Cezaevinde olan HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bir gazetede yayınlanan yazısında Ak Parti Gülen Cemaati ilişkilerinden söz etti. İddialı laflar yazdı Demirtaş:
“AKP 2002’de iktidarı devralınca geçmişten çıkardığı derslerle, devleti ele geçirme icraatına daha özenli ve temkinli girişmiştir. Ancak kendini devletin asıl sahibi olarak görenler, bu sinsice(!) yaklaşımı fark eder etmez AKP’ye kapatma davası açılmıştır. AKP yönetimi ve devlet arasında yapılan görüşmeler sonucunda, AKP’nin devleti ele geçirmeye çalışmaması ve İslamcılıktan vazgeçmesi şartıyla kapatma kararından vazgeçilmiştir. Ancak AKP hükümeti bu Kemalist elite karşı devlet içinden hamle yapacak güce ve onların yerine yerleştireceği nitelikli bir kadroya sahip olmadığından, imdada Gülenciler yetişmiştir. Tamamı “iyi eğitim” almış Gülenci kadrolar, Milli Görüşçülere kıyasla devlet yönetmeye daha yatkındı. Zaten ‘Hocaefendi’nin tüm sağ partilerle ve devletle arası iyi olduğundan bu yerleştirme süreci başlangıçta tehdit olarak algılanmamıştır. Ve Cemaat, bir dizi ustaca müdahale sonucunda devleti ele geçirmeyi başarmıştır.”
Demirtaş, Erdoğan ile Gülen arasındaki münasebetin sanılandan farklı olduğunu, aslında birbirlerini sevmediklerini yazdı:
“Kanımca, Erdoğan’ın kendisi Fethullah Gülen’den ve cemaatinden hiçbir zaman hazzetmemiştir. Hatta iktidarını Gülen Cemaati ile paylaşmak zorunda kalmış olmaktan dolayı içten içe onlardan nefret ettiğini söylersem abartmış olmam. Bir noktadan sonra Cemaatçilerin de Erdoğan’a benzer duygular beslediği bir sır değil tabii ki. Cemaatin Türkçe Olimpiyatları adlı bir etkinliğinde Erdoğan’ın Gülen’e hitaben ‘bitsin artık bu hasret’ diyerek yaptığı Türkiye’ye dön çağrısı, aslında samimi bir çağrı değildir. Erdoğan, Gülen’in niyetini çok önceden sezip onu Türkiye’ye getirerek kontrol altına almaya çalışmış, söz konusu çağrıyı da bu amaçla yapmıştır.”
Eğer bu okumalar tümüyle Demirtaş’a aitse gerçekten de ayağı yere basan ve eyyamcılıktan uzak bir düşünce… Özellikle Türkçe olimpiyatlarında Erdoğan’ın yaptığı çağrıyla ilgili yaptığı değerlendirme çok ilginç!
Bununla birlikte altı çizili ifadeler hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
-Gülen, devletle değil “devletin bazı birimleriyle” iyi ilişkilere sahipti, çünkü Türkiye’de yekpare bir devletten söz edilemez.
-“Sağ partilerle arası iyiydi” ifadesi de biraz havada kalmış gibi. Bülent Ecevit’in DSP’sini “sağ parti” olarak mı görüyor Demirtaş?
-Bir de 17-25 Aralık sonrasında Gülen grubu ve HDP-PKK arasındaki yakınlıktan söz etseydi Demirtaş. Sanki bu da eksik kalmış. Mesela Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde Gültan Kışanak ile ne konuştuğunu, seçimlerde Gülencilerin yoğun olduğu asker ve polis lojmanlarında HDP’ye çıkan yüksek oy oranlarını da izah etseydi Demirtaş, iyi olurdu. KCK operasyonlarının aslında KCK’yi tasfiye etmek değil de KCK içindeki MİT mensuplarını deşifre etmek amaçlı olduğuna dair bilgi ve belgeler konusunda da söylediği bir şey yok Demirtaş’ın.
Ayrıca…
Hazır “sağduyu” kıyılarında dolaşmaya başlamışken şunu da ıskalamamasını diliyorum.
6-8 Ekim olaylarında polisin olaya müdahale etmemesinin arkasında bir anlaşma bulunup bulunmadığı konusuna da değinsin Demirtaş. Öyle ya son dönemlerde en fazla eleştirildiği konuların başında olayların başlamasında yaptığı “sokak çağrısının” etkili olduğu söyleniyor.
MESELE HAKİKATİ ARAMAKSA BU ÇAMUR NE OLUYOR
Soner Yalçın, odatv operasyonu için yazdı:
“Odatv, 13 yıldır hep hakikati aradı…
Odatv, 13 yıldır hep bulduğu hakikatleri yazdı…
Fakat.
Kimileri için gerçekler korkutucu; hakikatle yüzleşmek istemiyorlar. Doğruyu ve onu yazanları sevmiyorlar. Odatv'nin de “algı yaratma kervanına” katılmasını isteyip ağır baskı yapıyorlar. Biz 13 yılda hep bunu gördük. Arzuları gerçekleşmeyince, gerçeklerin ışığını söndürmek isteyenler Odatv'ye kin duyuyor.
Ve bu iftiralar atölyesi, fırsatı yakaladığı an, iktidardan topluma kadar herkesi size karşı kışkırtıyor.
Dün Odatv'ye FETÖ yaptı bunu…
Bugün yapanlar kim? 14 Şubat 2011'de kumpasla nasıl Silivri zindanına atıldık ise bu kez yine benzer kumpasla arkadaşlarımız hapse konuldu!
Odatv'ye 13 yıldır kimse “yalan haber yaptınız” demiyor. Bunun yerine hep “niyet okuma” yapılıyor, pusu kuruluyor!”
Nedense biz Soner Yalçın gibi görmüyoruz.
Kendilerine ideolojik olarak yakın duranlar hariç mezkur sitenin attığı çamurdan nasibini almayan yok gibi.
Camiye giden çocuklar üzerinden eğitim kurumlarını, eğitimcileri karaladı, hedef gösterdi.
İslami eğitim veren medreseleri hedef gösterdi.
Dindar insanları, dini hassasiyete sahip kurumları karaladı, hedef gösterdi.
Çok sayıda kişiye FETÖ ithamında bulundu. Sadece bir örnek verelim: MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın kardeşi Mustafa Fidan’ın Fethullah Gülen’in yardımcısı olduğunu ve Gülen’in çiftliğinde yaşadığını yazdı; ama ne Hakan Fidan’ın “Mustafa” isminde ne de Amerika’da yaşayan bir kardeşi vardı.
HÜDA PAR ile ilgili yaptığı her haberde “Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Hüda Par” ifadesini kullandı. Mesele ideolojik yakınlığı ifade etmek değil, kriminalize etmek, suçlamak, hedef göstermekti. Mesela HDP ile ilgi hiçbir haberinde “PKK’ye yakınlığıyla bilinen HDP” gibi bir ifade kullanmadı.
Siyonist çetenin en vahşi katillerini bile aklayan, cinayetleri meşrulaştıran birinin sözleriyle Siyonist tezleri sayfasına taşıdı.
O yüzden Soner yalçın!
Ümit Özdağ hakkında bir şey yapılmamasını eleştir, yaptığını gazetecilik açısından savun; ama odatv’yi aklama!
Günah galerisi o kadar büyük ki hangi birinden söz edeceğimizi bilemiyoruz.