Davutoğlu'ndan çelişkili Hizbullah açıklaması

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 10 Şubat'ta Hollanda'ya yaptığı ziyaret dönüşü Hizbullah Cemaatiyle ilgili uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalarının, 05 Şubat'ta İngiltere dönüşü yaptığı açıklamalarla çeliştiği ve Hizbullah Cemaati'nin yaptığı açıklamalar

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 10 Şubat'ta Hollanda'ya yaptığı ziyaret dönüşü aralarında Yeni Yüzyıl Gazetesi yazarlarından Murat Yılmaz (*) ile Hürriyet'ten İsmet Berkant'ın (**) olduğu gazetecilere 'çözüm süreci'yle ilgili açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu'nun Yeni Yüzyıl'da yayınlanan Hizbullah açıklamasının, 05 Şubat'ta İngiltere dönüşü yaptığı açıklamalayla çeliştiği ve Cemaatin yaptığı açıklamayla örtüşmediği tespit edildi.

5 gün arayla yaptığı Hizbullah açıklamaları birbiriyle çelişti

Başbakan Davutoğlu, İngiltere dönüşü Milliyet'ten Serpil Çevikcan'a yaptığı açıklamada, şunları kaydetti: "Başbakanlığımın ilk günlerinde Kobani gibi olaylarda birtakım eksiklikler ortaya çıkmıştı. Bakanlar Kurulu’nda şunu söyledim; ‘görünen o ki çözüm süreci bağlamında yeni bir aşamaya geliyoruz, yanlış bir algı var.’ Çözüm süreci, kamu düzeniyle ilgili devletin yetkilerinin kullanılmaması gibi bir anlama geliyor. Şöyle bir iyi niyetli algı yerleşmişti, ‘çözüm sürecine zarar vermemek için müdahale etmeyelim.’ Zarar veririz korkusu bürokrasinin tepesinden aşağı doğru inmişti. İhtiyaçları tespit ettik, kritik ilçeler dediğimiz yerleri tek tek masaya yatırdık. ‘Mart’ta, Nisan’da çözüm sürecinin ne olacağını görürüz. Ama bir gün meseleye neşter atılması gerekiyorsa bütün devlet kurumları hazır olsun’ dedim. Drone’lar, TOMA’lar, ihtiyaçların hepsini düşündük. Mart’ta sürecin işleyişini takip ettik. HDP’den sürekli ‘kamu düzenine saygı göstereceğiz’ denildi. 

Dolmabahçe, tek taraflı bir açıklamaydı. Silahsızlanma konferansı yapılarak silahların bırakılacağı sözü verildi. Elimizdeki istihbarat bilgileri silahsızlanmayı bırakın bunların yeni bir şeye hazırlandığını gösteriyordu. 7 Haziran seçimleri sıkıntısız aşıldı. Bunlarda bir vehim oluştu, ‘nasıl olsa Ak Parti gidiyor’ diye düşünerek kalkışmayı denediler. ‘Temmuz boyunca kalkışın’ gibi Kandil’den çağrılar yapıldı. PKK’nın Suruç saldırısı, DHKP-C, Ceylanpınar olayı yaşanınca, DAEŞ de sınırda bir askerimizi şehit edince güvenlik birimlerimize “Şimdi vakti geldi, hazırız, ne yapılması gerekiyorsa yapacaksınız” dedim. 

11 Temmuz’da ben Demirtaş’la görüşmeye gidiyorum, Kandil’den ‘silahlanın, ayaklanın’ diye açıklama yapılıyor. Devlet-kamu otoritesi yokmuş gibi PKK’nın Adana’da sakallı diye insanları öldürmeye başlaması, Hizbullah’ın bir daha olursa biz de sizi vururuz açıklamaları. 23 Temmuz saat 3’te, ‘Kasım’da verdiğim talimatın gereğini yapıyorsunuz’ dedim.  O gece DAEŞ’E, PKK’ya operasyon başladı."

Davutoğlu, Hollanda ziyareti dönüşü yaptığı açıklamada ise, şunları kaydettiği öğrenildi:

" Terörle mücadele başladığında, ‘Bu Saray’ın, AK Parti’nin savaşıdır seçimlerde başarılı olmak için operasyon yaptılar’ diyenler 1 Kasım seçimlerinden sonra ‘Devlet AK Parti’yi ele geçirdi, AK Parti istemeden sürüklenerek operasyon yapıyor’ diyorlar. ‘Ordu, adeta gizli bir şekilde darbe yaptı, yönetime el koydu’ diyorlar… Terörle mücadeleyi hükümetiniz yönetmiyor mu? Şimdi burada bütün bu kararlar tamamıyla siyasi iradenin emriyle alınan kararlardır. Ve evet 1 Kasım’a giderken seçim için kullandığımızı düşündüler onun için ben 2 Kasım’da ‘Terörle mücadele durmayacak’ diye açıklama yaptım. 23 Temmuz’daki operasyonların kararı benim zihnimde Kobani olaylarından sonra alınmıştı. 6-7 Ekim olaylarında gördüğüm tablo, ve o geceler, şehirlerin yakılması, yıkılması bana şunu gösterdi; bunlar iyi niyetli değil. 15-20 Ekim arası bir vakit, İçişleri Bakanlığı’nda jandarmayla, polisle toplandık.

Şunu söyledim; ‘Eğer çözüm süreci başarılı olmazsa, gün bugündür dediğimde hepiniz hazır olacaksınız. Eğer bunlar çözüm sürecini bırakıp kamu düzenini yok etmeye yönelirlerse bu sefer fırsat verilmeyecek...’ 20 Temmuz’da işte DEAŞ saldırısını bahane edindiler. Kendileri DEAŞ’a karşı savaşan kahramanlar, AK Parti ise DEAŞ’e destek veren taraf gibi gösterip uluslararası alanda ve içerde bir isyan başlatmak... Yani 20 Temmuz’da DEAŞ saldırdı, 21 Temmuz’da Adana’da sakallılara saldırıldı. DHKP-C’yi yanlarına çektiler ve Kürt vatandaşlarını tahrik ettikleri yetmiyormuş gibi bir de Alevi vatandaşları tahrik etmeye çalıştılar. Sanki birbirleri ile oturmuşlar 19 Temmuz gecesi, öyle bir şey başlatalım ki, üçümüz de üç farklı kesimi sokağa dökelim...

Böyle bir şey olabilir mi? Bunlarla irtibatlı birilerinin kullanması olabilir. Şimdi düşünün PKK polise saldırıyor, DEAŞ askere saldırıyor, sivil vatandaşlar birbirine şey yapıyor, Hizbullah’ın da açıklaması var o gün ‘Eğer bir daha sakallı birini öldürürlerse biz de onlardan birini öldüreceğiz’ diye. Şimdi böyle bir tablo karşısında ki başta da Meclis çoğunluğuna sahip olmayan bir hükümet var, biz varız. Plan açık, Meclis çoğunluğuna sahip olmayan bir hükümetin olduğu kontekste düğmeye basalım ve Irak’taki Suriye’deki ateşi yayalım..."

Davutoğlu'nun açıklamaları Hizbullah'ın açıklamalarıyla örtüşmüyor

Öte yandan Hizbullah Cemaati'nin Ekim 2014'te yaptığı açıklamların, Başbakan Davutoğlu'nun ne İngiltere dönüşü yaptığı, "...Kandil’den ‘silahlanın, ayaklanın’ diye açıklama yapılıyor. Devlet-kamu otoritesi yokmuş gibi PKK’nın Adana’da sakallı diye insanları öldürmeye başlaması, Hizbullah’ın bir daha olursa biz de sizi vururuz açıklamaları." açıklama, ne de Hollanda dönüşü yaptığı, "Şimdi düşünün PKK polise saldırıyor, DEAŞ askere saldırıyor, sivil vatandaşlar birbirine şey yapıyor, Hizbullah’ın da açıklaması var o gün ‘Eğer bir daha sakallı birini öldürürlerse biz de onlardan birini öldüreceğiz’ diye..." açıklamayla örtüşmediği tespit edildi.

"Müslüman halkımıza yönelik saldırılara karşı duracağız"

Hizbullah Cemaati, 7 Ekim'de yayınlanan açıklamasında, (***) kamuoyu ile şu önemli mesajı paylaşmıştı:

"Son günlerde Kobane’deki gelişmeler bahane edilerek genelde Müslüman halkımıza özelde ise İslami kesimlere yönelik komple bir saldırı ve savaş dayatıldığı görülmektedir. Bu durumda saldırıya uğrayan herkesin nefs–i müdafaa hakkı vardır. Kardeşlerimize güvenlikleri için tedbirli davranmalarını ve saldırı durumunda kendilerini korumalarını tavsiye ediyoruz. Müslüman halkımız ve mensuplarımız şunu bilsin ki; Hizbullah Cemaati, kendilerini korumak için Allah’ın izniyle ne gerekiyorsa yapacaktır. İslami değerlere ve Müslüman halkımıza yönelik yapılacak hiçbir saldırı, zulüm ve haksızlığı kabul etmeyeceğimizi ve buna karşı duracağımızı kamuoyuna bu vesileyle ilan ediyoruz."

"Yapılan saldırılara misliyle karşılık verilecek"

Hizbullah Cemaati, 6-8 Ekim saldırılarının azaldığı 12 Ekim'de yayınladığı basın bildirisinde (****) ise özetle şunlar kaydedilmişti:

" Müslüman kardeşlerimiz şunu kesinlikle bilsinler ki; hiçbir zaman saldırgan taraf olmadık ve saldırıyı teşvik etmedik. Ancak; Müslüman kardeşlerimize bu güne kadar yapılan saldırılara karşılık verildiği gibi bundan sonra da yapılacak saldırılara en azından misli ile karşılık verileceği bilinmelidir."

Görüldüğü üzere, Hizbullah'ın yaptığı açıklamalarda, "Eğer bir daha sakallı birini öldürürlerse biz de onlardan birini öldüreceğiz" gibi bir beyanı yok. (Hürseda Haber)

* http://www.milliyet.com.tr/masa-imrali-da-degil-ankara-da/siyaset/ydetay/2189660/default.htm

** http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/siyaset/iki-super-guce-uyari-15455

*** huseynisevda.biz/news.php?readmore=1333

**** http://huseynisevda.biz/news.php?readmore=1334

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Haber Analiz Haberleri

SDAM'dan "Aile Bakanlığı strateji planları" analizi
Birbirini besleyen ideolojilerin kıskacında 1 Mayıs ve İslami bakış
Vahşi bir savaş stratejisi ve teolojik kin
Kudüs Yahudiler için neden önemli?
Amaçları ve Neticeleriyle 15 Temmuz Darbe Girişimi