Biliyorsunuz tüm İslam aleminin ana gündemi Kudüs'e kilitlenmiş durumda. Siyonist çeteyi kudurtan uygulamaların bir tarafında derin öfke, öbür tarafında köklü bir ihanet göze çarpmakta. Kabaran öfke, İslam dünyasının kılcal damarlarına kadar yerleşen ihanete yönelmediği için de siyonist çete, kabaran öfkeyi sadece sırıtarak geçiştirmekte.
Bilinçli midir, yoksa gafletin eseri midir bilinmez, Müslüman kamuoyunda siyonist çeteye karşı kabaran öfkeye barikat kurma işlevi gören çok tuhaf, bir o kadar da “anlamlı” tartışmalar yürütülmeye başlandı.
Önce benim “benim babam senin babanı döver” misali tuhaf tartışmalarla ana gündem zehirlendi, ardından da nereden çıktığı belli olmayan tuhaf bir sidik tartışmasının tam ortasında kaldık.
Tartışmaların ana nesnesi her ne kadar sidik olarak öne çıkarıldıysa da, aslında mesele sadece sidik meselesi gibi durmuyor.
Fatih'in ordusu karşısında kaleleri bir bir düşen Bizans rahiplerinin tutuştuğu en hararetli tartışma, “Melekler dişi mi, erkek mi?” tartışmasıydı.
İslam dünyasında oluk oluk Müslüman kanı akıtılırken kimi alimlerin tutuştuğu en hararetli tartışma, “Sarık bağlarken ucunu sağ tarafa mı, sol tarafa mı sarkıtmalı” tartışması…
Akan Müslüman kanı karşısında “Sinek kanı” tartışması… vs vs…
Bilmiyorum ama, bu mantıkla siyonizmi tel'in programının “İrancıları tel'in” tartışmasına dönmesi gibi, herhalde düşünülen yeni tel'in programlarının bu gidişle “Sidikçi tel'inine” dönüşmesi gibi bir sonuçla karşılaşırsak şaşmamak gerekecek.
* * *
Tam da gündem renklenmişken tartışmalar arasında F.Gülen kaynaklı ilginç bir çıkış yaşandı. “Darbeyi sidiklemek” olarak betimlenebilecek bu çıkış, etrafı kaplayan sidik kokusu yüzünden gündemde hakkettiği yeri ne yazık ki alamadı.
Biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe girişiminin temel aktörü FETO olarak öne çıktı. Ancak girişim akametle sonuçlanınca darbenin bir numaralı aktörü bile sahiplenmekten imtina etmeye başladı. Darbe girişimini sulandırmak ise belli bir zaman diliminden sonra “bir kısım laik ve ulusalcı” kesime kaldı. Bu anlamda en popüler kavram olarak da “Kontrollü darbe” söylemi öne çıkarıldı.
“Bir kısım laik ulusalcı” kesim, “Kontrollü darbe” söylemini adeta Pensilvanya'yı dezenfekte eden ilaç niyetine kullanmaya başladı. “Kontrollü darbe” söylemi laik ulusalcı kesim için en kullanışlı “devrimci söylem” olarak ana ezberlerin içinde yer almaya başlayınca F.Gülen yeni bir çıkış yolu bulmak adına ilginç açıklamalar yapma gereği duydu.
Mısır kaynaklı El-Yevm gazetesine röportaj veren Gülen, “15 Temmuz'da darbe teşebbüsünün kimin tarafından yapıldığını düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevapla müdafilerini resmen sidikleyerek şu cevabı verdi:
“Bu konuda kesin olarak bir kesimi suçlayamayacağım. Ancak ulusalcı laik bir kesimin bunu yapmış olabileceğini düşünüyorum” diyerek, bunu kanıtlamak için de darbe girişiminin olduğu gece darbeyi kınadığını belirtmekle topu resmen müdafilerinin üzerine atmış oldu.
İlginçtir, ama “Bir kısım laik ulusalcı” kesim darbe suçlamasına karşın Pensilvanya etrafında etten duvar örmekle meşgul iken F.Gülen'den gelen bu açıklamanın onları hoplatması gerekiyordu. Ancak ulusalcı laik cenahın hoplamak yerine sidik kokusunda boğulmayı tercih etmesi herkesi şaşırttı, şaşırtmaya da devam ediyor.
Sen kalk “Hocaefendi” etrafında pervane ol, onun için yolları arşınla, “kontrollü darbe” söylemine sarıl, darbeyi “Hizmet hareketi” değil Tayyip Erdoğan tezgahladı de, saygı duruşu ibadetini eda ederken bile yönünü Anıtkabir'den Pensilvanya'ya çevirmeye başla, ardından da “Hocaefendi'nin” gördüğü laik ulusalcı rüyanın kurbanı ol!
Daha da önemlisi “Hocaefendi söylemişse bir hikmeti vardır” prensibince bu suçlamaya sessiz kal!
İşte sidiklenmek aslında tam da bu olsa gerek.
Anlayacağınız, sidik kokusuna boğulanlar sadece “İslamcı zevat” değil; Ultra-darbeciler de, pro-devrimciler de sidik kokusundan bayağı hoşlanıyormuş.