HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Faruk Dinç mesajında , "Darbe kültürünün önüne geçmek için devletin her şeyden önce kendi toplumunun değerleri ile barışması, özüne ve inanç değerlerine bağlı vatandaşlarını tehdit olarak görmekten vazgeçmesi gerekir." dedi.
Askeri vesayetin öncülüğünde yargı, bürokrasi, medya ve sermaye bileşenlerinin kirli ittifakıyla İslam'ı ve onun yaşamdaki pratiklerini hedef alan 28 Şubat Postmodern Darbesinin 25'inci yıldönümünde bir mesaj yayımlayan HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Faruk Dinç, 28 Şubat'ta yaşananları hatırlattı.
Darbelerin Türkiye'de belli aralıklarla süregelen bir kültüre dönüştüğünü ve bunun önüne geçmek için devletin, toplumun kültür ve değerleriyle barışık yeni sivil bir anayasa yapması gerektiğini dile getirdi.
"Sağlık karnelerinde veya nüfus cüzdanlarında fotoğrafları başörtülü olanlar hastanelere alınmıyordu"
28 Şubat Darbesi'nde yaşanan hukuksuzlukları hatırlatan Dinç, "Toplumun dinî, ahlakî ve kültürel yapısına savaş açan darbe bütün gerçekliğiyle anlaşılamamış, bürokrasi, medya, akademi, iş dünyası ve daha pek çok kesimdeki darbe destekçilerinden hakkıyla hesap sorulmamıştır. O dönemlerde başörtülü öğrenciler okullara alınmayarak devamsızlıktan sınıfta kalmaları sağlandı. Bunlar da yetmezmiş gibi üniversite hastanelerine başvuran hastalar dahi başörtülü oldukları için muayene edilmediler. Hatta sağlık karnelerinde veya nüfus cüzdanlarında fotoğrafları başörtülü çekilmişse hastaneye alınmıyordu. Bu uygulamadan dolayı hastane bahçesinde vefat eden hastalar oldu. İslami eğitim veren tüm kurumlar kapatıldı, inancından dolayı görevden alınan personellerin başka yerlerde çalıştırılmaması için baskılar yapıldı. Bu insanları adeta açlığa mahkûm ettiler." ifadelerini kullandı.
Dinç, "Dindar bir neslin yetişmesi için camilerde çocuklara Kur'an-ı Kerim dersi veren gençler 'irticai faaliyet' veya 'örgütsel faaliyet' yapıyor denilerek gözaltına alındı. Brifingli yargı mensupları tarafından, 'örgüt elemanı' denilerek tutuklanıp cezaevlerine atıldılar. Evlerde bulunan Kur'an-ı Kerim, elifba, sarık ve kelime-i tevhidin yazılı olduğu levhalar örgütsel doküman olarak kayıtlara geçirilerek bu insanların aleyhine delil olarak kullanıldı. Bazı gençlerin üzerine, o dönemlerde işlenen fail-i meçhul olaylar yüklenerek ömür boyu ceza almaları sağlandı ve halen de kumpaslar sonucu oluşan mağduriyetler giderilemedi. İslami hizmet veren farklı camia ve cemaatler örgüt kapsamına alınarak mensupları cezaevlerine atıldı." dedi.
"Kadim şehrimiz Diyarbakır'da da 28 Şubat Darbesi'yle birlikte derin yaralar oluşmuştur"
28 Şubat darbesiyle birlikte Diyarbakır'da da birçok mağduriyetlerin yaşandığının altını çizen Dinç "Yüzyıllardır İslami yaşantısıyla bilinen kadim şehrimiz Diyarbakır'da da 28 Şubat Darbesi'yle birlikte derin yaralar oluşmuştur. 28 Şubat 1997 yılına kadar birçok darbe ile derinden etkilenen şehrimizin insanları bu tarihten sonra bambaşka bir ortama sürüklenmiştir. Darbeci zihniyet tarafından icra edilen dinsizleştirme operasyonları ve baskılar, halkı kendi değerleri ve dinine düşman olan diğer yapı olan sol örgütlerin kucağına itmiş ve değerlerine yabancı bir toplumun inşası hedeflenmiştir. Ama Elhamdülillah Şeyh Said'in davasını gütmeye devam eden Müslümanlar her ne kadar bu süreçte direnmiş olsalar da toplumda büyük yaralar oluşmuştur. Mevcut durumda da bu yaralar henüz tam sarılmamış ve merhemi bilinmesine rağmen kullanılmamıştır." dedi.
Dinç son olarak "Bu anlamda yasal ve anayasal düzenlemeler ivedilikle tamamlanmalı, toplumumuzun tarihi, kültürü ve inancıyla uyumlu ana kucağı gibi bir anayasa yapılmalıdır. Bu vesile ile 28 Şubat postmodern darbesini şiddetle kınıyor, sebep olduğu bütün mağduriyetlerin giderilmesinin gerekliliğini vurguluyoruz." dedi.