Sıcak gündem maddemiz, son dönemdeki gelişmelerde anahtar sözcük haline gelen Cizre. Burada yeni bir örneği ortaya çıkan PKK faşizmine döneceğiz. Ama önce Hizbullah fobisini ithal eden birçok İslamcı çevrenin durumuna bir göz atalım.
Etkisini üzerinden atamamış birçok İslami çevre, kişi veya kurumun bilinçaltını süsleyen Hizbullah fobisinin kaynağının, 1990'lı yıllardan kalma tek taraflı PKK yalan ve iftiraları olduğu konusunda sanırım hemfikiriz.
Belki şunu şöyle de formüle etmek mümkündür; Hizbullah'ı fobi haline getiren PKK, bu fobiyi birçok İslamcı çevreye transfer etmede hiçbir zorlukla karşılaşmamıştır.
“İyi de, ‘Milli birlik ve beraberlik' sloganlarını önceleyenler dâhil, PKK'yi zaten kabul etmemiş birçok İslamcı çevre nasıl olur da PKK'nin Hizbullah fobisini lop diye yutuversin.” dediğinizi duyar gibiyim.
Aslında dananın kuyruğunun koptuğu nokta tam da burasıdır.
Önce şu tespitlerde bulunalım.
-Kaynağı PKK yalanlarına dayanan derin devlet destekli Hizbullah fobisinin kampanyaya dönüştürülmesi 1994-95 yıllarında başladı.
-1994-95 yılları, aynı zamanda PKK'nin silahlı alanda giderek zayıfladığı bir dönem olması açısından önemlidir.
-Yine bu dönemin bir özelliği, PKK ile Hizbullah arasında yaşanan çatışmaların giderek sönmeye başladığı bir dönemdir.
-Bu dönemde PKK'nin tüm “legal görünümlü” çalışmalarına göz yumulurken, Hizbullah bahanesiyle camilerde Kur'an derslerinin bile yasaklandığı, hatta birçok yerde camilerin kapısına kilit vurulduğu bir dönemdir. Bu dönemde artık camilere gitmek ateşten gömlek giymektir. Kur'an dersi almak veya vermek TMK eski hükümlerine göre 9,5 yıl cezaevinde yatmaktır.
-Bu dönem, PKK'nin “legal görünümlü” çalışmalarının zirve yapmaya başladığı, Hizbullah bahanesiyle her türlü İslami faaliyetin kesinlikle yasaklandığı bir dönemdir.
-Ve 1996-97 yılları… Kürdistan'da terörist yöntemlerle bastırılan İslami yaşantıya dair her faaliyet, “28 Şubat Postmodern darbe” yöntemleriyle tüm Türkiye'ye yayıldığı yıllardır. Pilot bölge olarak Kürdistan'da sağlanan “başarı” ve elde edilen deneyim, tüm Türkiye'de uygulamaya konulmuştur.
-28 Şubat'a hazırlık olarak pilot bölge Kürdistan'da İslam'a dair her şeye açılan savaş, PKK'nin Hizbullah'a karşı uydurduğu yalan ve iftiralar üzerinden sürdürülerek resmileştirilmiştir.
-İslam düşmanlığının sadece Hizbullah ile sınırlı olduğu yanılgısına kapılan yığınca İslami çevreler, PKK yalanlarının devlet eliyle resmileştirilmesinden işkillenmek bir yana, bunu kendi ezberlerine dönüştürmeleri, kendileri için 28 Şubat'la zirve yapacak sürece kapı aralamıştır.
-Pilot uygulama döneminde Hizbullah üzerinden İslami yaşam tarzına savaş açarak PKK söylemlerini resmileştirip faaliyetlerini teşvik etmek, derin devletin İslam'a karşı Seküler güç olarak PKK'yi mecburi alternatif haline getirmiştir. Nitekim Gaffar Okkan, bu planın sembol ismi olmuş, ölümün de PKK tarafından sahiplenilmesi de bu nedenden olmuştur.
-PKK'yi seküler ve din düşmanı kimliğiyle Kürtler için zorunlu alternatif haline getiren derin odak, 28 Şubat ile de PKK'nin ikiz kardeşi Ulusalcı Kemalistleri Türkler için zorunlu kabul mercii olarak tayin etmiştir.
-Zamanında PKK'nin salınıp söylemlerinin resmileştirilmesine şayet o gün kıymet biçmek yerine İslamcı kesimler, “Yahu dur hele! Neler oluyor böyle?” diyebilme cesaret ve ferasetini gösterebilselerdi, belki de küresel derin aklın hizmetindeki yerel karanlık aktörlerin 28 Şubat hedefleri tersyüz olabilecekti.
Geçmişe dair bu tespitlerden sonra artık Cizre'de sergilenmek istenen vahşet girişimine ve yankılarına dönelim.
O gün ne PKK'nin Hizbullah düşmanlığını, ne de 28 Şubat'a hazırlık için devletin PKK söylemlerine meşruiyet kazandırma politikasını anlayamayan birçok İslami çevre, son örneği Cizre'de görüldüğü üzere kısmen sıcak olaylara olumlu tepkiler vermektedir.
“Olumlu tepkiler” verenleri herhalde ikiye ayırmak mümkündür.
-İslami hassasiyetlerinden dolayı tepki verenler, yani İslami tepkiler;
-Ve “Komünist-bölücü” his karşıtlığı üzerinden verilen tepkiler, yani “Milli tepkiler!”
Şunu herhalde hatırlatmakta fayda var;
Hani Öcalan ve tayfası sürekli “Müzakere başarıya ulaşmazsa darbe mekaniği işler” diyerek hükümete diz çöktürtmeyi hedefliyorlar ya, aslında tıpkı 28 Şubat hazırlığı dönemdeki gibi, PKK'nin İslami kesime yönelik karanlık iç ve dış destekli saldırı furyasını sadece Hizbullah veya HÜDA PAR'la sınırlı tutma yanılgısına düşerlerse, asıl o zaman İslami kesim kendilerini de vuracak yeni bir sindirme politikasına çanak tutmuş olacak.
Şunu herkes bilmeli artık. Türkiye'de İslami kesimleri hedef alan bir “darbe mekaniği” tıpkı geçmiş dönemde olduğu gibi Hizbullah üzerinden başlatılmış bulunmaktadır. Şayet bu “mekanik” başarılırsa bu, “pilot uygulamada sağlanan başarı” sayılıp tüm Türkiye'ye yayılacak.
Ama bu “mekanik” kırılırsa işte o zaman küresel aktörlerin iç ve dış odaklarla yürütmeye çalıştığı karanlık dümen kırılmış olacak.
Bunun yolu evvela meseleyi anlamak, ondan sonra İslami sorumluluk gereği tepki geliştirmektir. Meseleye sadece konjonktüre binaen “milli birlik” ruhuyla yaklaşmak, sırf “bölücü” olduğu düşüncesinden hareketle tepki geliştirmek, İslami bir tavır olmayacağı gibi, bir delikten ikinci kez ısırılma sonucunu da beraberinde getirecektir.
Geçmiş dönemde Hizbullah, kendi üzerinden başlatılan “darbe mekaniğinin” ilk evresini binbir zahmetle kırmayı başardı. Ancak İslami kesimlerin meseleye çok farklı açılardan yaklaşıp durum tespitini, kendilerini de vuran derin aktörlerden aşırma yanılgısına düşmeleri, sadece Hizbullah için değil herkes için çok ağır bir faturayla yüzleşmelerini kaçınılmaz kıldı.
Sözün özü; dün 6-8 Ekim vahşeti, bugün Cizre'de vahşet girişiminde özel hedef belli ise de genel hedef kesinlikle salt HÜDA PAR ya da Hizbullah değildir. Hedef büyüktür, küreseldir. Meseleye bakarken herkes bu açıdan bakmalı. Bunun için ne HÜDA PAR ne de Hizbullah mensubu olmaya gerek yok. Müslüman olmak yeterlidir.