Bir yazımızda, “icra edilecek bir fikir, etkin savunucuları ile pasif karşıtlarına tartıştırılarak doğruluğuna dair toplumsal algı belli bir kıvama getirilir ve icra edilir” demiştik.
Son zamanlarda tekrar ısıtılan işgalci israil ile normalleşme hezeyanı -ki zaten ekonomik hiçbir kısıtlama yok- Özellikle Karabağ zaferinden sonra Azerbaycan’ın işgalci israil ile ilişkilerinden de yararlanılarak adeta Türkiye’ye dayatılıyor. Arkasından Sisi ve Suud Hanedanlığı ile ilişkiler geliştirmeyi hesaplıyorlar. Bu vesile ile eski Türkiye’nin monşer politikalarının tamamı ısıtılıp masaya konuluyor. MİT’in zaten bunlarla görüştüğü iddia ediliyor. Güya siyonist çetenin ABD ve AB üzerindeki lobi gücünden yararlanmalıymışız. Milli menfaatlerimiz bunu gerektiriyormuş.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle terör rejimi israil’in Tevrat’a isnad ettiği Arz-ı Mevûd ve seçilmiş üstün ırk olma inançlarının şekillendirdiği siyonizm fikri devletin kuruluş felsefesinin temelini oluşturduğu sürece, böl, parçala, yut, yönet politikaları asla son bulmayacaktır.
Türkiye bir süre daha dayanır ve bu dış baskılara direnirse çıktığı ikinci ligden de bir üst lige mutlaka çıkacaktır. Bir üst lige çıkmış, kazıklarını sağlam çakmış bir Türkiye’ye işgalci israil, ABD ve AB’nin talimatla iş yaptırması ve yaptırım uygulaması mümkün olmayacaktır. İşte bu nedenle bir üst lige çıkmadan Türkiye’yi bu kırılgan ligde tutmaya veya mümkünse bir önceki üçüncü ligine düşürmeye çalışıyorlar.
Milli menfaatleri öncelemiş gibi görünen ama aslında Batılı efendilerinin menfaatini her zaman en önde tutan, edilgen, Misakı Milli’de suspus, başta Araplar olmak üzere Müslüman milletleri ve İslami hareketleri şeytanlaştıran, iç barışı ulus devlete feda eden, işgalci israil’i ilk tanıyan ve tanklarını ona tamir ettiren, ekonomisi fırlatılan anayasa kitabıyla birlikte yerle yeksan olan, basının ve sermayenin işaret ettiği partinin seçim kazandığı, ihtiyaç halinde askerine “bizim çocuklar” diye darbe yaptırdıkları, “genç subayların rahatsız olduğu” ligde bir ülke istiyorlar.
Değil mi ki işgalci israil ve ABD, FETÖ, PKK ve benzerlerini kurup, koruyup kullandı/kullanıyor? Değil mi ki 50 bin tır silah göndererek PKK’den PYD ürettiler? 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz gibi bilumum modern ve postmodern darbelerimizi hep onlar dizayn etmedi mi? Arap Baharı’nın, raf ömrünü doldurmuş diktatörleri daha genç ve daha zalim olanları ile değiştirme planlayıcı ve sonlandırıcıları değiller mi? Sisi, Hafter, Esed, IŞİD, BAE Suud, dolaylı veya en direk onların eseri değil mi? Mezhebi, dini ve ırki tüm çatışma ve savaşlarımızın başrolünü hep onlar oynamıyor mu? Körfez’in petrodolarlarını, Selefilerin hırsı, Şiilerin inadı, Sünnilerin saflığıyla buluşturup Şii-Sünni savaşını olgunlaştırmadılar mı?
İşgalci israil ve Batı’ya verilecek tavizlerin bir sınırı yoktur ve hiçbir zilleti yeterli bulmayacaklardır. İlişkilerin kurallarını bizlerin belirlediği bir üst lige çıkmadığımız sürece işgalci israil ve Batı’ya yaranmanın hiçbir yararı olmayacaktır.
ABD ve siyonist israil’in bölge jandarmalığını yaptığımız yıllarda ekonomimiz daha mı iyi idi? Dış politikada daha mı muteberdik, daha mı çok dostumuz vardı? Hakkımızı korumada daha mı şahindik? PKK daha mı az eylem yapıyordu ve daha mı az güçlü idi? İşgalci israil’le aramız hoşken Oval Ofis’te Türkiye Başbakanını ayakta tutarak fırçalamıyorlar mıydı? Bütün bu zillete verilecek bir cümlelik cevap ekonomimizi alaşağı etmiyor muydu?
Evet! Bu işgalci israil ve ABD ile şartları onların belirlediği bir zeminde “hoş olma” zilletinin zinciri, yüz yıl geriye gidecek kadar uzun değil mi?
Son günlerde akademisyen, siyasetçi, tüccar ve sanatçıdan! oluşan içimizdeki kripto siyonist israil lobisi, kriptoluklarını ifşa edecek açıklıkta ve koro halinde işgalci israil şarkısı anırıyorlar. Şu iyi bilinsin ki peşlerinden gideni zillet çukurundan başka bir şey beklememektedir.