Geçen aylarda bir vesileyle Diyarbakır'a gitmiştim. Dönüş uçağım 19.00'daydı. Kalkmasına henüz 2 saat varken yanımdaki arkadaşa beni havaalanına bırakmasını rica ettim. “Eken değil mi?” deyince İstanbul şartlarını düşünerek yine de ne olur ne olmaz diye erken gitmekte ısrar ettim. Sağ olsun beni kırmayıp aracıyla bıraktı.
Havaalanına doğru giderken yakınlarından polisin yolları tuttuğunu ve araçları beklettiğini gördük. Bir devlet büyüğü gelecekmiş. Bir süre sonra erken çıkmaktaki haklılığıma arkadaşım hesapta olmayan bu gelişmeden dolayı hak verdi.
Aniden hareketlilik olunca peşpeşe 5-6 adet siyah jip göründü. Ardından sinyal kesici araçlar, akrepler ve oldukça uzun bir araç konvoyu süratle geçip gitti. Hani filmlerdeki sahneler var ya, aynısı gözlerimizin önünde cereyan ediyordu.
Ben acaba Cumhurbaşkanı mı Vali mi diye düşünürken arkadaşım “Bu geçen kayyumdu” demesin mi? Doğrusu hem şaşırmış hem de düşünmüştüm.
Biliyorsunuz ki devletteki makam araçları konusunda basın yayında, alabildiğince israf haberleri yer alıyor. Kendi döneminde Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e bu sorunu sormuştu gazeteciler. O da memlekette terör ve güvenlik kaynaklı sorunlara binaen bu meselenin ele alınması gerektiğini söylemişti. Acaba doğru mu? Herkes biliyor ki alakası yok. Haydi, şarkta bu meseleye bu kılıfı giydirdin de Sinop, Edirne Balıkesir'de veya bağlı ilçelerde bu kılıf bu meseleyi örter mi? Ha, bir de bu araçların toplamda -kendi yaptığı hesaba göre- çok cüzi olduğunu söyleyerek kapatmıştı.
Fakat bilmiyorlar ki halk meseleye böyle bakmıyor. İsrafın terör, güvenlik veya sayı azlığı gibi gerekçeleri olmamalı. Dolayısıyla Sayın Şimşek bırakıp gittikten sonra haleflerinin de aynı sazı çalmaması gerekiyor.
Sayın Albayrak, tüm kamu ve Belediyelerden 14 Eylül'e kadar sahip oldukları ve kiraladıkları araçların envanterini istemiş. Müspet bir adım olsa da Kamu kurumlarında yaşanan araç israfı ve harcama kapasitesinin israfı, önü alınamaz derecede başını almış gidiyor.
Bu durumda devlet oldukça ciddi adımlar atıp halka bu konuda müsrif olmadığını uygulamada göstermelidir. Zırhlı araçların sayıları azaltılmalı, uluslararası ziyaretlerde özel uçaklar değil THY kullanılmalıdır.
Türkiye'de 115 bin kamu aracı olduğunu basın yazıyor. Buna karşın Fransa'da 2 bin, İtalya'da da 29 bin araç var. Şoförlü kamu aracı sayısı Türkiye'de 417 iken Fransa'da 322, İtalya'da 3 bin olarak tespit edilmiş. Avrupa'nın makam araçları olarak en yoğun ülkeleri Fransa ve İtalya olduğu için verilerde bu iki ülke esas alınmış. Dolayısıyla Türkiye'deki bu israf halkın ve basının diline pelesenk olması çok da anormal olmasa gerek. Şayet bu konuda her il valisi her ilçe kaymakamı ve kamu kurum yöneticileri bisikletle olmasa bile sıradan ve çok da albenili olmayan bir aracı makam aracı olarak kullandıklarında güven aşılarlar. Aksi takdirde birbirleriyle yarışırcasına zırhlı ve oldukça pahalı araçlarla hava atmaları halkın nefret ve öfkesiyle beraber düşmanlığını da çeker.
Bu bakış açısını küçümseyen ve beni anlamıyorlar diyen her koltuk sahibi bilerek altını oyuyor demektir. Halkı tanımıyor veya hafife alıyor.
Bu müsriflik konusunda ciddi adımlar atılması için en üsten en alta bir “acil eylem planı” uygulanmalıdır ki halkın güveni ve gönlü kazanılsın. Şunu unutmayalım: İsrafta hayır yoktur; hayırda da israf yoktur.