Ankara “Gar Katliamı” üzerine hazırlanan iddianame, Evrensel gazetesi muhabiri Hayri Demir'in, dosyadan paylaştığı bir “istihbarat belgesi” ile marifet dolu bir boyuta büründü.
Suruç'tan tutun, D.Bakır ve Gar saldırısına kadar bir dizi saldırı üzerinden prim yapmak için itham edilen IŞİD ve benzeri örgütlenmelere neredeyse alenen teşekkür edecek kadar galeyana gelen bilumum Sol ve benzeri marjinal kesimlerin ibretlik durumları hepinizin malumudur.
Ancak söz konusu “İstihbarat belgesinin” paylaşılmasıyla beraber iki farklı durum bir kez daha öne çıkmaya başladı.
Birincisi;
Paylaşılan söz konusu belgeyle beraber IŞİD'i unutup Hizbullah ve sözüm ona Demirtaş suikasti üzerine yoğunlaşan güya “IŞİD mağduru” Sol cenahın provokatif, aynı zamanda dezenformasyona açık durumu;
İkincisi;
Kirli amaçlarını bir türlü terk edemeyen istihbarat kurumları içerisindeki kimi kirli yapıların “istihbarat” toplamak adı altında sarıldıkları asılsız ithamlar.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; Sahte belge üretmek ya da var olan belgeler üzerinde tahrifat yaparak yayınlamak, neredeyse Sol cenahın amentüsü haline gelmiştir. “Devrimci gelenek”, artık yalan, dolan, hile ve sahtekârlığın gelenekselleştiği bir vaziyete bürünmüştür. Bu açıdan bakılınca acaba bu denli saptırıcı bir belge gerçek olabilir mi diye insanlar düşünmeden edemiyorlar maalesef.
Bununla beraber, günlerce söz konusu ütopik belge üzerinden yapılan “suikast içerikli” yayınların ilgili kurumlarca yalanlanmamış olması, istihbarat kurumları içerisindeki entrikacı odakların geleneksel alışkanlıklarıyla örtüşüyor olması da dikkate alındığında gerçekten de “Resmi belge” niteliği taşıdığı gerçeğini göz ardı etmemizi engellemektedir.
O halde;
Bir;
Aylardır IŞİD üzerinden fırtına koparırken aynı zamanda IŞİD'e mal edilen eylemleri “devrimci kazanıma” tahvil etme çabası içerisinde olan marjinal manipülatif kesimler, bu belgeyi sorgulamak yerine neden bir anda IŞİD'i unutup bu denli Hizbullah ve suikast dezenformasyonuna sarıldılar?
Acaba bu kesimler, istihbarat kurumları içerisinde sansasyonel belge hazırlamakla ünlü entrikacı kliklerin hazırlayacağı belgenin dosyaya yetişmesini mi bekliyorlardı?
Acaba “Devrimci gelenek” ile “Entrikacı gelenek” bu belge üzerine anlaşmış mıydılar?
Acaba bu belge, “Devrimci geleneğin” medyatik atılım yapması için “Entrikacı geleneğin” yoldaş tayfası için çaktığı bir işaret fişeği miydi?
Neresinden bakarsanız bakın, her halükarda bir “Devrimci-Entrikacı işbirliği” bu belge ile kendini deşifre etmiştir.
İki;
Belgeyi hazırlayan “Entrikacılar”, söz konusu “Gar katliamı” ve IŞİD iken, HÜDA PAR, Hizbullah, Aytaç BARAN gibi başlıklar etrafında “istihbaratçılık oynamayı” neden gerekli görür?
İlginçtir, belge, “Hizbullah-İlim örgütünün Ankara'daki faaliyetlerinin tespit ve deşifresine yönelik çalışmalar kapsamında” diye başlıyor.
Keşke imkân olsaydı da “raporun” tümünü buraya alıntılayabilseydik.
Rapor, 05 Haziran 2015'te İstasyon meydanında HDP mitingine yapılan bombalı saldırıya değinip hemen akabinde 09 Haziran'da “Hizbullah-İlim terör örgütü yandaşı Aytaç BARAN'ın saldırıya uğraması” şeklinde sürüyor. Hizbullah'ın, Aytaç BARAN'ın katledilmesinden D.Bakır Mv. Nimetullah Erdoğmuş'u sorumlu tuttuğunu iddia ediyor. Devamında Hizbullah tabanının Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk veya Gülten Kışanak'tan birisinin öldürülmesi beklentisi içerisinde olduğuna yer veriyor.
Sonrasında IŞİD için kısacık bir paragraf ayrılmakta, hemen sonra tekrar Hizbullah'a yer verilmektedir raporda.
PKK'nin yaptığı eylemlerden dolayı toplumsal hassasiyetin had safhada olduğu, bunun sonucunda başta HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere bazı üst düzey yöneticilere yönelik suikastların olabileceği belirtilen raporda, Ekim-2014'te D.Bakır'da yapılan bir uygulama esnasında bir araçta üç şahısla beraber bir adet termal kamera, bir adet gece görüş dürbünü ve bir adet tabancanın ele geçirdiğinden hareketle, Hizbullah-İlim grubunun gerginliği daha da tırmandırdığı şeklinde beyanlara yer veriliyor.
Bu “uygulama” ve esnasında ele geçirildiği belirtilen malzemelerle ilgili aşağıda bazı izahatlara yer vereceğiz.
Ancak raporun sonraki bölümlerinde Hizbullah örgütünün legal ile illegal yapıyı birbirinden ayırdığı, illegal kesime yurt dışındaki ileri gelenlerin silahlı eğitim vereceği, yine Hizbullah'ın bazı kimseleri kaçırarak sorgulayacağı gibi deyim yerindeyse sokak ağzının bile gerisinde kalan açıklamalara yer vermesi, her şeyden önce bu belgeyi hazırlayan kurumu lekelediğini, inandırıcılığını heder ettiğini, entrikacı kliklerin aslında kurumların inandırıcılığıyla oynadığını belirtmekte fayda vardır.
Zaten bu durumun farkında olacaklar ki raporun sonunda sıralanan iddialar için “Teyide muhtaçtır” notu düşülmüş, bundan dolayı da “hukuki bir belge” olarak kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Raporda şeklen de olsa tek doğru olan kısmın, D.Bakır'da polis uygulaması esnasında yakalandığı belirtilen bir takım malzemeler olduğunu belirtmiş olalım. Olay, şeklen doğru, ama içerik olarak yine de saptırılmıştır. Meselenin aslı genel hatlarıyla şöyledir:
Şahıslar, başka bir menzilden D.Bakır'a gelirlerken yanlarına gelen ve “dindar” olduğu görülen biri, kendisinin de D.Bakır'a gitmesi gerektiğini söyler. Bunlar da tamam der ve arabalarına alırlar. Bu şahsa ait bir tane de valiz vardır, ama kimse valize dikkat etmez. D.Bakır'a giderlerken polis aracı durdurur ve arama yapar. O valizde bazı şeyler yakalanır. Polis sorgusu sonrası durum anlaşılınca valizin sahibi alıkonulur, araçtaki diğer şahıslar salıverilir. Valiz sahibinin ne Hizbullah'la ne de başka legal herhangi bir kurumla irtibatının olmadığını en iyi bilen ve tespit eden polis iken, bu vakanın Hizbullah'ın sözüm ona suikast çabaları olarak raporda yer bulmuş olması, ancak art niyetle izah edilebilir.
Peki, bu abuk sabuk “bilgilerle” böyle bir rapor neden hazırlanır? Tamam, istihbarat kurumları elbette ki istihbarat toplamakla, değerlendirip tedbir almakla yükümlüdürler. Buraya kadar her şey anlaşılabilir.
İyi de söz konusu IŞİD ve Gar katliamı olan bir dosyada “Hizbullah'ın Ankara'daki faaliyetlerinin deşifresini” konu alan ve IŞİD'e sadece küçücük bir paragraf ayrılan raporun ne işi vardır?
İşin gerçeği nedir, biliyor musunuz?
Çözüm süreci denen zemberek süreçte PKK'nin halka ve tabii ki dindar insanlara karşı takındığı pervasızca tavır, insanları zaman zaman galeyana getirmiş, insanlar sokaklarda ya da özellikle sosyal medya mecralarında anlık, spontane tepkiler geliştirmişlerdir.
Özellikle raporun ana temasının S.Demirtaş'a suikast ihtimali üzerine şekillenmesinde, Demirtaş'ın, PKK ve partisinin infial oluşturan dönemlerde bir siyasi parti lideri sorumluluğunu taşıyan biri olmaktan ziyade ergenleri bile geride bırakan “Üçüncü sınıf militan” ağzıyla yaptığı kimi açıklamalar, reelde ve sanal ortamlarda birçok insanı çileden çıkarmış ve bu insanların bir çoğu, anlık öfkelerle kendilerince en uç sayılabilecek tepkiler vermişlerdir. Maalesef bu durum, istihbarat raporunda çok ciddiye alınmış ve her an Hizbullah tarafından bir suikasta uğrayacağı intibaı vermiş veya istihbaratçılar böyle bir intiba uyandırmak için epey efor sarf etmişlerdir.
İnsanların anlık ve spontane tepkilerini bu denli dikkate alan istihbarat, acaba raporda sanki İstasyon meydanında HDP mitinginin patlatılmasına karşın Aytaç BARAN'ın katledildiği intibaını uyandırmaya çalışmak yerine, neden Aytaç BARAN'ın katilleriyle ilgili bir istihbarat başarısı gösteremediler, doğrusu insan merak ediyor.
6-8 Ekim vahşetinde bu denli cevval istihbaratçılarımız neredeydiler acaba?
Cizre'de, İdil'de ve başka yerlerde dindar insanlara günlerce hazırlıkları yapılan imha amaçlı saldırıların planları yapılırken bunlar ne işlerle meşguldüler?
Hatta yılları bulan hazırlıklarla şehirler, ilçeler patlayıcı depolarına dönüştürülürken, kamyonlarla meskûn mahallere EYP taşınıp silahlar dağıtılırken, her sokağa birden fazla çukur kazılıp EYP ile doldurulurken bu gözü kara istihbaratçılar nerede eğleniyorlardı?
Sokaklardaki anlık öfkelenmeleri, kişisel tepkileri kocaman suikast istihbaratına dönüştüren bu klikler, sokaklara döşenen binlerce ton patlayıcıları neden fark etmediler?
Bazen “belge” olur, provokasyonları önler.
Bazen “belge” olur, provokasyon tetikler.
Bazen de “belgeler” niyet sorgulaması getirir. Söz konusu belgede olduğu gibi!