Halk yüreği deniz gibidir, kiri içinde barındırmaz, def eder.
Ve “halk sözü Hak sözüdür” der bir piri fani.
Halkı Halık'a dayandıranlar, yani yaradılış felsefesinin bilincine varanlar tankların önünde durmakla yetinmez, tanka kafa atar. Yoksa Hak'tan uzak beden yine hak, yani toprak olur.
Âdemi adam etmezsen geriye yokluk kalır.
Hem “kafa atar”ı sen kalkıp “kafa tutar” diye düzeltmeye çalışırsan hata yaparsın, meydanlar tanka “kafa atan”ları görünce zihinlerdeki “kafa tutmak” deyimi hakikatin önünde sadece bir siluet oldu, çünkü insanların bedenleri duvarı andıran bir yığın et oldu.
İman seli karşısında patinaj yapan tanktaki palet oldu.
Din kisvesi altında her türlü şarlatanlığı yapan adlı bir meczuptan ahmakların beklediği yine keramet oldu.
Küresel güçlerin hokkabazlığını yapanın yaptıkları ihanet oldu.
Sözüm ona ihanetin adı da hizmet oldu.
Halkın basiretiyle sonları hezimet oldu.
Yapının içinde bunca olup bitenden sonra az bir grubunun payına düşen nedamet oldu.
Nil Nehri'de Firavun'un iman ettiğine dair son çığlığı bizim için güzel bir ibret oldu.
Kur'an'ın bize sunduğu ibret, müzelerde mücessem bir ceset oldu.
HAİNLER MEZARLIĞI
Pendik ilçesine bağlı Ballıca Köyü'ne yakın bir noktadaki Tepeören'de Büyükşehir Belediyesi tarafından sahipsiz hayvanlar için kurulan barınağın olduğu alanda “Hainler Mezarlığı” kuruldu.
Hain denilince yine dikkatimi çeken ikinci hece oldu nedense.
Ölenin dosyası ölümüyle beraber kapandığına göre ölenlerin ailesine ceza olsun diye “Hainler Mezarlığı”nı yapmak mantıklı olmadığı gibi hiçbir ahlaki kurala da sığmaz.
Suçu işleyene ceza verilecekse, ihanet içindeki yaşayan hainler için “İNler Cezaevi” adlı bir “İN” yapılsın ve hainlerin hepsi bu cezaevlerinde toplatılsın.
Hatta binanın mimari yapısı da “İN”i andıran otantik görünümlü olsun.
Bu, bir ille sınırlı da kalınmasın, farklı bölgelerde her bölgenin hainlerinin toplatılacağı İN'ler yapılsın. Eminim dinler arası diyaloğun mucidi olan baş hain, bu ihanet şebekesi için İNler arası diyalog diye bir kavram geliştirir ve “İN”in müdavimleri ömürlerinin kalan kısmını bu safsatayla avunmakla geçirirler.
Ha bu arada günde üç defa “Dombra”yı da eksik etmemek gerekir.
Sonra hem zaten hayvan barınağının yanına bu mezarlık yapıldığına göre, bu projeden vazgeçilip söz konusu hayvan barınağı suça bulaşan hainlerin barınağı yapılsa daha iyi değil mi?
Gözlem ve duyumlarıma göre bazılarına göre de darbe teşebbüsündeki hainlerin cesetlerinin fakültede kadavra olarak kullanılmasını isteyenler varmış. Bunu isteyenler acaba veterinerlik fakülteleri için mi düşünüyor?
AKTİF SEN, ÜYELERİNİ SATTI (MI) ?
Sattı, satmadı; sattı, satmadı.
Papatya falına mı bakıyoruz?
Satmadı, üstün kamufle olması için açık açık kullanıldılar. Örgüt onları öyle bir fişledi ki örgütten ayrılmaları imkânsızlaştı.
Örgüt yıllarca elit gördüğü aile çocuklarını tıp, siyasal, hukuk gibi bölümlere yönlendirirken en gariban halkasını, yetim, öksüz, fakir kitleyi öğretmenliğe yönlendirip kendisine bağlı/bağımlı kıldı.
Bağlı/bağımlı olan bireyin örgütten ayrılması, hayat damarlarının kesilmesi anlamına gelir.
Örgüt bu kitleyi deşifre etti ki, her türlü zorlukta tekrar dirilmeyi sağlasın.
Yoksa tedbir adı altında her türlü melanete bulaşan, Mehdi gördükleri FETO'ya yeri gelince küfreden, tanınmamak için renk değiştire değiştire kimyası bozulan ihanet çetesinin üyelerini bir listede toplamasını nereye koymak gerekir?
Bilindiği üzere 2012 yılında dershanelerin kapanması gündeme gelince açılan Aktif Sen, zahiren bağımsız aslında tek bir adamın iki dudağının arasındaki söze bağlı bir sendika olarak kuruldu ve üye sayısı çok kısa bir sürede otuz beş bine ulaştı.
Dershane tartışmalarından sonra pazarlık yaparak arenadan çekilen Aktif Sen, Hükümetin dershaneleri kapatma kararından sonra yeniden açıldı, ancak sendika için otuz beş bin sayısı -bedduanın çarpmasından dolayı mıdır bilmem- hayal oldu. Ayrıca savaş başlamış ve ilk kuruluşunda bir yere gelmek için ortalıkta dolaşan eyyamcı takımı bu savaşın nasıl neticeleneceğini bilmediğinden üye olmamış, sendika da hedeflediği sayıya ulaşamamıştı. Çatışma dönemindeki üye sayısı en fazla yirmi üç bini bulmuştu.
Gelinen süreçte, yani ‘çatışmanın en yoğun olduğu dönemde, sendika neden elemanlarını deşifre etti' sorusu akıllara “satış” sözcüğünü getirir ki, bu sözcükle nedense benim aklıma ihanetten ziyade hinlik geliyor.
Yanlış anlamayın hinlik derken bende hinlik var anlamında değil, yapının tepesindeki hainin hinliğidir.
Allah Allah! haİN diyorum, İN çıkıyor; hİN diyorum yine İN çıkıyor.
Ağlamaya kurgulanmış satılık beyinler, eminim ki bu tesadüfü görselerdi “hep birlikte ağladık” tweetini atmaları işten bile değildi.
Made İN USA dediğimde bile zihin aynı kavşağa varıyor. Yine İN, yine İN…
Neyse.
Hicret'in 12. Yılında 240 bin kişilik Bizans ordusu ile 46 bin kişilik İslam ordusu karşılaşmadan önce Bizanslı komutanlar askerlerinin kaçışını engellemek için maiyetindeki askerleri yüzer kişilik, biner kişilik gruplar halinde zincirlerle birbirine bağlamıştı ve böylelikle kaçışların önüne geçmişti.
Sonuç ne mi olmuştu?
Uçurumdan yuvarlanan iki asker beraberinde sekiz on askeri aşağı çekmiş, savaş sonunda yüz yirmi bin Bizans askeri telef olmuştu.
FETO terör örgütü de tabanının kaymasına karşı sendikanın kurulmasını emredip kendisine bağlı öğretmenleri yirmi üç bin kişilik bir zincirle(belgeyle) birbirine bağladı.
Burada amaç dağılmanın önüne geçmektir şüphesiz, ancak fişlenip atılanın daha sonra kenetlenmesini sağlamak gibi sinsi bir gaye de söz konusu.
Yermük Savaşı'ndaki Bizans'la FETO örgütünün arasındaki tek fark, Seküler Batı dünyası bireylerini görünür zincirlerle birbirine bağlamasıydı. FETO örgütünde üyelerin dindar kısmı rabıta diye tanımladıkları görünmez zincirlerle birbirine bağlanırken dinle imanla ilgisi olmayan Uslu, Opçin gibi militan kısmı ise Batı'nın kölelik zincirlerini aksesuar görmekte.
Üye sayısı on binlerde olan sendikanın ihanet ağını ören sağlam elemanlarını diğer sendikalarda gizli tuttuğu gibi kandırabildikleri saf niyetlileri de sayımın olduğu zamanda kaydedip daha sonra üyeliklerini iptal etti. Bu durum, o insanların mağduriyet ruhuyla etrafından kenetlenmesini dolayısıyla lanetlendiği bir dönemde bile eleman kazanmasını sağladı.
Örgüte üye olmayıp savaşın sendika lehinde neticelenmesi halinde nemalanma hesapları yapan bazı sendika üyeleri var ki bunlarda duble ihanet söz konusu.
Aktif Sen'in 2012 yılında kurulduğunda cemaatin abi ve abla pozisyonunda olan kişilerin sendikaya üye yapmaması, diğer üyeleri mezada çıkarmak gibi bir şeydi.
Ancak mezada çıkanın bundan habersiz olması veya olayı böyle okuyamaması pazarlığın sönük geçmesine yol açtı.
Zira mezada çıkan her malın her zaman alıcısı olmayabiliyor.
GÜLEN'İN KÂRHANESİ
Gülenin kârhanesi olan dershanelerin kapatılmasında Gülen'i korumaya kendini adamış bireylerin duruşunu tarih, dünya safları listesine yazacakken yarının çocukları da Lavrence yerine Fethullah Gülen'i okumaya başlayacak, en az elli altmış yıl bu olayların tanıkları canlı tarih olarak konuşacaklardır.
“Siz bir İslami hareket misiniz” diye sorulduğunda yıllardır “Hayır” diyordu örgüt üyesi. “Biz, hizmet hareketiyiz sadece”
“Peki, neye hizmet” dendiğinde nereden bilsin beynini kiraya vermek ne kelime, bedava vermiş avanak. Yine “hizmet hareketiyiz” deyip bozuk plak gibi sözünü tekrarlayadurur.
Neye hizmet olduğunu ta ki tepedeki satılmış anlatmayana kadar anlamadı/anlayamadı. Yine de anlayacağıyla ilgili ciddi kuşkularım yok değil.
FETÖ lideri Fethullah Gülen, başarısız darbe girişimi sonrası Türkiye'ye iade edilmemek için ABD'ye adeta yalvardı.
Örgütün elebaşı Gülen, ABD'nin New York Times gazetesine kendi adıyla yazdığı makalede, ''Batılı demokrasilerin ılımlı Müslümanlara ihtiyaç duydukları bir dönemde, 'hizmet' içindeki ben ve arkadaşlarım Batının yanında yer aldık.'' diyerek Obama yönetimine ve Batı'ya gülücükle beraber öpücük verdi.
Bu mesajı okuyan tabandakiler eğer şu anda da rahat bir şekilde bir araya gelebilselerdi, büyük bir olasılıkla bu mesajı okuyunca birlikte ağlayacak ve “hep birlikte ağladık” diye de sünnet sandıkları tweet atacaklardı.
Locaefendi'nin Batıya hizmetini kutsal bir vazife addeden yapının ihanetini tartışanın ihaneti tartışılmaz.
Cümlede kakafoni mi oluştu?
Bir daha söylüyorum, bunların hain olup olmadığını tartışanların hainliği tartışılmaz.
FİRAVUN İMANI
15 Temmuz öncesi FETO'nun savunuculuğunu yapan Ahmet Turan Alkan, Mehmet Altan ve Ali Bulaç, darbe girişiminin başarıyla püskürtülmesinin ardından bir süre bekledi ve ardından sırayla darbe karşıtı yazılar yayımladılar.
Buna hakikati görmek tabirini kullanmak hak adına haksızlıktır.
17/25 Aralık'tan sonra AK Parti'ye karşı askeri göreve çağıran ve Erdoğan'ı idam ile tehdit eden Mümtazer Türköne, başarısız darbe karşısında fikir değiştiren ilk isim olarak öne çıktı.
Ahmet Turan Alkan ve Ali Bulaç da var gücüyle koşup gemiyi terk eden fare olma çabasında.
Ancak kapıda fareyi bekleyen sadece kedi değil, kediyle birlikte ellerinde süpürgeyle birlikte koca bir halk var.
Ahmet Turan Alkan, son yazısında, "En başta aşırı derecede yorulmuş zihnî selâmetim olmak üzere ailemin, yakınlarımın ve dostlarımın zihnî selâmeti nâmına siyasi yorum ve eleştiri ihtiva eder tarzda yazı yazmayı terk ediyorum. Eğer becerebilirsem ve fırsat bulursam bundan sonra sadece okumak ve belki edebî ve ilmî çeşnide şeyler yazmakla uğraşmayı ümit ediyorum" derken, Mehmet Altan, FETO'nun cuntacı askerlerini direkt açık etti ve varlıklarını kabul etti. Altan, darbe girişiminden günler sonra "Darbecilerin önemli bir kısmının FETO'cu olduğu da anlaşılıyor" tespitini yapınca adamdaki derİNliğe(!) hayran kaldım.
Derin ve İN, ne büyük tesadüf
Hep birlikte ağlayalım.
FETO ile olan birlikteliği İslamcı camiada çok tartışılan ve bu duruşundan taviz vermeyen Ali Bulaç "Amerikan destekli darbe" tabirini kullanırken FETO'nun keskin kalemlerinden Mümtazer Türköne'nin darbe girişiminden hemen sonra kaleme aldığı yazıda, “Devletin diğer birimlerinde olduğu gibi birden fazla kanun ve hiyerarşi düzeninin dışında yapılanma olduğu belli. Halka kurşun sıkacak kadar ileri gitmek için paralel dünya görüşünün ötesinde öfke ve nefretin belirlediği bir ruh ikliminin paylaşılması gerekir." ifadelerini kullandı.
Ha bu arada Demirtaş'ın "Darbecilerin AKP içerisinden güçlü bir siyasi klikten destek almış olma ihtimalleri çok fazla var. Milletvekili düzeyinde, hatta bakan düzeyinde, hatta belki başka üst düzeyde AKP içerisinde bu darbecileri desteklemiş kişilerin olma ihtimali var." Sözlerini de tebessüm etmeniz için paylaşıyorum.
İyi etmedim mi dersiniz?
DARBE KALKIŞMASINDAN ÇIKARIMLAR
·276 kiloluk mermiyi sırtlayan Seyit Onbaşı, havsalamın kaldıracağı şey değildi, tankı bedenleriyle durduran yiğitleri görmeyene kadar.
·Taşların duvar olanından ziyade köprü olanını severim öteden beri, belki de bu yüzden köprülerimizi tutmakla başladı işe ihanet çetesi.
·Öğretmenlerden emir alan generallerin beyin yapısını bilmeyen, darbenin neden bu kadar başarısız olduğunu anlayamaz, anlayamadığını tiyatro sanır. (Orantısız zekâ meselesi)
·Gülen'in iadesini isteyenler Anadolu topraklarının kutsal olduğuna inanmıyorlardır, toprak kutsaldır, kirletmemek gerekir.
·FETO'nun felaketi, Menderes ve Özal'a yapılanın intikamının alınmamasıydı.
·Oy verenin can vermeye amade olduğunu bilmeyenler, bugünlerde çobanın oy'undan dem vurmuyor nedense. Oy'unu verenler, oyunu bozdu. Mesele Tayyip değil, siz daha anlamadınız mı?
·FETO'nun füze olarak atılan bedduasına karşı Halep'in, Şam'ın, Gazze'nin tepelerindeki dua patriyotları havalandı.(Görünmez güçler var)
·FETO militanlarının ceplerinden çıkan bir doları görmeden önce onları üç kuruşluk adam sanırdım, bir dolarlık değerleri varmış, iki dolara nelerini vermezler ki?
·15 Temmuz'da “Kahpe Bizans ve Fatih'in Torunları” filmi Ankara ve İstanbul'da gösterime girerken aynı anda tüm Türkiye alanlarda oyuncu kesildi. Filmin sonunda “Fatih'in Torunları” meydanda kalırken “Kahpe Bizans” kaçacak delik aradı.
Hülasa, madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın!