Zulüm ve adalet, birbirine tamamen zıt iki kavramdır.
Zulüm; haksızlık yapmaktır, güç kullanarak ve bilinçli olarak mağduriyet yaşatmaktır, acımasızca davranmaktır, hukuka ve vicdana aykırı hareket etmektir.
Yeryüzündeki huzursuzluğun ve savaşların asıl kaynağı ve insani ilişkilerin istenilen düzeyde olmamasının sebebi zulümdür; zulmün günden güne yaygınlaşmasıdır.
Zulüm, Allah indinde büyük bir cürümdür. Zulüm cürmünde dahli olan kişi, yaptığının hesabını Allah'a verecektir.
Allah tarafından hayatı yaşanılır kılma ile görevlendirilen Müslüman'ın hedefi, yeryüzünde var olan zulümleri ortadan kaldırmaktır; zulmün sona ermesi için var gücüyle çaba ve gayret sarf etmektir. Ve böylece adaleti yeryüzünde hâkim kılmaktır.
“Ben, Allah'ın hükümlerini uygulamakla mükellef kılınan bir Müslüman'ım” diyenlerin temel gayesi, adaleti toplum arasında hâkim kılmak için çalışmak ve karşılaştığı meselelerde herkese hakkını vererek adaletli davranmaktır.
Adil olmak, adaletli davranmak, herkese hakkını teslim etmek daha çok güç ve imkân sahibi Müslümanlar ve iktidarı ellerinde bulunduranlar açısından önem arz etmektedir.
Bu, günümüzde böyle midir acaba?
Gücü ve iktidarı ellerinde bulunduranlar ve devleti idare makamında olanlar ne kadar adildirler, ne kadar zulüm ve haksızlığa karşıdırlar?
Devletin gücünü kullanarak hukuksuzluklara ve hak ihlallerine imza atanlara ne gibi cezalar vermişler ve ne gibi yaptırımlarda bulunmuşlar?
Gerçek adaletin tesisi ve her türlü zulmün sona ermesi adına neler yapmaktadırlar, ne tür projeleri mevcuttur?
Tesis edildiğinde herkesin memnun kalacağı adaleti, meselelerin tümünde esas almakta mıdırlar? Yoksa adaleti sadece kendileri için mi uygulamaktadırlar?
Belirli bir kesimin hakkını gözetmek gerçek adalet değildir; gerçek adalet, zulüm ve hukuksuzluk söz konusu olduğunda fark gözetmeksizin herkesin hakkını gözetmektir.
Asıl adalet odur ki, zulüm ve haksızlık olduğunda herhangi bir hesap içine girmeden hemen o zulmün ve haksızlığın karşısında durabilmektir.
Maalesef ki son dönemlerde adaletten uzaklaşıldığını ve kimi adaletsizliklerin de devlet eliyle yapıldığını görmekteyiz. Bu durum, yurdum insanını endişelendirmekte ve huzursuz etmektedir.
Adaletsizlikler ve zulümler artıkça, milletin devlete ve iktidar sahiplerine olan güven ve itimadı da aynı derecede azalmaktadır.
Devletin ve devleti temsil makamında olan görevlilerin vatandaşlara adaletle davranmak gibi önemli bir sorumluluğu vardır. Devletin gücünü elinde bulunduran devlet çalışanlarının, vatandaşlara karşı istedikleri gibi davranma lüksleri kesinlikle yoktur.
Devletin aslî görevi, ayırım gözetmeksizin vatandaşının hakkını korumaktır; vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Devletin görevlendirdiği kişiler de devleti temsil ettiklerinden bunları yapmak, adaletle hükmetmek ve vatandaşlara eşit davranmak zorundadırlar.
Devletin ve iktidar sahiplerinin adil olma sorumluluklarını yerine getirmemeleri, beraberinde büyük sorunları ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak toplumun şikâyeti, devletin ve iktidarın adilce davranma sorumluluğunu yerine getirmediği yönündedir.
Devlet ve iktidar sorumluluklarını yerine getirerek son dönemlerde artan hak ihlalleri ve hukuksuzlukların bundan böyle yaşanmaması için ciddi tedbirler geliştirmek ve adilce davranma sorununu mutlak manada çözecek adımlar atmak durumundadır.
Sorunu çözecek adımların ivedi bir çalışma neticesinde atılması, bundan sonra yaşanabilecek hak ihlallerinin, zulüm ve hukuksuzlukların önüne geçecektir.