Belli ki muhafazakarlık konusunda siyasi ve fikir hayatımızda berrak tanımlar yok, kimisi “ılımlı İslam”, kimisi “üstü örtük İslamcılık”, kimisi ise sağ-milliyetçi politik bir kimlik olarak algılamaktadır.
Muhafazakârlığı birkaç seviyede ele almak mümkündür. Birincisi bir siyasi ideoloji veya bir kimlik beyanı olarak muhafazakârlık. Muhafazakarlığı bir siyasi ideoloji, bir siyaset felsefesi ve bir kimlik olarak ele aldığımız zaman sınıfsal bir temele dayanır. İkincisi, zihni bir tutum olarak muhafazakârlık ve üçüncüsü de, daha çok Türkiye’de kullanıldığı şekliyle, sosyo-kültürel ve davranışsal olan, örflere, adetlere, geleneklere bağlılık ve bunların korunması manasındaki muhafazakârlık.
Burada anahtar terim “değişim”dir. Gerçek şu ki, bu sorun modernleşmeyle beraber ortaya çıkmış bulunmaktadır. Modernlik veya modernleşme, kendini bir değişim projesi olarak ortaya koyduğu için “değişim”i temel alır. Elbette değişim modernleşmeyle ilintili değildir; söz konusu olan modernleşmenin veya modernliğin değişimi kendi inhisarına (tekeline) almış olmasıdır. Modern zamanlardan önce hiçbir şeyin değişmediğini, her şey dondurulmuş olduğunu düşünecek kadar naif bir zihne sahip olamayız. Bu yüzden, daha genel perspektiften bakıp değişmenin kendisine karşı tutum alışları göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
“Değişim” karşısında dört ayrı tutum alıştan bahsetmek mümkündür.
1) Devrimci tutum: En sert olanı, devrimci tutumdur. Devrimci tutum, ani, hızlı ve sürekli değişimi öngörür. Meşhur sloganı “sürekli devrim”dir. Devrimciliği benimseyen Müslümanlar, cihat kavramını buna uyarlamaya çalışmışlar, bu çerçevede “sürekli cihat” demişlerdir. Sürekli cihat, sürekli devrimin tercüme edilmiş ve İslamlaştırılmış halidir. Devrimci tutum mekanik ve radikal değişim modellerini öngörür. Modeller doğaları gereği zorlayıcı ve parçalayıcıdır. Mesela Kemalist devrimler böyledir; yukarıdan gelir ve devletin emredici araç ve aygıtını kullanarak toplumu değiştirir. Dolayısıyla devrimci değişim teorisinde, ne demokrasi ne müzakere ne de sivil irade ve rıza vardır; zorunlu olarak jakobendir.
2) Tutucu tutum: Tutucular “ideal olan verili olandır, şuanda mükemmellik yakalanmıştır, içinde bulunduğumuz mevcut durum ideal ve mükemmeldir” şeklinde zihni bir tutuma sahiplerdir. Tutucu, değişim iki taraftan da gelse ona karşı çıkar. Geleceğe ilişkin bir yenileşme teklifi gelecek olsa buna karşı çıkar; çünkü değişim verili olanı, yani mevcut durumu değiştirecek, bu sayede ideal olan elden gidecek ve mükemmellik bozulacaktır. Geriye dönüşe de karşıdır; çünkü geriye dönüş de mevcut olanı tekrar değiştirecek, bozacaktır. Bu açıdan bakıldığında tutucu gerici değildir; statükocudur.
3. Muhafazakâr tutum: Muhafazakâr tutum üç parametreye dayanır:
a) İlki, tedrice dayalı değişimi öngörür. Söz konusu tutuma sahip olanlara göre radikal değişim tehlikelidir. Buna mukabil değişimin mutlaka olacağını da teslim eder. Muhafazakârların öncülü, sabitenin olmayışı ve her şeyin değişiyor olduğu fikrinden beslenir.
b) Değişim şeylerin ve yapıların formları korunarak yapılmalıdır. Başka bir deyişle şekil korunmalı fakat içerik değiştirilmelidir. Mesela II. Mahmut’un ve Mustafa Kemal’in değişim projesi devrimci (inkılâpçı) ve reformcudur; fakat II. Abdülhamit’in değişim projesi muhafazakârdır; şekli koruyor fakat içeriğini tamamen değiştiriyor. Keza Turgut Özal’ın ve AK Parti’ninki de öyledir.
c) Değişim kontrol edilmelidir. Süreçler denetim altına alınarak sağlanmalıdır; çünkü ani değişim iktidarı sarsıntıya uğratır, kontrollü değişim ise korur. Bu modelde temel kaygı iktidardır. Hızlı ve ani değişime karşı çıkma sebebi, hakim sınıfın, zihniyet veya zümrelerin iktidarı ellerinde tutma kaygısıdır. Mesela Mustafa Kemal’in, kadrosuyla gelip Osmanlıdan kalma bütün bürokratik yapıları değiştirerek yeni bir zümreyi iktidara getirmesi ani bir değişimdir. Kontrollü değişim ise, daha sofistikedir; iktidarı elinde tutar ve fakat her şeyi değiştirir.
4) İslam’a özgü tutum: Bu model ne radikal ve devrimci, ne tutucu ve muhafazakâr çerçeveye girer, kimi zaman zaman zorunlu, kimi zaman harici mekanik ve kimi zaman dahili dinamik değişim karşısında ed-Din’e/İslamiyet’e ait olan tutumdur.