Devlete karşı işlenen suçlarda af mekanizması devreye girmelidir

​Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hikmet Delebe, İkinci Yargı Paketi ile ilgili olarak af mekanizmasının ancak devlete karşı işlenen suçlarda devreye girmesi gerektiğini ifade etti.

Birinci Yargı Paketi’nin yürürlüğe girmesinin ardından kamuoyu, İkinci Yargı Paketi’nin TBMM’ye sunulmasını bekliyor.

Şanlıurfa Eski Baro Başkanı ve Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hikmet Delebe, önümüzdeki günlerde TBMM’ye sunulması beklenen İkinci Yargı Paketi ile ilgili İLKHA mikrofonlarına konuştu.

İkinci Yargı Paketi’nde "Ceza İnfaz Yasası", "Çocukların Teslimi", "Yoksulluk Nafakası" ile ilgili düzenlemelerin olacağını belirten Delebe, toplumun pakete af olarak baktığını ancak bunun bir af olmayacağını söyledi.

Delebe, "Denetimli serbestlik sürelerinde düzenlemeler ve infaz yasasında kimi iyileştirmeler ile birlikte cezaevindeki bazı insanların tahliyesi sağlanacak." diye belirtti.

İkinci Yargı Paketi’nde olması beklenen önemli maddelerden bir tanesinin "Yoksulluk Nafakası" olduğunu belirten Delebe, "Daha önce Aile Mahkemeleri; kadına ve eşe yoksulluk nafakasını süresiz olarak bağlardı. Fakat özellikle Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın öncülük etmesi üzerine şu an da yoksulluk nafakası, 2 yıla kadar süren evliliklerde 2 yıl,  2 yıldan fazla süren evliliklerde ise evlilik süresince bağlanması şeklinde düzenlenmesi söz konusudur. Bu bakımdan toplumda buna ilişkin ciddi bir beklenti var. Eğer aralık ayında İkinci Yargı Paketi yasalaşırsa Üçüncü Yargı Paketi’nde, özellikle hâkim ve savcı yardımcılığı kurumunun getirilmesi bekleniyor. Hâkim ve savcı yardımcılığı pek çok devlette var. Türkiye bu düzenlemeyi yapmakla önemli bir gelişme sağlamış olacak." diye konuştu.

"Vatandaşın affetme yetkisi olur"

İkinci Yargı Paketi ile ilgili toplumun beklentisinin yüksek olduğunu vurgulayan Delebe, "Şu an da düşünülen infaz yasasıyla ilgili değişiklikler, kesinlikle devlete karşı işlenen suçlar için de ön görülmüş olmalıdır.  Çünkü vatandaşın ancak affetme yetkisi olur. Devlet, kendisini vatandaşın yerine koyarak, mağdurlar yerine affetme yetkisini kullanırsa bu hem hukuk mantalitesine sığmaz hem de vicdanları yaralar. Bu bakımdan öncelikle siyasi olarak nitelendirdiğimiz, devlete karşı işlenen suçlarda ancak af mekanizması devreye girmelidir. Af olacaksa siyasi suçlar için af olmalıdır. Denetimli serbestlik sürelerinde iyileştirmeler olmalı, infaz indirimi söz konusu olacaksa da devlete karşı işlenen suçlarda bunlar ön görülmelidir." ifadelerini kullandı.

Nafaka süreleri değişiyor

Nafaka süresi ile ilgili olarakta toplumda beklentilerin olduğuna dikkat çeken Delebe, "Gerçekten de önceki düzenlemede bir ay süren evlilikte, bir kişi hayatının sonuna kadar nafaka yükümlülüğü altına giriyordu. Pek çok Avrupa devletinde de zaten bu düzenlemeler var. Şu anda beklenen 2 yıla kadar süren evliliklerde nafakanın 2 yıl süre ile sınırlandırılması, 2 yılı aşan evliliklerde ise nafaka devam etme süresinin de evlilik süresiyle orantılı hale getirilmesidir." diye konuştu.

"Devlete karşı işlenen suçlarda devlet daha müşfik olmalıdır"

Ailelerin ve toplumun, siyasi suçlar konusunda beklentileri olduğuna değinen Delebe, "Toplumun beklentisi özellikle siyasi suçlar için son derece canlı ve diridir. Çünkü darbe teşebbüsünden sonra da yargı mekanizması, başta ifade ve düşünce özgürlüğü olmak üzere pek çok alanlarda insanların, ciddi olarak mağdur edilmesine yol açtı. Bu bakımdan ailelerin ve toplumun da siyasi suçlar konusunda beklentileri var. İkinci Yargı Paketi ile ilgili hukukçuların da ciddi anlamda beklentileri var. Siyası suçlar noktasında bazı iyileştirmeler, esasında toplumla beraber hukukçularında beklentisidir. İnsan hakları örgütleri, sivil toplum örgütleri ve hukukçular, elbette devlete karşı işlenen suçlarda devletin daha müşfik olmasını beklerler. İnfaz yasasında yapılacak olan değişiklik, siyasi suçları kapsayacaksa bu aynı zamanda hukukçularında beklentisidir." ifadelerini kullandı.

"Türkiye’de savunma makamına biçilen rol son derece zayıf"

İkinci Yargı Paketi ile ilgili kendisinin özel bir beklentisinin olduğuna değinen Delebe, "Dışarıda birkaç devletin ceza yargı sistemini de inceleme fırsatım oldu. ‘Anglo-Amerika" sisteminde hem de ‘Kara Avrupası’ sisteminde ceza yargılamasında savunmaya biçilen rol, ciddi anlamda yüksektir. Orada müdafiler ve avukatlar, savunma makamı olarak yargılamayı ciddi anlamda yönlendirebilmektedir. Türkiye’deki ceza adalet sistemi içerisinde, savunma makamına biçilen rol son derece zayıftır. Özel hukuk yargılamasında taraflar için iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı, taleple bağlılık ve talebin açılamaması gibi yargılamayı doğrudan etkileyen ve hatta hâkimi dahi bağlayan kurallar var iken ceza yargılamasında taraflara tanınan yetkiler bakımından mahkemenin yetkisini sınırlayan bir kural yok. Dolayısıyla özellikle savunma makamı olarak avukatlar ve hukukçuların beklentisi;  ceza hukuku içerisinde avukatların rolünün artırılmasıdır." dedi.

"Avukatların etkinliği artırılmalıdır"

Delebe sözlerine şu ifadelerle devam etti:

Mesela yargıç, şüpheli ya da sanığı tahliye etme noktasında bir irade taşımıyorsa, savunma avukatı olarak siz orada nasıl bir savunma yaparsanız yapın mahkemeyi etkilemiyorsunuz. Özellikle ‘Anglo Amerikan Sistemi’nde müdafi ceza yargılaması içerisinde bir rol üstlenmiş vaziyettedir. Savcıyla, mahkemede pazarlık yapabiliyor, jüri ile konuşup temas içerisine girebiliyor. Böylece üst düzeyde sanık ya da şüpheliye fayda sağlamış oluyor. Fakat bizim ceza yargılaması sistemi içerisinde, hâkim ve savcılar, neyi ön görmüşler ise öyle devam ediyor. Avukatın burada yargılamayı yetkileme gücü son derece zayıf ve sınırlıdır. Biz hukukçular olarak ceza ve adalet sisteminde; hukukçunun, avukatın savunma makamını da etkinliğinin artırılması gerektiğine inanıyoruz.

"İnsanları kutuplaştırıcı tutumlardan uzak durulmalıdır"

Türkiye’deki insanların ciddi manada kutuplaştırıldığına dikkat çeken Delebe, "Özellikle şunun altını çizeyim. Şu an da ülke ciddi anlamda kutuplaştırılmış vaziyettedir. Siyaset dili çok sivri, insanlar dışlanıyor, sistemin dışına itilmeye çalışılıyor. Buna maalesef medya da aracılık ediyor. Her akşam merkez medyaya baktığımızda, aynı insanlar televizyon karşısına çıkarılıyor. Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, sistemin dışına çıkarmak için itici bir dil kullanılıyor. Siyasal iktidara destek vererek bütün kesimleri sistemin dışına itmeye çalışıyorlar. Bu yanlış bir stratejidir. Netice itibariyle Türkiye 83 milyon insandan oluşuyorsa, ortak paydalarda buluşmak gerekiyor." diye konuştu.

"Dış ülkelerde Türkiye çok farklı olarak değerlendiriyor"

Türkiye’deki Kürt meselesine vurgu yapan Delebe, "Örneğin son dönemlerde ‘Kürt Sorunu’ olabildiğince marjinal, rijit bir noktaya dönüştürüldü. Bu konuda olumlu fikir beyan edebilecek bir kimse yok. Televizyon kanallarına çıkan insanlar, topluma sürekli olarak milliyetçiliği, ırkçılığı ve güvenlik politikalarını enjekte etmeye çalışıyorlar. Dolaylısıyla Türkiye’de görüldüğü ve Türk medyasının yansıttığı gibi bir tablo söz konusu değil. Dış ülkelerde Türkiye çok farklı olarak değerlendiriyor. Türkiye’deki adalet sistemi, özgürlüklere bakış, medyanın özgür olması meselesi ciddi sorunlar taşıyor. Dışardan böyle gözükürken, televizyonlarda ise kamuoyuna çok farklı bir perspektif ile bunlar sunulmaya çalışılıyor." şeklinde konuştu.

İLKHA

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Şanlıurfa Haberleri

Avukat Karadaş: "Kanun yapma sürecinde halkın manevi değerleri dikkate alınmalı"
Soluk borusuna süt kaçan bebek kurtarılamadı
İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kırhan: "Hareketsiz yaşam diyabete ne oluyor"
Balıklıgöl’ün duvar ve su kanalı çöktü
Yapılan zamların ardından halk fakirleşiyor