Türkiye, Kıbrıs’taki yozlaşmayı konuşurken CHP’li Datça Belediyesi, Twitter sayfasında “Garaville” servis etti. Garaville dedikleri daha çok Fransız mutfağına ait bir yemek… Pişirme tarzı da Batı kültüründen: Salyangozun canlı canlı deşilip kaynar suyun içine atılmasıyla pişirilir. İslam’ın nezahetinden, canlıya verdiği değerden uzak, ilkel bir tarz. Ama “Müslüman mahallesinde salyangoz satan” belediye, “Datça’nın yöresel yemeği” diye servisinde ısrar etti.
Belediye, bunu sadece “yöresel yemek” olduğu için mi tanıttı? Örneğin bugüne kadar çorba türleri tanıttığı oldu mu ve kaç Datçalı, bugüne kadar salyangoz yedi? Tam bir klasik Sol köklendirme propaganda tarzı…
CHP eleştirilirken hâlâ 1950 öncesinden söz edilir. Oysa “yeni CHP” o günküyle aynı yolda olsa da farklı bir “evre”de.
O günün CHP’lileri dine karşı mesafeli iseler de kültüre saygılı görünürlerdi. Bir kısmı geleneksel olarak namaz kılardı. Diğer bir kısmı dine karşı sadece lakayttı. Önemli bir kesimi de sistemin din karşıtı uygulamalarını, sadece devletin Batı karşısında nefes alıp bekasını koruması için gelip geçici bir fetret dönemi taktiği görürdü.
Hem dünün hangi CHP’li belediye başkanı salyangoz yemeği reklamı yapabildi ki?
Halbuki şimdi karşımızda postmodern bir CHP var. Daha doğrusu CHP’nin kanatlarında postmodern bir Sol var. Sadece dini değil, millî kültürü de tanımıyor. Sadece tanımasa hoş görülür. Millî kültüre özellikle düşmanlık yapıyor.
Nitekim aynı doğrultuda yeni CHP’liler, meyhane ahvalleri içinde katledilen kişileri, evinde zalim bir kocanın zulmü altında can veren bir kadın gibi kutsuyorlar. Şehide makamındaki kadın ile kendini arzusunca salmış ve haksızca katledilmişse de o yolda ölmüş kişiyi bir tutuyorlar.
Neden mi? Cevabı gayet basit: CHP’li Datça Belediyesi, salyangoz yemeğini çok lezzetli ve sözde yöresel olduğu için değil; sadece Batı’dan olduğu için “beğendirtiyor”. Dolayısıyla yaptığı iş pekala basit: Geçmişin modernist CHP Batıcılığını, postmodern bir sürece taşıyor.
Ona paralel olarak Sol, Batı’dan tercüme edilen modern Medeni Kanunu dahi yetersiz buluyor. Postmodern Batı’da olduğu gibi, “hanımefendi”ler ile o konuma razı olmamış, şu veya bu şekilde başka yollara girmiş kişileri bir tutuyor. Tercih ve emeğe dayalı sosyal konumu yok sayıp ırkçı bir tutumla cinsiyet üzerinden bir eşitlik dayatıyor.
Biz, bu filmi Diyarbakır’da, Mardin’de, Batman’da… HDP’li belediyelerde izlemiştik. Nice insan, HDP’nin Solcu da olsa geleneğe vakıf isimlerine sırf Kürtçü görünüyor diye oy verdi. Oysa HDP postmodern Sol gelenekle, Türk Solundan kişileri getirip ucuzdan belediye başkanı yaptı. Onların Batı Solu ve dünyadaki bağlantılarının iş gördüğünü anlayınca sonraki dönemlerde yanlarına başkan veya eş başkan diye postmodern Solcu militanlar yerleştirdi.
Bu türlerin 1950 öncesinden esinlenmeyle açtıkları ama postmodern Halk Evleri, folklorik bazı gösterilerle mahalle gençlerini çekti, ardından onları bambaşka yollara sürükledi.
Bölge halkının bir kısmı bugün gençlerinin hâlinden dolayı dizini döver. Yine de bugünkü gençlik ağacının tohumunun onların sandığa attığı oy olduğunu kabul etmiyor. Bu kadar büyük bir günahın sorumlusu olduğunu kabullenmiyor.
Her şeye rağmen, Bölgenin en azından bir kesimiyle Sol konusunda daha duyarlı olduğu görünüyor. Türk muhafazakâr çevreleri, başta Diyanet kadroları olmak üzere Sol konusunda daha farklı bir yerde.
Solun tetkiki, siyaset zannediliyor. Oysa Sol, idareye ortak olunca hayatın bütün yanlarını etkiliyor. Dolayısıyla bütün boyutlarıyla dini hayatı ilgilendiriyor.
Türkiye’de başta Diyanet kadroları, İlahiyatlar ve İslami İlimler Fakülteleri olmak üzere dinle ilgili bütün kurumların mutlaka Solun değişimi konusunda yeniden konumlanmaları, bu konuda sosyal araştırmalar yapıp tezler üretmeleri gerekiyor.
Aksi hâlde vaazlar, dini telkinler bataklığa oda için üretilen sinek ilacı sıkmak gibi kalacak.