Cumhurun yok sayıldığı bir yönetimdir diktatörlerin cumhuriyet anlayışları. Halk iradesinden bahsedilmesinin olmazsa olmazı olan seçimler ve sandık ise, diktatörlerin siyasi işret sofralarının mezesi ve cürümlerini aklama yerleridir. Namluların gölgesinde, baskı ve yasaklar zemininde, sandıktan hep büyük şefler olağanüstü bir zaferle çıkarlar. İsmen halka, muhteva itibariyle despotluğa bakan bu yönetimler, halk adına halkı prangalamak ve her tülü haktan mahrum bırakmaktır. Lutfedilen siyasal haklar ise, köleliğe giriş kapısı haline getirilir.
Mısır ve Suriye’de seçimden ziyade, seçim tiyatrosu sahnelendi. Sonuçları belli, asgari hiçbir meşruiyet şartının mevcut olmadığı bir ortamda, meşruiyet arayışları bağlamında bu iki ülkede hiçbir değeri olmayan seçimler yapıldı. Daha sonra da bu seçim sonuçlarına dayanarak halkın kendilerini seçtiklerini beyan ettiler. İslam ülkelerinin çoğunda hep böyle oldu. Darbe ve gasıp yöntemi ile yönetimi ele geçirenler ve halkın iradesini çalanlar, seçim enstrümanını kullanarak zulüm ve kan üzerine inşa edilmiş olan yönetimlerini meşrulaştırmaya çalıştılar. Özellikle özgürlükten yana olduklarını iddia eden ve darbeye karşı olmalarını siyasi amentülerinin ilkelerinden kabul eden küresel efendilerini de rahatlatmak için halkın iradesine başvurmuş gibi gözüktüler.
Mesele halkın iradesi ise, halk zaten tercihini yapmış ve siyasal eğilimini, duruşunu ortaya koymuştur. Madem siz gücü, zulmü ve kanı kutsuyorsanız, halkın söylediğinin ne anlamı olabilir? Burada halkın adı kullanılarak, halka rağmen ve halk adına bir dikta yönetimi inşa edilmiştir.
Bu gibi seçimlerde çıkan sonuca bakılırsa, bu diktatörler halklarının vazgeçilmezidir(!). Ne kadar zulüm ve kan, o kadar yüksek oy. Bu tür seçim tiyatrolarının ortak yönü sandıktan çıkan sonuçtur. Tüm coğrafyalarda seçime giren diktatörler neredeyse %100’e yaklaşan oy oranları ile seçimleri kazanır. Bu arada tiyatronun bir şeye benzemesi için de sağa sola birkaç figüranın serpiştirilmesi ihmal edilmez. Zulüm ağacının dal budaklarından olan birkaç köle, siyasi rakip gibi ortaya çıkarılır ve halka seçme iradesi bahşedildiği izlenimi uyandırılmaya çalışılır. Hiçbir seçim güvenlik ve kontrolünün olmadığı şartlarda yapılan bu seçimlerle, zalimler ellerinde ve yüzlerindeki halkın kanını temizlediklerini iddia edeler. Lağım suyu ile gusül abdesti almaya benzeyen bu kirli ritüel, hiçbir anlam ifade etmezken, birileri için bu sonuç, zulüm ve sömürü için bulunmaz nimettir. Her hesaplarına geldiğinde helvadan putlarını yiyen Batı, sandıktan çıkan her şeyi kabul ettiklerini beyan ederler. Her türlü hile ve entrikanın neticesi olan bu seçim sonuçlarını halkın tercihi olarak kabul ederler.
Bir de bu sonuçlar, Müslümanların başına bela olan; ama zalim ve kâfirlerin el ve eteklerini öpen beyinsizler için de bir anlam ifade eder. Kanları dökülmüş ve katledilmiş on binlerce mazlumu yok sayarak zalimin el eteklerini öper ve zulmün yanında saf bağlama zilletine düşerler. Bununla da yetinmeyip bu haysiyetsiz duruşlarına şeri gerekçeler uydururlar.
Mısır’da halkın ilgi göstermediği, çoğu yerde görevlilerin uyukladığı, her türlü teşvike ve süre uzatımına rağmen, katılım çok düşük olduğu bir sözde seçim yapıldı. Her ne kadar cunta yönetimi %40’ların biraz üzerine bir katılımın olduğu yönünde bir açıklamada bulunsalar da gerçek sayının açıklanan bu orandan çok daha az olduğu ifade edilmiştir. Tarafsız kaynakların ifadesi ile bu oran % 25’i bile bulmamıştır.
Aslında bu tablo, belki de seçimin gerçek fotoğrafıdır. Her türlü zorbalık ve zorlamaya, teşvike rağmen halkın sandık başına gitmeyişi ve seçimleri boykot etmesi, cunta yönetiminin, halkın büyük bir kısmı tarafından istenmediğinin açık bir kanıtıdır.
Halkın temsilcilerinin ve meşru idarecilerinin seçime sokulmadığı ya da darbeyi meşrulaştırmama adına seçime girmedikleri bu seçim, halkın boykot ve protestosu ile karşılaşmıştır. Seçime iştirak eden Hamddin Sabbahi bile bu seçim sonuçlarının şaibeli ve hileli olduğunu; ama güya istikrar adına sonuçları kabullendiklerini söylemiştir. Yani oyunun diğer aktörünün bile bu açıklamayı yapması son derece düşündürücüdür.
Bu seçimin bir benzeri ise dün Suriye’de gerçekleşti. Çok uzun yıllar sonra birçok adayın yarıştığı bir seçim görüntüsü verildi. Suriye’de adeta seçmensiz bir seçim yapıldı. Bütün bileşen, değişken ve neticesinin önceden tayin edildiği garip bir seçim… Mevcut şartlarda en az 12 milyona yakın insanın seçimlere katılamadığı veya katılımının engellendiği düşünülmektedir.
Ayrıca muhalefete hayat şansı vermeyen Beşşar Esed, kendisine karşı Devlet Başkanlığına aday olmak isteyenlerin en az 10 yıl Suriye’de ikamet etmiş olması şartı getirdi. Suriye’de muhalefet liderlerinin bir kısmı hapisteler, bir kısmı ise ülkeden kaçmak zorunda kaldılar. Bu kişiler, mülteci olarak başka ülkelerde yaşamaktadırlar.
Bu şartlarda muhalif birilerinin seçime katılabilmesi imkânsızdır. Bu şartlarda Suriye’de sağlıklı bir seçim yapılabilmesi imkânsızdır. Olsa olsa bunun adı tiyatro olur. Bu seçim sonuçları Mısır’da olduğu gibi asla meşru değildir ve mazlumların kanı ve cesetleri üzerinde kurulu olan zalim bir yönetimi meşrulaştırmaz.
“Şıracının şahidi bozacıdır”, misali; seçimi izleyen uluslararası gözlemci heyeti ise seçimin meşru olduğunu belirtti. Bu gözlemcilerin mensup olduğu ülkeler şunlardır: Rusya, Uganda, Zimbabve, Bolivya, Lübnan, İran, Filipinler, Venezuela ve Tacikistan.
Ziyaret edilen seçim merkezlerinde “kayda değer bir durumun” olmadığını aktaran heyet üyeleri, “Ülkedeki seçimlerin şeffaf, dürüst ve demokratik bir şekilde yapıldığını, halkın özgürce iradesini yansıtıp, meşru hakkını kullandığını” dile getirdi. Evet, sözde gözlemci statüsünde bulunan işbirlikçi heyetin açıklaması işte böyle “evlere şenlik” kabilinden.
Açıklanan sonuca göre yine Zalim Esed, seçmensiz seçimi kazandı.
Ey zalimler, sizin o tiyatro oyunlarınızın hiçbir meşruiyeti yoktur. Hiçbir şey sizi temizlemez, aklamaz. Mazlumların ve ezilmişlerin kanı sizleri bir gün elbette boğacaktır. Ve bir gün mutlaka yenilecek ve cehenneme sürüleceksiniz.