Hayat insana birçok sürprizler yapabiliyor. Kiminde şaşkınlıklar diz boyuyken kiminde duygu zirve yapıyor. Fakat geçen pazar günü şahit olduğum düğün, ne şaşkınlık ne de duygusallık yaşattı. Galiba düşündüren bir gülümsemeyle beraber ikisini de yaşadım. Diyeceksiniz ki düğün, neşe demek; limoni duygulara mahal mı var? Haklısınız. Fakat “damatsız” bir düğüne kaçınız şahit oldu ki? Düğünün asli unsuru gelin ve damattır. Ama bu defa damat yoktu. Dört duvar arasında 17 yıldır gün sayarken düğününde olmamasına ne denir bilmiyorum.
Devlet, bazı düzenlemeler yapmış. Mahkumlar, 2-3 ayda bir aileleriyle birlikte cezaevi sınırları içinde bir dairede kalabiliyor, vakit geçirebiliyor. Bu düzenleme sonrası mahkumlar arasında evlilik oranı nispeten artmış. Fakat eksik kalan bir unsur var kanatimce. Mahkumun cenazesi olduğında nasıl ki yetkili makamlar cenazesine gitmeyi, birkaç saat de olsa izne bağlamış ve uygulamaya koymuşlarsa kendi düğününe gitmeyi de kanuni bir düzenlemeye acilen tabi tutmaları lazım. Örfümüzde cenaze ve düğün, vazgeçilmez iki unsurdur. Bu sorumluluk, yatarı fiili olarak en az 5 yılın altında olmamak gibi bir zaman dilimine de bağlanabilir. Kaldı ki bu düğünün damadı müebbetlik İsmail Balka idi.
Tabi ki düğün bazı şeyleri aklımıza getirmiyor değil: İki bin yılı öncesi ve sonrasında gelinlik kızlarımızın idealleri farklıydı. Öyle ki zindan yatmamış damat adayı tercih sıralamasında altlarda yer alıyordu. Gelin adayları kızlarımız, zindan yatanlara öncelik veren bir iftihar tercihinde bulunuyorlardı. Bunun için girişimlerde bulunulan, kızlar arası sohbetlerde gündem olan önemli bir mevzuydu bu konu. Böylesi bir adayla hayatını birleştiren bir bacımız meşhur tabirle turnayı gözünden vurmuş oluyordu. Abarttığımı düşünenler varsa o dönemin canlı şahitleri olan ablalarına sorabilirler.
Bu yönüyle bu düğüne gelin olan bacımızı tebrik ederken bu düşüncenin azalmış temsilcilerinden olan biri olarak saygıyı hak ediyor. Dünyevi saadetten öte uhrevi saadeti bu evlilikle inşaallah pekiştiren bu yaklaşım, soruşturduğum kadarıyla bacımızdan ısrarla gelmiş ve ailesini de ikna yoluyla kabullenmişti. Bir kardeşi de Yusufi olan bacımızın takdir dolu yaklaşımı sadece bu evlilik olayında kendini göstermemiş. Bacımızın ailesine karşı fedakarlığı, yaklaşım tarzı ve tavrı, birçok bacımıza da örnek olacak cinstendi. Allah'ın rızasını gaye edinen ve hayatı sadece onun rızasına endeksleyen bir kalp, elbette bu aşamadan sonraki yaşantısını da Allah'ın rızasına tabi kılacak güzel ve faziletli amellerele sürme yolunu tercih edecektir. Bu düğün bana ibretle bu düşünceleri hatırlatırken günümüz bacılarımızın önceliklerinin ne kadar değiştiğini de göstermiş oldu.
Sahi zindanda olan ve çıkmasına en az 12 yıl olan biri için hangi kız fedekarlık yapar?
Öncelikleri içinde evlilikten gayenin Allah'ın rızası olduğunu idrakini kaçımız diri tutuyoruz hafızalarımızda?
Evi, arabası ve işi olamayan birinin damadımız olması yahut tercih edilme olasılığı ne kadardır?
Acaba günümüz bacılarımızın fedekarlık anlayışı ile bu bacının fedakarlık anlayışı ne kadar örtüşüyor?
Neticede “damatsız düğün”ün gelini ne eve ne işe ne de arabaya talip oldu. Bunları gündem de etmedi. Damadın uzun yıllardır içeride olmasından ötürü “dava bilinci” konusunda kendisinin nasıl olduğunu her şeyden önce sormuş/soruşturmuş. Olabilir ki bu süreçte gevşeklik , pasiflik veya benzeri durumları olmuş endişesine binaen damat soruşturması adına sorduğu ve cevabını öğrenmek istediği tek şey bu olmuş.
Dava bilinci onu “Sen dindar olanı seç” şeklinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin tavsiyesine götürmüş, o da dindar olanı seçmiş.
Günümüzün değerli bacıları! Elbette fedakarlık farklı farklı olup tek düze değildir. Fakat yazımıza mevzu olan bacı içimizden biri. Geçmişte yaşamıyor. Peki bu durumda değerlerimiz mi değişti, biz mi? Damatsız düğün bana neleri düşündürtmedi ki?