Bazen olayları anlamanın, gündemi doğru takip etmenin ve yaşananlar üzerinden farkındalık oluşturmanın yolu tarihsel bağlamı bilmekten geçer. Müslüman için, tarihsel bağlam daha çok Peygamber kıssaları olarak karşımıza çıkar. Bugünlerde Mescid-i Aksa, Kudüs üzerinden yaşananlardan ve yaşadıklarımızdan iyi bir çıkarım yapmak lazımdır. İsrailoğulları mantığını, Siyonist bağnazlığı ve saldırganlığını, Yahudi kaypaklığını öğrenmek için güzel okumalar yapmak lazımdır.
Siyonist dediğimiz gaspçı çete, bizden çaldığı kavramlarla bizleri yanıltmakta ve Batılı zorbalara masumane(!) göz kırpmaktadır. Siyonizmin din, peygamber, sembol ve kutsallık adına öne çıkardığı ve yücelttiği her şey aslında İslam’a aittir. Müslümanların bunları bilmesi, sahip çıkması ve onları gaspçı siyonistin elinden alması, literatüründen ve zihin dünyasından çıkarması lazımdır.
Kudüs, Mescid-i Aksa, Süleyman Mabedi, Davud Yıldızı’na kadar her şey anamızın ak sütü gibi biz Müslümanlarındır. Yakup, Yusuf, Musa, Harun, Yuşa, Davud, Süleyman ve İsa (aleyhim selam) peygamberlerden hangisini ele alırsak alalım her seferinde günümüzdeki gibi ‘saldırgan, azgın, asi, kaypak, menfaatperest, kuzu postuna bürünmüş kurt tabiatlı’ bir topluluğun tablosuyla karşılaşırız.
Dün peygamberlerine isyan eden, peygamberleriyle alay eden, peygamberlerini katleden, Peygamberimiz aleyhi selama türlü kumpaslar kuran ve ihanet çeperleri ören bu azgın topluluk bugün de Kudüs’te, Gazze’de ve daha birçok yerde Peygamber varisi âlimlere, davetçilere, savunmasız insanlara, çaresiz kadın ve çocuklara aynı tutumu sergilemektedir.
Bu yazımızda anlatılanlar çerçevesinde istedik ki Davut Peygamber’in tevhid mücadelesi ekseninde bu azgın topluluğa değinelim:
“Ey Muhammed! Onların söylediklerine sabret; kulumuz Davut'u da an. Çünkü o daima Allah'a yönelirdi. O'nun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, O'na hikmet ve açık, güzel konuşma yeteneği vermiştik.” ( Sad:19–20 )
Ey Davud! Ey İlahi zikirleri hüzünlü nağmesiyle gönlümüze nakış, dilimize vird yapan Peygamber(a.s)!
Sen, İsrail oğullarının zillete boyunlarını uzattığı bir zaman diliminde hikmet ve iktidarla desteklendin. Her hâlükârda haddi aşan, ahde vefasız, nimete nankör, zoru görünce sıvışan, bir avuç dünya metaı için âlemi fitneye boğan; kadın, yaşlı, çocuk demeden katleden, kan içicilikle beslenen, peygamberleri dahi öldürmede ahmakça cüretkâr davranan bir topluluğa geldin… Henüz genç bir delikanlıydın. Allah, seni aziz kılmak diledi. Güç ve otoriteyi kuvvete bağlı sayan, henüz pişmanlığının eşiğindeki bir zihniyete havl ve kuvvetin Hakk’a bağlı olduğunu göstermek istedi. Uzadıkça uzayan bir sapıklık, taahhütlerin çiğnendiği ve perişanlığın yüzlere vurduğu, Amelikalıların esaretinden Yahudilere gına geldiği bir dönemde pişmanlık kalpleri kavurdu. Allah’a rücu edip peygamberlerinden bir hükümdar istediler ve bu lider öncülüğünde savaşma arzusunu dile getirdiler:
“Musa sonrası dönemde yaşayan bir grup ileri gelen İsrail oğlunu görmedin mi? Bunlar Peygamberlerine `Başımıza bir hükümdar getir de onun emri altında Allah yolunda savaşalım' dediler. Peygamberleri onlara: `Ya eğer savaşmak size farz kılındığında bu emre karşı gelirseniz.’ diye sorunca, ‘Yurdumuzdan ve çocuklarımızdan ayrı düşürüldüğümüze göre niçin savaşmayalım ki?' dediler. Fakat savaşmak kendilerine farz kılınınca pek azı hariç hepsi yan çizdiler. Hiç kuşkusuz Allah, zalimlerin kimler olduğunu bilir.” (Bakara:246)