Kişisel çıkarların önüne toplumsal faydayı koymak suretiyle tavır belirlemek gerçekten zor ama olması gereken ve erdem davranışın ta kendisidir.
Gerek Çözüm Süreci'nde gerek FETÖ'yle görünmenin prim yaptığı dönemlerde gerekse de Suriye meselesinde gündelik ve kişisel hesaplardan azade şekilde tavır belirleyip adeta tüm kınayıcıların kınamalarından çekinmeden genel maslahatı düşünmek ve buna karşılık çektirilmeye çalışılan tüm bedellere adeta göğüs gererek sabırla gerçeğin ortaya çıkmasını beklemek suretiyle doğruyu fehmettirmek o kadar kolay olmadı, biliyorsunuz.
Böyle olmak için akıl gerek, feraset gerek, izan gerek ve her şeyden öte kişisel ve ırksal çıkarlardan ziyade toplumsal faydayı gözeterek tavır belirlerken adil olmak gerek.
Şimdi bugünlerde maalesef Irak Kürdistan'ı referandumu konusunda da ümmetin ve bölgesel selametin gerektirdiklerinden ziyade ırkî ve coğrafik çıkar ve kazanımlar muvacehesinde hareket ediliyor. En azından görünen o.
Türkiye'nin referandumla ilgili tavrının son zamanlarda epey bi farklılaştığı hepimizce malum. Oysaki ilk başlarda yapılan açıklamalar, keskin bir karşıtlığı yansıtmamakla beraber Türkiye'nin aslında referandumu desteklediği, ancak milliyetçi oylar endişesiyle karşıt açıklamalarla vaziyeti kurtarmaya çalıştığı yorumları yapılıyordu.
Ne zamanki yüzde 12'lik (belki de şimdi yüzde 5'in altında) oya sahip MHP'nin tartışılan başkanından asabî, ırkî, maslahattan uzak, PKK ve benzer ırkçı geçinen örgütleri hoşnut edecek açıklamalar geldi, o zaman yüzde 50 oy oranına sahip AK Parti'den hamaset yüklü ve beraber yaşayan halkların arasını açabilecek düzeyde anlaşılmaz açıklamalar peş peşe gelmeye başladı.
Burada Barzani'yi canhıraşane savunduğumuz falan yok. Herkesin kendine göre bir yönetim şekli ve anlayışı olabilir. Burada var olan bir hakkı savunurken yüzde yüz sözü edilenin arkasında, yönetim, idare ve anlayışını beğeniyormuşuz gibi bir anlam da çıkarılmamalı. İslami ve insani (Ki insani olan her şey İslamidir) her haktan yana yerine ve zamanına göre tavır almak ve bunu görev bilmek fitri de olan bir husus olsa gerek.
Biz, ‘Siz demokratların savunduğu referandum yoluyla halkından bağımsızlığı soracak bir yönetime bu denli saldırmanın, sınıra tankları sürmenin bir manası yok. Böyle yaparsanız şayet, şu ana kadar hiç olmadığı kadar bir duygusal kopuşa sebebiyet vermiş olursunuz.' diyoruz. Hepsi bu kadar. Buradan IKYB'yi veya yönetim biçimiyle ilgili bir hususu desteklediğimiz anlamı kesinlikle çıkarılmamalıdır, çünkü onu tartışmıyoruz.
Dahası PKK'yle ilgili şu ana kadar söyleye durduğunuz, ‘Kürt düşmanı, bebek katili, Marksist-Leninist' propagandası -ki bütün bunlar sözü edilen örgüt yöneticileri için doğru şeylerdi- Irak Kürdistanı veya Barzani için geçer akçe olamayacak. Onun için Kürtlerin ve Türklerin hoşnut olamayacağı bir fitne ortamına sürüklenmekten özenle kaçınılmalıdır.
İşin siyasi ayağını da düşünecek olursak, düne kadar Irak Kürdistanıyla iyi ilişkiler içindeyken bugün referanduma karşı çıkanların hepsiyle ilişkileriniz iyi değildi ki bazılarıyla hala durum aynı. Irakla neredeyse onun için savaş durumuna geldiğiniz Başika kampı meselesini 2-3 gün önce Haydar El İbadi yine dile getirdi ve ‘Askerinizi oradan çekin!' dedi. Şimdi ise İbadi'yle Kürt bölgesini konuşuyor olmanız ve Irak'ın varmış gibi toprak bütünlüğünden dem vurmanız hızlı bir tavır değişikliği diye değerlendirilebilir.
Bütün bu olup bitenleri görünce, ülkenin kanayan yarası Kürt sorununu veya Kürtlerle ilgili çözümü hükümet, Bahçeliye mi bıraktı diye sorası geliyor insanın.
Selam ve dua ile…