Merhum Molla Said (TEKİN) Hocam anlatmıştı. “Hasanpaşa Camii’ne gittim ki, Molla Derviş (Yazıcı) Hoca ile dayısı Molla Abdullah hoca bir konuyu tartışıyorlardı. Molla Abdullah, Derviş Hoca’ya “Bu kadar ilmimiz ile neden cemaatimizi arttıramıyoruz. Bir tarikatın bırakın şeyhini, halifesi dahi etrafına binlerce insan toplayabiliyor. Neden bizi dinleyenlerin sayısı yüzleri bulmuyor?” Derviş Hoca ne cevap vereceğini düşünürken ben yanların vardım. Abdullah Hocamız soruyu bana yöneltti. Ben de bunun cevabı gayet kolay dedim: Faraza ben 40 yaşına kadar hiçbir şer’i mükellefiyetimi yerine getirmedim. Siz bana ne önerirsiniz? Bütün mükellefiyetlerimin kazasıyla yerine getirmemi istersiniz değil mi? Hal bu ki (istisnalar hariç) tarikat şeyhleri veya vekilleri bana “İntisab et, tevbe et, anandan doğmuş gibi günahlardan kurtulursun” derler, değil mi? Siz olsanız kime gidersiniz.” Allah (cc) her üçüne de rahmet eylesin.
Bu meseleyi şunun için anlattım: İnsanımız her işin kolayına kaçmak eğilimindedir. Kuşkusuz dinimiz de kolaylaştırmayı emreder. Ancak bir işin kolayının şeriata aykırı olmaması gerekir. Siyasi hayatta da benzer durumlarla karşılaşıyoruz. Bir dindar kardeşime sordum: “Bu adaylarınızın ahlaki durumları ortada, daha izzetli şerefli adaylar bulamaz mıydınız?” Kardeşimin samimi cevabı şu oldu: “Maalesef seçim izzet ve şerefle değil parayla, adamla kazanılıyor. Bunların parası ve adamları çoktur.” Yine siyasetten uzak olduğum dönemde bir arkadaşıma, büyük şehir belediye başkanı hakkında sormuştum: “Bu belediye başkanınız hakkında rüşvet ve yolsuzluk yaparak para yediği söyleniyor, bunun aslı var mı?” Arkadaşım gülümseyerek şöyle demişti: “ Bak senin siyasetten anlamadığın ne kadar belli, sadece başkan yese iyi, bunlar ekip olarak seçimlere kadar kasalarını doldururlar. Seçim döneminde de kesenin ağzını açarak seçimi kazanırlar.” Ben, “Kardeşim bu haram değil mi, günah değil mi, bunun hesabı sorulmayacak mı? Dediğimde arkadaşım “Ama maalesef bu işin raconu böyle” demişti. Demek ki artık Şeriata uygunluğun yerini racona uygunluk almıştır.
Eskiden âlimlerimiz bu konularda hassasiyet gösterirlerdi. “Aman şeriattan kıl kadar ayrılmayalım” diyen âlimlerin de önemli ölçüde racona uyduklarını görmek insanı kahrediyor. Tanınmış bir hocamız “Emin kardeşim, sen çok doğru söylüyorsun, söylediklerinin hepsi İslami ve olması gereken şeyler. Ancak bu toplumun yüzde kaçı sizin gibi düşünüyor? Sizin toplumsal desteğiniz iktidar olmaktan çok uzak.” Yani diyeceğim o ki istisnalar hariç ulema da şeriata değil racona uygunluğu kabullenmiş görünüyor.
Anladığım kadarı ile bizler siyaset bilmemekle, ya da reel politikten habersiz olmakla, işin raconuna göre davranmamakla itham ediliyoruz. Oysa onların bildiklerinden habersiz değiliz. Bu konuyla ilgili olarak Hz. Ali(ra)’dan bir rivayet aktarmak isterim: Hz. Ali’ye “Sen ki Allah Resulünün evinde Onun terbiyesiyle büyüdün, nasıl olur da Sıffın’da Ebu Süfyan’ın oğluna mağlup olursun?” Hz. Ali’nin cevabı manidardır: “Araplar bilirler ki ben entrikanın da en iyisini bilirim. Ancak ben DEĞERLERİ MENFAATLERLE DEĞİŞTİREMEM”.
İktidarın kolay yolu için şöyle bir örnek doğru olur mu? Bir yerde cami, kilise, havra, meyhane, kumarhanenin kilitli olduğunu düşünelim. Bunların sahipleri tek başına buraları açma imkânına sahip değiller. Diyelim ki bunların hepsini açacak bir anahtar var ve anahtarın fiyatı 5 lira. Kapalı yerlerin sahiplerinin her birinin 1 lirası vardır. Herkes birer lirasını verip toplam 5 liraya bu anahtara sahip olurlarsa herkesin kapısı açılacak. Yani cami, kilise, havra, meyhane, kumarhane bu anahtarla açılabilecek. Bunlardan biri ortak olmasa hiçbiri açılmayacak. Biz, temsile göre cami sahipleri olarak camimizin açılması için diğer yerlerin açılmasına imkan ve fırsat vermeli miyiz? Bir görüş, “Siz caminizin açılışına bakın, size ne diğerlerinden, herkes kendi amelinin günahından sorumlu olacaktır.” Bizler ise “Def’i mefsedet (mazarrat) celb-i menafi’den evladır” prensibi gereğince diğer şer yuvalarının açılmaması için camimizin de kapalı kalmasından yanayız.
Şimdi biz mi siyaset bilmiyoruz, onlar mı? Biz mi basiretsiziz, onlar mı? Onlar bizi camiyi açamamakla itham etsinler. Mezkûr yerleri açmakla itham edilmekten iyidir.