15 Temmuz FETÖ askeri darbesinden bu yana Türkiye'nin rotasının da değiştiği bir hakikat. Bunu çeşitli vesilelerle ortaya koyduk. Ancak sesimiz çok da makes bulmadı. Güç ve iktidar, genelde kulakları sağır ediyor ve nasihatlere karşı insanı müstağni kılıyor maalesef. Bunu bir kez daha görmüş olduk. Türkiye'nin Ak Parti iktidarı ile birlikte normalleşme yoluna kısmen de olsa girdiği müşahede edilmişti. Vesayetlerle mücadele hususunda kısmi ilerlemeler sağlanmış, bu kısmi ilerleme dahi topluma önemli oranda nefes aldırmıştı.
Ancak darbe sonrasında güzel icraatlar durmakla kalmamış, alınan yolun da tersine gidilmeye başlanmıştı. Bu dönemde devletin dil ve mantalitesine hakim olan anlayış, belki 28 Şubat sürecinde dahi görülmemişti. Vesayetleri bitirelim diye çıkılan yolda, farklı farklı vesayetler türedi. FETÖ ile mücadele sahası, ehil olmayan derin yapılara, hatta eski vesayetçilere bırakıldı. Bunların oluşturduğu yeni vesayetler, FETÖ'yü, hatta 28 Şubat zihniyetini dahi aştı. Cemaatler, tarikatler, muhafazakâr kesimler, hatta tüm topluma mal olmuş siyasi partiler dahi terör muamelesi görmeye başladı. Halen bu uygulama devam ediyor. Suçun şahsiliği ilkesi uygulamalardan tamamen kaldırıldı. Bu cemaat, parti ve derneklerin resmi etkinliklerine katılan birinin en uzak akrabası dahi güvenlik soruşturmalarından geçirilmeyerek mağdur edildi.
Bu uygulamaların oluşturduğu mağduriyetler, FETÖ'nün oluşturduklarını geçti. Ancak bunlara karşı gözler kör, kulaklar sağır kaldı. Halen de kör ve sağırdırlar. Bu haksızlıklar, toplumsal günahlardır. Toplumsal günahların diyeti de takdir edilecektir ki büyük olacaktır.
Danıştay'ın andımız kararı, 16 yıldan beri hiç bir şeyin temelde değişmediğini ortaya koymuştur. Umarım hükümet bundan önemli dersler çıkarır. Danıştay'ın gerekçesinde andımızın kaldırılmasının yasal ve anayasal alt yapısının oluşturulmadığına vurgu yapılmıştır. Bunun ne anlama geldiğini biz çok iyi biliyoruz. Yarın öbür gün tesettür yasağının da bir kez daha yine böyle re'sen verilecek bir Danıştay kararı ile geri gelebileceğidir.
Ak Partinin vesayetlerle mücadelesi, yasal ve anayasal olmaktan çok uzak, daha çok günü kurtarmaya ve seçimleri aşmaya müteveccih bir strateji ile bu güne kadar getirildi. Suni güzelliklerin ve ilerlemelerin kalıcı olması mümkün değildir. Eski vesayetçiler iş başına getirilerek vesayetlerle mücadele edilemez.
Danıştay'ın kararına biraz da müspet yönden yaklaşmak gerekir. Hükümetin geldiği noktayı görmesi noktasında belki de faydalı olmuştur. Ülke siyasetinin en önemli temel dinamiğinin halen ırkçılık ve milliyetçilik olduğunun ortaya çıkması açısından önemli bir gelişmedir. Belki de bu karar, kralın çıplaklığını ortaya çıkarmış, daha sağlıklı düşünmenin yolunu açmıştır.