İslâm fıkhında önemli bir konu olan “Dârü'lhârp” ve “Dârü'l İslam” meselesi, İslâmi devlet yönetiminin uluslararası ilişkiler ile ilgili genel siyasetini belirleyen konuların başında gelmekte, İslâm hukukunun devletlere olan bakışını ve ülkelerin İslam'a göre statüsünü ortaya koymaktadır. İslâm'ın insanlara ve ülkelere bakışı din eksenlidir. İslâm'da insanlar ve ülkeler ırk, renk ve konum esasına göre değil İslâm'a göre tasnif edilirler. İslâm'a göre insan bazında Müslüman olanlar ve kafir olanlar olduğu gibi ülke bazında iseMüslüman ülkeler(Dârü'l İslam) ve kafir ülkeler(Dârü'lhârp) vardır. Bunun dışında herhangi bir taksim söz konusu değildir.Allah Teâla bu tasnifi Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurarak ifade etmiştir: “Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.”(Teğâbun 64/2).
Peki “Dârü'lhârp” ve “Dârü'lislâm” neye göre belirlenir? Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber İslam fıkhında genel yaklaşım şöyledir: “Dârü'l İslam” Müslümanların mal ve can güvenliğinin olduğu Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan ülkeleri ifade eder. İslâm diyarı sayılan ülkelerin hepsi ayrı ülkelere bölünmüş olsa bile aynı statüye sahiptirler. “Dârü'lhârp” ise Müslümanların can güvenliğinin olmadığı kâfirlerin hâkimiyeti altında olan, Müslümanların dini şiarlarını rahat bir şekilde ikame edemedikleri ülkeleri ifade etmektedir. Kâfirler genelde Müslümanlara karşı savaş içerisinde oldukları için “Dârü'lhârp” ifadesi kullanılmıştır. Bu ayrımın sonucu olarakkısaca şu hükümler ortaya çıkmaktadır:Gayri Müslimler“Dârü'l islâm”a ancak eman(vize) alarak veya yıllık cüzi bir vergi (cizye) ödeme karşılığında zimmi/vatandaş olarak girebilir ve böylece Müslümanlar gibi can ve mal güvenliğine sahip olurlar.“Dârü'lislâm” ülkesinde yaşayanların Cuma ve bayram namazları, ezan gibi dini şiarları ikame etmeleri, kâfirler tarafından herhangi bir saldırı olursa “Dârü'lislâm” ülkesini müdafaa etmeleri farzdır. Buna güçleri yoksa diğer Müslümanlara bu ülkeyi müdafaa etmek farz olur.“Dârü'lhârp” ülkesinde bulunan Müslümanlar dinlerini yaşayamıyorlarsa hicret etmeleri farzdır. Fakat İmam Şafii,“Dârü'lhârp”te kendisine ait yeri olanbir Müslümanın orayı bırakıp gitmesinin caiz olmadığınısöylemiştir. Fıkıh alimlerinin çoğuna göre “Dârü'lhârp”te suç işleyen kişi İslâm ülkesine dönerse ceza uygulanır. Fakat Hanefilere göre “Dârü'lhârp”te işlenen suçlara ceza uygulanmaz. Ayrıca İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed,“Dârü'lhârp” vatandaşlarından faiz almanın caiz olduğunu ifade etmişlerdir.
Ancak asıl üzerinde durmamız gereken mesele günümüzde halkı Müslüman olup ülke yönetiminde İslam'ın olmadığı ülkelerin İslam Hukukuna göre hangi statüye sahip olduğu meselesidir. Bildiğimiz gibi bu ülkeler önceden tartışmasız olarak “Dârü'l İslâm”olan ülkelerdi ancak sonradan İslam'ınbu ülkelerin yönetiminden çıkarılmasıyla Dârülharp ülkesine dönüştükleri konusu gümdeme gelmiştir. Bu konuyla ilgili İslâm hukukçularının farklı görüşleri vardır. Şafiiler, “Dârü'l İslâm”ın hiçbir şekilde “Dârü'lharb”e dönüşemeyeceğini kâfirler tarafından istila edilmiş olsa bile “Dârü'lislâm” olarak kalmaya devam edeceğini savunmuşlardır.Diğer mezhep imamlarına göre ise kâfirler “Dârü'lislâm”ı istila edip küfür ahkâmını uygulamaya başladıkları zaman “Dârü'lharb”e dönüşür ancak İmam Ebu Hanife'ye göre Müslümanlar can güvenliğine sahip oldukları sürece bir “Dârü'lislâm” ülkesi “Dârü'lharb”e dönüşmez.
Bununla berabergeçmişte İslâm âlimlerinin,yaşadıkları dönemin şartlarına göre -özellikle zamana ve mekâna göre değişen “Muamelat” (Borçlar Hukuku)Devlet yönetimi-Siyaseti Şeriyye(Anayasa Hukuku) alanlarında- verdikleri fetvaları günümüz şartlarına göre gözden geçirip fıkıhta uzman muasıralimlerin bu konulardaki görüşleriyle beraberdeğerlendirmemiz gerekmektedir.Zira günümüz devlet ve ekonomi sistemlerinin değişmesi bu tür konuların yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Örneğin: Hanefilerin “Dârü'lhârp”te–kafirlere maddi zarar verebilmek amacıyla- caiz gördükleri faiz konusu günümüz ekonomi sistemlerinde farklı bir hal almıştır, günümüzde bir bankadan faiz almak onu zarara uğratmamakta bilakis o bankaya kazandırmaktadır. Dolaysıyla eski fıkıh kaynaklarımızda belirtilen“Dârü'lhârp” ile ilgili hükümleri olduğu gibi zamanın şartlarına bakmadan günümüze uyarlamadan uygulamaya çalışmak İslam'ın ruhuna aykırı görüşler doğuracak ve İslam'ın yanlış anlaşılmasına ve uygulanmasına yol açacaktır.