Dava ve emanet

Abdullah KAVAN

Tarayıcınız audio elementini desteklemiyor.

Emanet; insanın emin ve itimat edilir olması, kendine maddi, manevi bir şeyin gönül rahatlığı ile korkusuzca teslim edilebilir ve istenildiğinde sağlam bir vaziyette alınabilir halde bulunması demektir. Ayrıca insanın bu eminliği sebebiyle, gerek Allah, gerek insanlar tarafından herhangi bir surette kendisine bırakılmış olan şeye de emanet denilir. İnsan, Allah Teâlâ’nın emanetini taşıyan bir emin, bir vekil olma niteliğine sahip yegâne varlıktır.

Rabbine karşı emanete riayet eden bir kimse, Allah’ın hükümlerine, ilahi kanunlara uyar. Bu, bütün uzuvları ilgilendiren vazifelerimizle doğrudan alakalıdır. Çünkü insanın her uzvu kendisine verilen bir emanettir. Her emaneti, yerli yerinde ve Allah’ın rızasına uygun tarzda dava çalışmalarında kullanmak, korumak gerekir. Aksi takdirde emanete ihanet edilmiş olur ki kişiyi büyük bir mesuliyet altında bırakır.

Bize teslim edilen dava işlerini yerine getirirken emaneti zamanı geldiğinde sahibine teslim etmek de önemlidir. Sahipten kastımız ehil olan veya önerilen şahsa en güzel şekilde teslim etmek, devretmektir. Sağlam bir şekilde teslim edilen emanetin sorumluluğu boynumuzdan çıkmış olacaktır. Ama bize sağlam teslim edilmiş bir emaneti eksik veya dağılmış bir şekilde başkalarına devretmek, emanete ihanet olarak değerlendirilebilir. Her fert bu şuurla kendisine teslim edilen dava işlerini en güzel şekilde korumalıdır. Davaya karşı sorumluluğumuzu yerine getirme babında diyebiliriz ki; camianın küçük-büyük demeden her türlü işini yaparken bir emanetçi gözüyle değerlendirerek koruma altına almalıyız.

Bu konuda Allah-u Teâlâ emaneti insana yüklediğini ve bunun çok büyük bir mesuliyet olduğunu Ayet-i Kerime’sinde beyan buyuruyor: “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korkup endişeye düştüler. Onu insan yüklendi. Çünkü insan çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab/ 72) Burada kast edilen husus Allah’ın insanlara yüklemiş olduğu dini sorumluluğun önemidir. Bu manada emanet sahibi olan ferdin Allah-u Teâlâ’nın hakkını eda etmek üzerine farzdır. “Onlar o kimselerdir ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.” (Müminun/ 8) gerçekliğidir.

Bu bağlamda diyebiliriz ki; davaya karşı olan sorumluluklarımızdan biri de çalışmalar ile ilgili vazifelerin birer emanet oluşudur. Bunların ehil ol­mayan ya da ehil olup da önemsemeyen ellere verilmesi; işlerin aksamasına, yüzüstü bırakılmasına ve davanın yükselememesine tesir edeceği için emanete riayetsizliktir. Davaya karşı olan sorumluluğumuz bize teslim edilen camia işlerini en faydalı ve etkin bir şekilde kullanmaya çalışmaktır. Her türlü atalet ve sorumsuzluktan kaçınmaktır. Böyle bir pozisyona düşen hareket fertleri, özelde de idareci kişiler tüm ümmetin malı olan emanete karşı mesuliyet altındadır. Mesul olan idareciler bu konudaki hassasiyetlerini gözden geçirmelidirler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.