Bitlis’in Tatvan ilçesinde 1994 yılında devletin bölgedeki cellatlarının cezaevinde çıkardığı itirafçılar eliyle katlettiği mazlum imam Molla Gıyasettin Barlak, şehadetinin sene-i devriyesinde sevenleri tarafından yâd ediliyor.
90’lı yılların zulüm cenderesinde birçok mazlumun kanı toprağa aktı. Kürdistan coğrafyasının Mustazaf halkı gerek devlet eliyle gerekse de PKK eliyle kanlı mengenelerde büyük acılar yaşadı. Sırf inancını yaşadığı ve yaşatmaya çalıştığı için binlerce Müslüman işkencelerden geçirildi, ‘faili meçhul’ saldırılarla şehid edildi.
Bir taraftan devlet baskısı diğer taraftan PKK dayatmaları neticesinde binlerce köy boşaltıldı. Milyonlarla ifade edilen mazlum Kürt halkı evini, barkını, köyünü, toprağını, şehrini terk etmek zorunda kaldı. Tüm zulüm ve baskılara direnerek kentini, köyünü terk etmeyip halkına hizmet etmeye, dünyasını ve ahiretini mamur etmeye çalışan Müslüman halk, çift tafralı bir kıskaca alındı. Camide ders verdikleri, İslami bir hayatı benimsedikleri için kurşunların hedefi seçildi. Birçok Müslüman bu dönemde katliamlardan geçirildi.
90’ların kanlı günlerinde hedef seçilenlerden biri de hayatı boyunca İslami hizmetlerde bulunan Molla Gıyasettin Barlak’tı…
Molla Gıyasettin, genç yaşında sergilediği mütevazı tavırları, güzel ahlakı ve İslam’a olan sadakatiyle onu tanıyanları kendisine hayran bırakıyordu.
1966 yılında babasının fahri imamlık yaptığı Van’ın Özalp İlçesi’nin Yünkuşak Köyü’nde dünyaya gözlerini açan Molla Gıyasettin, 1974 yılında memleketi Batman’ın Gercüş İlçesine yerleşti. Eğitim hayatına burada başlayan Molla Gıyasettin, okul çıkışlarında Kur’an-ı Kerim eğitimini almak için camiye giderdi. Çocukluk yıllarında camiye ve cemaate olan bağlılığı, okuldaki başarı ve ahlakı, büyükleri ve arkadaşları tarafından hep takdir edildi.
İlk, orta ve liseyi Gercüş’te tamamlayan Molla Gıyasettin, liseden sonra; Siirt, Gercüş, Silvan, Ergani, Cizre ve Sason’da bulunan farklı medreselerde eğitim alarak Molla Cami kitabına kadar okudu. Bir yanda medrese eğitimi alan Molla Gıyasettin, öte yandan Mardin İmam Hatip Lisesi’nde fark derslerini vererek İmam Hatip Lisesi diplomasını aldı.
1990 yılında girdiği imamlık sınavını kazandı. Zeki, ahlaklı ve başarısıyla dikkat çeken Molla Gıyasettin, çevresi ve arkadaşları tarafından sevilirdi. İslami davaya olan sadakati, arkadaşlarıyla olan uyumu, güler yüzlülüğü, Kur’an okuyan gençlere olan düşkünlüğü, cami ve cemaate olan bağlılığı arkadaşlarını kendisine imrendiriyordu.
Bir dönem esnaflık da yapan Molla Gıyasettin, gençlerin İslami bir ahlakla yetişmesi için çaba sarf ederek bu uğurda hiçbir fedakârlıktan geri durmadı. İmamlık sınavını kazandıktan sonra üç yıl kadro bekledi ve sonra 1993 yılında Bitlis’in Tatvan ilçesinde müezzinlik görevine başladı. Göreve başlar başlamaz gençleri camiye yönlendirmeye çalışan Molla Gıyasettin, kısa süre içerisinde onlarca talebeyi camide bir araya getirerek kendilerine Kur’an dersi başta olmak üzere birçok İslami dersler vermeye başladı. Davudi sesiyle okuduğu Kur’an-ı Kerim ve ezanıyla Tatvanlıların gönüllerini fethetti.
Tatvan’da yaptığı İslami çalışmalar, güzel ahlakı ve çocuklara verdiği önemi kısa sürede herkes tarafında öğrenildi. Tatvanlıların gıptayla baktığı Molla Gıyasettin’in bu çalışmaları şer odaklarını rahatsız etti. Çalışmalarını hazmedemeyen şer odaklar, camide onun çevresinde birleşerek, Kur’an ders halkalarına katılan çocukların ailelerini, çocuklarını camiye göndermemeleri konusunda tehdit etmeye başladı. Tehdit, sindirme ve yıldırmalarla Molla Gıyasettin’in azmini kıramayan devletin derin odakları, son çare olarak Molla Gıyasettin’i katletmeye karar verirler.
Karanlık eller, Kürdistan coğrafyasında uyguladıklarını zulüm ve katliamların başka bir sahnesini Tatvan’da da oynamaya karar verirler. Bunun için de Molla Giyasettin’i hedef olarak seçtiler. Onu katledip, Kürdistan’da yüzlerce Müslüman’ın kanına girmiş PKK’nin üzerine cinayeti yıkmak suretiyle Tatvan’da yeni bir çatışma süreci başlatmak istediler. Bu hain planlarını devreye koyan şer odaklar, Bitlis Cezaevinde yatmakta olan bir itirafçıyı cezaevinden çıkarıp, başka bir PKK itirafçısıyla birlikte ellerine silah vererek Molla Gıyasettin’i katletmelerini isterler.
Tarih 23 Şubat 1994’ü gösterdiğinde, cami cemaatine teravih namazını kıldırdıktan sonra, hain pusudan habersiz bir şekilde evinin yolunu tutar. Devletin cellatları hazırladığı planı devreye koyarlar. Hainler akşamın karanlığından faydalanarak Molla Gıyasettin’i çapraz ateşe alırlar. Karanlığın sessizliğini tekbir sesleriyle bozan Molla Gıyasettin, ruhunu Rabbine teslim eder. Tetikçiler olay yerinden kaçarak az ötedeki sokakta kendilerini bekleyen araçla tekrar çıkarıldıkları cezaevine konulurlar.
Molla Gıyasettin şehid olduktan sonra Tatvan halkı yasa boğulur. Tavan’dan memleketi Gerçüş’e götürülen şehidin cenazesi binlerce seveni tarafından karşılanır. Şehidin naaşı tekbir ve salâvat eşliğinde gözyaşları içerisinde Gercüş Mezarlığına defnedildi. Molla Gıyasettin’in şehadetinde sonra geride bıraktığı güzel ahlakı, İslam’a olan sadakati ve şahadetinden önce kaleme aldığı veciz sözleri gençlere miras kaldı.
Molla Gıyasettin arkadaşlarından nakledilen bir anıda şunlar ifade edilir:
“Molla Gıyasettin bir ara rahatsızlanır. Kendisini hasta yatağında ziyarete giden arkadaşlarının hâl hatırını sorması üzerine, ‘Allah’a şükürler olsun iyiyim ama yatağımda ölmek istemiyorum. Ben İslam davası için mücadele edip şehit olmak istiyorum’ der.”
Kaleme aldığı bazı veciz sözleri:
“Hedefinde şeytan ve şeytaniler olmazsa attığın ok ya havaya gider ya da suya düşer. Âlim kişi, kendisine hürmet beklemez; ilmiyle amil olursa ne kendine xulam arar ne de boş vakti olur.
Çaresizlikten dolayı girmedik ki bu aziz davaya, mecburiyetten dolayı da yürüyelim.
Biz diriliş için Hz. Hasan gibi hassas çalışıp da sabretmeli, Hz. Hüseyin gibi de direnişin meşalesini yakmak içinde feda olmalıyız.
Allah’ı bilmenin kaynağı, Kudretullah’ı tefekkür etmek. Allah’a inanmanın kaynağı da Hududullah’ı gözeterek Hükmullah’ı yaşamaktır.
Yüce Allah’a kulluk eden kimseler ne bolluğa kanar ne de yokluğa yanar.
Düşünmeden bilmek, inanmadan anmak, sevmeden yaşamak, tatmadan tapmak olmaz.
Arınmak için çalışan kimse üzülmez. Adanmak için yaşayan kimse de bükülmez.
Aziz İslam davası uğrunda yolumuzu aydınlatanlar, muhaceret ve zindan ehli olduğu gibi, bu aziz davanın bereketi olanlar da bu dava uğrunda canını candan canana kurban eden şehitlerdir.
Hüseyni demek; arınmak için çalışmak, adanmak için yaşamak demektir. Hüseyni demek; Mücadele süresi ayet 22 ile yaşamak, Ahzap süresi ayet 23 ile göçmek demektir. Hüseyni demek; sevilirken nazlanmamak, başarı elde ederken de şımarmamak demektir. Hüseyni demek; haddi aşmamak ve haktan çıkmamak demektir. Hüseyni demek; yapmış olduklarına karşı minnet etmemek olduğu gibi, yapıyor olduğuna karşı hizmet beklememek demektir.
Hüseyni demek; dününden pişman olmayan, bugünün meşakkatlerinden şüphe duymayan, yarından da endişe duymayan demektir. Hüseyni demek; hak bildiğini haktan uzak despotların arzusuna feda etmemek demektir. Hüseyni demek; cefada kasılmamak, sefada da mayışmamak demektir. Hüseyni demek; fedai olduğu yolda yürürken o uğurda feda olmak demektir.”
İLKHA