Fethullahçılar; bir zamanlar “Hizmet hareketi” diye el üstünde tutulan, daha sonraları ise “Paralel devlet” oldukları, yaptıklarının ise “Terör” tanımına girdiği ve tasfiye edilmeleri gerektiği belirtilen bir grup.
İşin esasındaki veya en derinindeki amaç, sadece AKP'nin alaşağı edilmesiyle sınırlı değildir. Çok daha büyük veya daha global hedefleri bulunan bir yapılanmadan bahsediyoruz. Daha önce bunun farkında olanlar, AKP ve Fethullahçıların cicim aylarında bile gerekli uyarılarını yapıyorlardı.
Belki kuruluş aşaması bambaşkaydı ama bir süre sonra bu hareketin Amerika ve israil'in güdümüne girdiği bir vakıaydı. Çünkü Fethullah Gülen, dünyada bu iki gücün izin vermediği hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceği ve yapmak istediklerini dönemin otoritelerinin onayı ile fiiliyata geçirmek fikrindeydi.
İşin özeti şu: Dünya'da İslam dinini siyasi anlamda, devlet idarelerine hâkim etmek için uğraş veren yapılanmalar var. Amerika, israil ve bilumum Batı alemi, bu yapılanmaları boğmak için uğraş vermektedirler. Ancak bazen İslami hareketleri ezmek için yine İslam görünümlü yapılanmaları kullanmak durumunda kalıyorlar. İşte Fethullah Gülen grubu, bu şekilde kullanılan ve Ortadoğu'daki Müslüman ahaliye örnek olması açısından, ehlileştirilmiş Müslüman tipi olarak piyasaya sürülmüştür.
Kısacası bu yapılanma; kendilerinin deyimiyle fundamentalist İslami cemaatlere karşı ılımlı ve sözde hümanist bu güruh olarak, tabiri caizse Müslümanlara; “İşte size İslam'ın barışsever, insancıl versiyonu” şeklinde alternatif sunma ve dolayısıyla tüm Müslümanları Batı'nın standartlarına uydurma projesidir.
Bir de işin ilginç yanı var. Bütün dünyada hoşgörünün mümessili olarak pazarlanan Fethullah Gülen ve ekibi, İslami hareketlere karşı hiç de hoşgörülü değillerdi. İşte size, bu ülkenin doğusunda İslami faaliyetlerinden dolayı FETÖ tarafından kendilerine kumpaslar kurulan ve artık ispatlanan eylemler. Hakeza El-Kaide ismiyle cezaevine atılan şahıslar.
Sadece Türkiye'de mi? Elbette ki hayır. israilli çocukların korkularını yüreğinin derinliğinde hissettiği halde, Filistinli mücadeleci Müslümanları terörist olarak göstermesi, yine başka ülkelerde küfre başkaldıran ve Amerika emperyalizmini lanetleyen İslami grupların çalışmalarını sabote edici açıklamalarının hepsi basında, dolayısıyla tarihte kayda alındı.
Bir başka ilginç husus ise şudur. Dünya istikbarından otorite diye bahseden ve onlardan izin alınması gerektiği hususunu dile getiren kişi, Türkiye'deki otoriteye başkaldırmaktadır. Hem de dalgalar halinde peş peşe. Barışsever, hoşgörülü, ılımlı din adamı kisvesindeki zat, Türkiye'de sivil vatandaşların üzerine kurşun yağdırabilmektedir.
Doğruhaber gazetesinin 16/11/2016 tarihli nüshasında “Kut Anlayışı ve Başkanlık Sistemi” diye bir yazı yazmıştım. Yazının sonlarına doğru aynen şöyle bir paragraf vardı: “Bülent Ecevit'in son demlerindeki hükümet ile idare edilen Türkiye, bir Anayasa kitapçığının fırlatılması ile krizlere girerken; Recep Tayyip Erdoğan'ın idare ettiği Türkiye, 15 Temmuz'da bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığı halde, idare ve ekonomisinde bir olumsuzluk yaşamadı.”
İnşallah burada yazdıklarımızla şer odaklarının akıllarına yeni yeni hinlikler getirmiyoruzdur. Çünkü bu cümleleri yazdıktan hemen sonra bu şer odaklarının ekonomik saldırısı başladı.
Ekonomik dalganın ardından bakalım hangi dalga gelecek?