Bir önceki yazımızda, “Sorumluluklarımızın farkında mıyız?” başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Toplumun dünya ve ahiret selameti için çalışmalar yürüten dava erlerinin yerine getirmesi gereken sorumluluklarının çok fazla olduğunu ifade etmiştik. Bugünkü yazımızda ise, Kur'an ve sünnet doğrultusunda sorumluluklarını yerine getiren dava erlerini ve mücadelelerini anlatacağız.
Dava erleri, İslam'ın aziz neferleri… Bismillah diyerek yola koyuldular, gece gündüz demeden dava için çalıştılar. Topluma hakikati götürdüler, gittikleri her yerde iyilik ve güzellikleri anlattılar. Kimisi bağrına bastı onları; kimisi tepki gösterdi hakikatleri anlattıkları için. Gösterilen tepkiler, hiçbir zaman alıkoymadı yüklendikleri ilahi misyonun gerekliliklerini yerine getirmekten.
Gün geldi aç kaldılar; açıkta kaldılar, sığınabilecekleri bir adres bulamadılar. Baskı ve boykotlara maruz kaldılar. Allah'a kul olmayı bırakıp, kula kul olma teklifleriyle karşılaştılar. Kutlu Nebi Hz. Resulullah gibi reddettiler davalarından vazgeçmeyi ve kula kul olmayı. İnsanların doğruları anlaması adına çalışmalar yürüttüler. Her yerde Allah dediler, davayı dert edindiler; en büyük gayeleri rıza-i ilahi oldu. Yaptıklarına karşılık mükâfatı beşerden değil Rablerinden beklediler.
Dünyevi nimetlerden mahrum kalmak, saldırıya uğramak, zindana atılmak, sürgün edilmek engel teşkil etmedi kutlu mücadelelerini sürdürmeleri için. Her biri birer Musab oldu davayı anlatmak için. Gün oldu Hamza oldular Ebu Cehillere karşı, yiğitlerin şahı Ali oldular tüm zalimlere karşı. “Bu dava, olağanüstü cehd gösterilmeye değer tek davadır” mülahazasıyla, vahiyle yoğrulan gençliklerini davaya adadılar; azimle, sebatla çalıştılar.
Mazereti hayatlarından çıkardılar. “Bahanenin var olduğu yerde başarı yok olmaya mahkûmdur” gerçeğini hayatlarında şiar edindiler. Duçar kaldıkları musibetlere karşı sabrı kuşandılar, engellere ve imkânsızlıklarına rağmen iman mücadelelerinden vazgeçmediler. Fedakârlıklarından ve özverili uğraşlarından kimileri rahatsız oldu; çalışmaların sekteye uğraması ve halkın gösterdiği teveccühün kırılması için planlanan tüm tuzak ve komploları Allah'ın yardımıyla boşa çıkarttılar; yalan ve iftiraları çürüttüler.
Örnek yaşayışlarıyla çevrenin takdirini kazandılar, topluma yön veren ve yol gösteren oldular. Toplumdaki ahlaki yozlaşmanın önüne geçebilmek adına çalışmalar yaptılar, seminerler verdiler, toplantılar gerçekleştirdiler; halkı bilinçlendirdiler. Hak ve hakikat, adalet ve merhamet kavramlarının içinin doldurulması ve doğru anlaşılması adına her daim mücadeleden geri durmadılar; bedel ödemekten çekinmediler.
Toplumun ıslah edilmesini hedef edinen dava erleri, “menzil-i âlâ”ya ulaşabilmek için çağın imkânlarını kullanarak İslam'ın mesajının kitlelere ulaşmasına vesile oldular. Tüm güç ve enerjileriyle davanın doğru anlaşılması adına uğraş verdiler. Yılmadan, yorulmadan, dünyevi hiçbir karşılık beklemeden mücadelelerini aralıksız sürdürdüler. Engellere takılmadan insani ve İslami değerleri halka götürmeye devam ettiler. Amaç, iman hakikatlerinden haberdar şuurlu bir neslin yetişmesine öncülük etmekti.
Yüce değerleri diri tutmak ve yaşanılır hale getirmek için gayretli çalışmanın gerekliliğinin farkında olan dava erleri, sorunlara karşı hiçbir zaman mazeret öne sürmediler; sürekli marifet üretme yolunu seçtiler. Toplumu, cehaletin esaretinden kurtarmaya ve hayatı manidar kılmaya çalıştılar. Ve insanlara iki dünya mutluluğunu vadeden bilinçli bir mücadelenin nasıl olması gerektiğini ortaya koydukları ihlâslı ve bereketli çalışmalarla dost düşman herkese göstermiş oldular.
Rabbimiz, bizleri de sorumluluklarını yerine getirerek hayatları boyunca iman mücadelesi veren ve bereketli çalışmalara vesile olan dava erlerinden eylesin.