İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleşen panele Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç, dekanlar, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program Eğitim Bir-Sen 2 Nolu Şube Başkanı Yüksel Gümüş'ün açılış ve Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç'un selamlama konuşmasıyla devam etti.
Moderatörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Rıfat Ablay’ın yaptığı panelde Mardin Artuklu Üniversitesinden Doç. Dr. Ziya Polat, "İslam Kimlik ve Kudüs", Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Çekiç "Çatışma Kültürü ve Ötekini İcat Bağlamında Kudüs", Dicle Üniversitesinden Prof. Dr. Oktay Bozan, "Osmanlı Devleti İdaresinde Kudüs" ve Filistinli Dr. İhsan Hammad "1917’den 2023’e Filistin’de İşgal ve Filistinlilerin İşgali" konulu sunumlar yaptı.
Doç. Dr. Ziya Polat
"Bugün Kudüs'te yaşanan 'ya kendisi gibi olacak ya da imha edilecek' düşüncesinin bir sonucudur"
"İslam Kimlik ve Kudüs" konulu sunumunda batının yaptığı sömürgelere ve sonuçlarına dikkat çeken Doç. Dr. Ziya Polat, bugün Kudüs'te yaşananların batının "ya kendisi gibi olacak ya da imha edilecek" düşüncesinin bir sonucu olduğunun altını çizdi.
Kudüs'e kimlik ve şahsiyet verecek olan tek düşünce biçimi veya yapının İslam olduğunu belirten Polat, "Bunun dışında hiçbir düşünce ve medeniyet Kudüs'e ne kimlik ve şahsiyet verebilir ne de bir bakış açısı kazandırabilir. Nitekim tarih boyunca bunun çok fazla örneklerini gördük. Batı medeniyetinin karakterini düşündüğümüzde Amerika'da yaşayan 20 milyon Kızıldereliden bugün sadece 500 bini var. Afrika'daki sömürgeciliği düşündüğümüzde insanlar topraklarında çalışırken esir alınıp para ile satılıyor." dedi.
Polat, "Birinci ve ikinci dünya savaşı sonrasında sömürge hareketlerini göz önünde bulundurduğumuzda bugün yaşadıklarımızın batının bir karakteristik sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Batı hiçbir zaman toleranslı olamaz, ötekini benimseyemez, kabul edemez. Kendisi dışında hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla ya kendisi gibi olacak ya da imha edilecek. Bugün Kudüs'te yaşadığımız da budur." ifadelerini kullandı.
Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Çekiç
"Kudüs'ün ve Müslümanların bölgede ötekileştirilmesi tamamıyla dinsel altyapının ürünüdür"
Çatışma kültürü ve ötekini icad bağlamında Kudüs ele alındığında her medeniyetin beslendiği dinsel bir altyapı olduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Çekiç, "Bugün her ne kadar seküler ve modern olduğumuzu iddia etsek bile sekülerizm ve ideoloji harmanlanıp kimliğe dönüşmüş durumdadır. Bugün bunun yansımalarını da pekâlâ görüyoruz. Kudüs'ün ve Müslümanların bölgede ötekileştirilmesi, çatışma ortamının oluşması tamamıyla dinsel altyapının ürünüdür." şeklinde konuştu.
Yahudilerin Kudüs'e bakış açısını Tevrat üzerinden masaya yatıran Çekiç, "Yahudiliğe baktığımızda bize göre Tevrat değiştirilmiş fakat değiştirilirken Asur ve Babil döneminde Yahudilerin bölgedeki krallıkları müşahede etmelerinden dolayı 'bir devlet oluşturursak nasıl alt yapısını yaparız' sorusuyla teokratik bir anlayış üzerinden Tevrat'ı yeniden şekillendiriyorlar. Yahudi tasavvuruna göre tanrı savaşçı olduğundan Kudüs'e de hep bu minvalde bakmışlardır." diye belirtti.
Prof. Dr. Oktay Bozan
"1850'lerden itibaren hac ziyaretleri orayı bir yurt tutma arzusuna dönüşmüştür"
"Osmanlı Devleti İdaresinde Kudüs" konulu sunumu yapan Prof. Dr. Oktay Bozan, Kudüs'ün Yahudi ve Hristiyanlar için bir hac beldesi iken 1850'lerden sonra siyasi bir amaca dönüştüğünü belirterek batılı ülkelerin bu alandaki yönlendirmelerine dikkat çekti.
18'inci yüzyıldan sonra Kudüs'ün batıdaki imparatorların kendi Hristiyan dünyasındaki meşruiyetini perçinlemek adına hakimiyet mücadelesi verdiği bir yer olduğunu söyleyen Bozan, "Osmanlı Devleti'nin son dönemine geldiğimizde Avrupa'da siyonizm sevdalıları diyebileceğimiz sapkın bir ideoloji taraftarlarının yönlendirmesiyle 1850'lerden itibaren çok yoğun bir şekilde o bölgeye dini değil siyasi amaçlı bir devletin kurulmasına zemin hazırlayacak olan bir göç dalgası başlıyor." dedi.
Kudüs'ün Hristiyan ve yahudiler için bir hac beldesi olduğunu sözlerine ekleyen Bozan, "Müslümanlar için Mekke ve Medine ne anlam ifade ediyorsa o dönemde Diyarbakır'daki yahudi'de Macaristan'daki yahudi de hacı olmak için oraya gidiyordu fakat 1850'lerden itibaren bu ziyaretler tamamen orayı bir yurt tutma arzusuna dönüşmüştür." ifadelerini kullandı.
Bozan, sunumunda şu ifadelere verdi:
"Enteresandır, bugün israili kollayan devletler 1870'li yıllarda yahudilere ölüm sloganı atıyor, ciddi anlamda baskı uyguluyordu. O dönemde yahudi nüfusunun yüzde 80'i Avrupa'da, büyük bir kısmı Rusya'da, önemli bir kısmı Lehistan, Almanya ve Fransa'da yaşıyordu. Osmanlı'da yaşamıyordu. Avrupa'da yaşanan greyfus davası ve Rusya'da ikinci aleksandr'ın ölümüyle alakalı gibi olaylarda yahudilere yönelik bir dizi ötekileştirme, sürgün, baskı gerçekleştirilmiş ve bu dönemde Avrupalılar gözden çıkarmak istediği yahudilere Osmanlı yolunu göstermişlerdir. Osmanlı ülkesindeki Filistin'i yurt tutmaları için ciddi teşvikler yapılmıştır."
Dr. İhsan Hammad
"Filistin, haçlı emperyalistlerinin ayakları altında çiğnendiği bir dönemle bugün düştüğü hal arasında bir fark yoktur"
"1917’den 2023’e Filistin’de İşgal ve Filistinlilerin İşgali" konulu sunumunu yapan Filistinli Akademisyen Dr. İhsan Hammad ise "İlk başta 'Filistin ilk defa mı katlediliyor, öldürülüyor?' sorusunu soralım. Filistin ne zaman kuvvetli olursa Müslümanlar da kuvvetli olmuş, ne zamanda zayıflamışsa o zamanda Müslümanlar zayıf duruma düşmüştür. Bu Allah'ın bir sünnetullahıdır. Filistin sadece Filistinlilerin değil, tüm İslam aleminin mahremidir. Filistin davası öyle bir hal aldırıldı ki Filistin sadece Filistinlilere has kılındı ve bu konuda yalnız bırakıldı. Arap aleminde bir takım yazar-çizerlerde Filistin'in ümmetten koparılmasına yönelik gayret sarf etmektedirler. Filistin, haçlı emperyalistlerinin ayakları altında çiğnendiği bir dönemle bugün düştüğü hal arasında bir fark yoktur." şeklinde konuştu.