PKK’yi Kürtler, DAEŞ’i Müslümanlar bitirmeli dedikten sonra Kemalizm’i de Türkler bitirmelidir konusuna hem giriş olsun hem de üzerinden çok geçmedi sayılır, şu 30 Ağustos ve hutbe tartışmalarına bir nebze de biz temas edelim, sonra başlığımıza dönelim.
Önceki yıl Sözcü gazetesinden Yılmaz Özdil’den alıntı yaparak “30 Ağustos öncesi ve sonrası Türk kızının dansı” yazıma atıfta bulunarak başlamak istiyorum.
Alıntı yaptığım yazısında Yılmaz Özdil tarihin arşivlerine gitmiş, köy meydanında Türk kadınlarının işgal askerleri tarafından zoraki oynatıldığını gösteren siyah beyaz fotoğrafın altına da şu alıntıyı koymuştu:
“Vicdan sahibi, insan evladı Yunan gazeteci Tasos Kostopulos, Anadolu işgalini anlatan bir kitap yazdı, kendi milletini belgelerle tanıklarla yüzleştirdi, yedek subay Dimitriu mesela, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Köyde kapıları kırıp giriyorlardı, ben de kapısı açık bir eve girdim, ölü bir ihtiyar vardı, arka odadan kahkahalar geliyordu, 10 kadar asker bir Türk kızını zorla dans ettiriyordu, kız yarı çıplaktı, ağlıyordu, gel sen de mezeden tat dediler, ayıp dedim, savaştayız dedim, Türk kızı yanıma koştu, ayaklarıma kapandı, kurtarmam için yalvarıyordu, kadındır yapmayın dedim, askerlerden biri süngüsünü çıkarıp bana yöneldi, küfür ederek bas git dedi, kaçmak zorunda kaldım, kızın çığlıklarını unutamadım.”
Evet, en son 30 Ağustos’la birlikte millet topyekûn bir mücadeleyle bu felaket günlerinden kurtuldu.
Peki, böylesine önemli bir gün olan 30 Ağustos kutlamalarına, hatta diğer bütün resmi bayram etkinliklerine bu millet yıllar yılı niçin ciddi bir katılım göstermedi?
Evet, çocukluğumdan beri bu milletin söz konusu resmi bayramları çok uzaktan, soğuk ve tedirgin bir şekilde izlediğine şahidiz.
Çünkü 30 Ağustos öncesi Yunan askerlerinin soyarak zoraki dans ettirdiği bu milletin kızına, kızlarına 30 Ağustos sonrası Kemalist rejim soyarak dans ettirmiştir.
Sonra, 30 Ağustos ve bütün resmi bayram kutlamaları bu aziz milletin dinine, örfüne ve adetine sövme ve hakaret gösterilerine dönüşmüştü. Millet elbette katılmayacaktı ve öfkeyle, acıyla geriden izleyecekti.
Sanki bu ülke Yunanlıların, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların işgalinden değil de İslam’ın ve Müslümanların işgalinden kurtarılmıştı.
Söz konusu kutlamaların geçit törenlerinde ülkenin ordusunun namlusu hep kendi insanına çevriliydi. Ordu denilince, jandarma denilince bu ülke insanı tir tir titrerdi.
Despot Kemalizm, bu aziz millete bir şey dayatıyordu; Anadolu’yu işgal eden kâfir sürüleri gibi yaşayacaksınız diyordu.
Ve bunun için yani Müslümanca yaşayabilmek için bu aziz millet Kemalizm’e çok ağır bedeller ödedi.
Fakat Kürtler bu bedeli iki misliyle ödedi. Birincisi Müslüman oldukları için, ikincisi de Kürd oldukları için.
Kemalizm bu mübarek coğrafyayı kezzap gibi yaktı kavurdu. Bin yıldır birlikte yaşayan milleti, ümmeti parça parça etti. Bu coğrafyaya en büyük hediyesi de PKK oldu.
Israrla tekrar ediyoruz; uzun vadede Kemalizm’in yegâne ürünü PKK’dir.
Ve despot ve dayatmacı Kemalizm’i de Türkler bitirmelidir. Nasılını daha sonra konuşuruz.