viranşehir'de görev yapıyorum. Güneydoğu'da tedbirler Batı kadar sıkı değil ve burada korkutulduğumuz neticeler görülmüyor. Ceylanpınar'a gidin tedbirler daha da gevşer. Sınırın dışına çıkın. Hiçbir tedbir yoktur. Fakat korkutulduğuz şekilde ölümler de meydana gelmez. Yeterince insanımız intihar etti, yeterince insanımız iflas etti. Birtakım grafiklerle bunların söylenen boyutta olmadığı iddia ediliyor. Ben işim gereği günde onlarca insanı dinliyorum. Kimlik tespitinin yapılması bağlamında mesleğini, aylık gelirini sorduğum zaman onlarca insandan bu ilçede falan işi yapıyordum. Fakat pandemi… Sözünü duyuyorum. Ortada hiçbirimiz yerden bitmedi ki bu milletin evladıyız. Yaşananlara yakinen şahidiz. Bu tedbirler alınmasına rağmen lebalep parti kongreleri yapılması, cenaze törenlerinin düzenlenmesi, tedbirlerin gereksizliğini ortaya koyuyor." şeklinde konuştu.
"Muhtemelen işimi kaybedeceğim ve başıma bela alacağım"
Coronavirus ile ilgili alınan tedbir kararlarının yanlış olduğunu savunan Savcı Akbulut, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyayı etkisi altına alan bir hastalık olduğu söyleniyor. Tabii ki bir hastalık var, insanlarımız vefat ettiler. Ama bu hastalığın gereği bu tedbirler değildir. Afrika'da açlık var, insanlar gıda temin edilemediği için ölüyor. Fakat birileri çıkarak Afrika'ya aşı tedarik etmekten bahsediyor. Hâlbuki o insanların ölmesi kuru ekmek verilmesiyle önlenebilir. Malum yapılanma her türlü imkânla katlettiği insanlara aşı tedarik etmiş. Bunun salgınla izahı mümkün değildir. Kimse bizim aklımıza alay etmesin. Onlardan beklenen ablukayı sertleştirip o insanların ölmelerini beklemektir. Salgın bize de bulaşır gibi bir gerekçeyle hareket etmiş olamazlar. Ben bunları söylediğim için şimdiye kadar yapılan ikazlar dolayısıyla bunları söylüyorum. Muhtemelen işimi kaybedeceğim ve başıma bela alacağım. Fakat haysiyetli bir hukukçunun bunu yapması gerekir. Susan avukat ve Baroların tavrını anlamak imkân dışıdır. Pek çok milletvekili sokağa çıkma kısıtlaması zamanında toplantılar yaparak evlerine misafir aldılar. Evlerinde fotoğraflar çekerek paylaştılar. 'Sadece fotoğraf çekerken maskemizi indirdik' dediler. Neden? Virüs bulaşmayı kesti mi o anda? Evinize aldığınız yahut sizin ziyarete gittiğiniz insanların tamamı kısıtlamalarda muaf tutulan kişiler mi? Yahut bu muafiyet size sırf canınız istedi diye kamu göreviyle alakalı olmayan faaliyetlere katılasınız diye mi verildi? Bakın milletvekillerinin yasama sorumsuzluğu var. Fakat bazılarınca bu sorumsuzluk yanlış anlaşılıyor. Çıkıp dürüstçe, cesurca konuşmak icap eder."
"Soruşturma yapacak personel bulamıyorum"
Akbulut, "Dediğim gibi ben Viranşehir’de savcılık yapıyorum. Burası uyuşturucu madde ticareti güzergâhıdır. Ben aylardır, onlarca çocuk dinledim. 12 yaşını yeni ikmal etmiş veya birkaç senedir esrar, metamfetamin gibi uyuşturucu maddeler kullanıyor bu çocuklar. Aileleriyle görüşüyorum. Pek çok vatandaş gelip haklı olarak veryansın ediyor. Fakat bizim narkotik ekibimiz çok geç kuruldu. Personelimiz yetersiz, teknik donanımımız az. Bir grup gönüllü, çalışkan insanla bu suçlar hakkında soruşturma yapmaya çalışıyoruz. Benim işim saat 17.00'de bitmesine rağmen ben gece yarıları aramalar yapıyorum. Herkes buna şahittir. Fakat personel; sokağa çıkma kısıtlaması yasağı, maske denetlemesinde görevlendiriliyor. Zaten personelimiz az. Ben soruşturma yapacak personel bulamazken, batıda bir yerlerde mobese kamerasının başına kamu görevlisi polis memuru bırakılıp maske, mesafe denetimi yaptırılıyor. Kamu kaynağı, kamu gücü daha etkin israf edilemez. Böyle bir saçmalık olamaz. Yani takmayıversin maskeyi, ihlal etsin mesafeyi, ne olacak. Yakalandığınız zaman açıklanan veriye göre yüzde 99,98 sağ kalıyorsunuz. Kaldı ki Profesör Doktor Orhan Yıldız aylar önceki beyanında bilimsel verilerle bize şunu söyledi; Toplumun yüzde 50’si bağışıklık kazandı. PCR’nin ne olacağını şu an uzatmamak adına beyanda bulunmuyorum. Fakat daha sonra buna dair bilgilendirme yapacağım. Ben çevremdeki doktorlara soruyorum; bu hususta bilgileri yok. Hepsini demiyorum. Fedakârlık yapan, bu hususta gecesini gündüzüne katan doktorları istisna tutuyorum. Onların hakkı ödenmez. Fakat şöyle bir şey de var; " dedi.
"Hukuksuzlukla, hukuk çerçevesinde her türlü mücadeleyi edeceğim"
Bu süreçte adli personelin yaptığı fedakârlıklara vurgu yapan Savcı Akbulut, "Bu süreçte ceza ve tevkif evleri personeli her ayın 3 haftası ailesini göremedi. Keza polis ve jandarmanın yaptığı fedakârlıklar karşılığında belki bir kuru teşekkür edildi. Bunlar görmezden geliniyor. Bu saçmalık… Aklı başında hiç kimse bunu kabul edemez. Dediğim gibi ben görevim icabı haksızlığa karşı susmayı haysiyetime yediremediğim için böyle bir soruşturma açtım. Hukuksuzlukla, hukuk çerçevesinde her türlü mücadeleyi edeceğim. Gördüğüm haksızlıklar karşısında yine beyanda bulunup işimi yapacağım. Bu saatten sonra işini titizlikle yapmaya gayret gösteren hiçbir Cumhuriyet Savcısı bu iddialar hakkında ben bilmiyordum diyemez." şeklinde konuştu.
"Şüpheler giderilmeden hiç kimse beni aşı vurdurmam için zorlayamaz"
Aşı ile ilgili şüpheler kalktığında aşı vurdurabileceğine değinen Savcı Akbulut, "Aşı vurdurmak ihtiyaridir. Dileyen vurdurur. Eğer tıbbi gerekliliği ve faydası ortaya konursa, hakkındaki bu şaibeler ortadan kaldırılırsa pek ala bende vurdururum. Fakat bu şüpheler giderilmeden hiç kimse beni aşı vurdurmak için zorlayamaz. Hiçbir vatandaşı da zorlayamazsınız. Hukuken bu mümkün değildir. Bu bir zorbalıktır. Haysiyetli tıpçılar, hukukçular bu konuda gereğini yapar. Benim ümidim bu yöndedir. Yani ekranlara halkı bilgilendirmesi için çıkartılan kişiler bu ciddi… Bakın bir şeyin ciddiyeti konusunda ben mesleğim icabı neyin ne olduğunu bilirim. Yani şüphe nedir, iddia nedir, delil nedir, ispat nedir, sübut nedir. Bunu hukukçular bilirler. Kimse çıkıp bizi alaya almasın. Kimse o beyan sahiplerini bu halka hakaret etsin, tahkir etsin diye çıkarmıyor. Hiç kimse bizi kedi köpek gibi aşılayamaz. 'Keyfine bak, ben aşılıyım' diye maske taktırmak nedir? Belli ülkelerden gelen turistlerden PCR testi almamak nedir? Dünya sağlık örgütü CT değerinin 40 olarak alınmasının hata olduğunu beyan etmişken, bu hususta ısrar etmek, fakat aşı olanları 28 döngü üzerinden test yapmak nedir?" diye konuştu.
"İşimi gereği gibi yapmaya ve bunun sonucunda her türlü neticenin cerimesini çekmesine hazırım"
Doktorların dahi PCR’nin nasıl çalıştığını bilmediğini belirten Savcı Akbulut, "Bakın 22 bilim adamı imzalı, bunun nasıl saçmalık olduğunu deklara eden bilim adamları var. Doktorlar dahi PCR’nin nasıl çalıştığından bihaber. Burada bir sahtekârlık dönüyor. En azından buna dair iddialar var ve soruşturma bu iddiaların aydınlatılması için yapılır. Hiç kimse bizi bir şeye taraf gibi algılamasın ve lanse etmesin. Biliyorum, ikaz edildiğime göre kıdemli hukukçular ve amirlerin tarafından bir takım tezviratlar yapılacak. Ön almak için söylüyorum; Kimse samimane ve haysiyete yaraşır şekilde hukuk devletinde yapılması gereken işimi çarpıtmaya çalışmasın. Ben işimi gereği gibi yapmaya ve bunun sonucunda her türlü neticenin cerimesini çekmesine hazırım. Şayet öyle bir şey olursa bunu yapanlar utansın. Dediğim gibi herkes elindeki delilleri bu dosyaya göndersin. Hukuk çerçevesinde mücadelesi verilecektir. Birtakım gruplarda bu işin takibinin yapıldığı, falan tarihe kadar aşı vurulması gerektiğine dair konuşmalar var. Pek çok insan bu şekilde düşünüyor. Fakat cesaret edemiyor. Kimse korkmasın. Hukuk devletinde yaşıyoruz. Bu kaydı yayın. Özgür olması gereken basın şu anda kendiliğinden bir sansür uyguluyor. Hukuk çerçevesinde gerekli mücadele verilsin." dedi.