Bu ülkenin geçmişinde dönüm noktasını teşkil eden önemli tarihler vardır.
Genç kuşakların bunları unutmaması, sürekli zihinlerinde tutması gerekir.
Günümüzün birçok önemli meselesini anlayabilmek ve anlamlandırabilmek için buna ciddi anlamda ihtiyaç vardır.
1808'de 2. Mahmut'un tahta çıkışı,
1839'da Tanzimat ve1856'da Islahat Fermanları'nın ilanı,
1876'da 1. Meşrutiyet'in ilanı,
1908'de İttihat Terakki'nin yönetime gelmesi ve 2. Meşrutiyet,
1909'daki 31 Mart Vakası ve akabinde 2. Abdulhamit'in tahttan indirilmesi,
1923'te Cumhuriyet'in ilanı...
Ülkemiz bugün içerde terör ve kutuplaşmanın, dışarıda ise emperyalist kuşatmanın altında ise bunun ana nedeni, 1808'de başlayıp 1923'te tamamlanan bu “makas değişikliği”dir.
Bu tarihler topyekûn Müslüman bir milletin kıblesinin Kâbe'den alınarak Paris'e, Londra'ya çevrilmesi sürecinin özetidir.
Doğu'nun ve temsil ettiği değerler manzumesinin reddedildiği, Batı'nın ve temsil ettiği değerlerin yaşam biçimine dönüştürüldüğü tarihlerdir.
Bu, aynı zamanda laiklik ve Türkçülük üzerine inşa edilmiş yeni sistemin bizatihi kendisinin “terörün kaynağı” haline gelmesinin de tarihidir.
Bugünün Avrupa'sında bile sadece Fransız anayasasında yer alan laiklik ilkesi, anayasaya konularak bu halkın adeta kâbusu haline getirilmiştir.
Laiklik ilkesi gerekçe gösterilerek Türkiye'de birçok insanın hakkı ihlal edilmiş, bu kavramın arkasına saklanılarak Müslümanlara zulmedilmiş ve insanlığa karşı işlenen ağır suçlar irtikâp edilmiştir.
Türkçülük üzerinden ise yeni bir ulus inşa edilmeye ve Türk olmayan, özellikle Müslüman unsurlara âdeta “deli gömleği” giydirilmeye çalışılmıştır.
Yıllar yılı Türk olmayan Müslüman evlatlarına “Türküm, doğruyum, çalışkanım” dedirtilip açıkça yalan söyletilmiştir.
Laiklik ve Türkçülük kavramları bir kişinin isteği ile ve halka sorulma gereği bile duyulmadan bizzat devlet eliyle “Dayatma Terörü”ne dönüştürülmüştür.
İlahi nizam bile “İlla Müslüman olacaksın!” dayatmasını yasaklarken, beşeri bir nizamın “Laik ve Türk olmak zorundasın” dayatmasını kendinde bir hak olarak görmesi, çağdaş Nemrutluk ve Fir'avunluk'tan başka bir şey değildir.
Terörü, kaosu, anarşi ve istikrarsızlığı doğuran ana neden, bu zihin yapısının bizatihi kendisidir.
PKK ve FETÖ, bu dayatma terörü ve sakat zihin yapısının sonuçlarıdır.
Binlerce km. öteden evimizin içine kadar uzanan emperyalist necis eller, dayatma terörü sonucu oluşan bu boşluktan nemalanmaktadır.
Yüzleşmemiz ve sürekli gündemde tutmamız gereken ana esas budur.
Sistemin bu yönünü ve bu yüzünü gözden ırak tutan bir modernizm ve konformizmle çözülecek hiçbir sorun yoktur.
Bu ülkeye ve bu millete yönelik gerçek anlamdaki dostluk, bu dayatma terörüne karşı çıkmaktır.
Devlete gelince;
Devlet, kendi bekasını en önemli mesele olarak gördüğünü söylüyor.
15 Temmuz'da da bu dayatma terörü sonuçlarının nasıl bir beka sorununa dönüştüğü görüldü.
Buna rağmen bu dayatmadan vazgeçilmemesi, “devlet” ya da “devlet aklı” denilen mekanizmanın“suçüstü” yakalanmasıdır.