Türkiye-ABD ilişkileri oldukça gergin bir dönemden geçiyor. ABD'nin hiç değişmeyen emperyalistçe tutumu, son olarak ciddi bir düşmanlığa evirildi. Bu güne kadar hep itaat isteyen bu emperyalist odak, kendi politikalarına karşı gelme cesaretini ortaya koyan herkesi yok etmeye çalışmaktadır.
Zeytindalı Operasyonu ile ilişkiler iyice bozulma noktasına geldi. Zira 2014 yılından beri, ABD, PYD'ye düzenli olarak silah, istihbarat ve diplomatik destek vermektedir. DEAŞ bahanesiyle, inanılmaz boyutta silah yardımı yapıldı. DEAŞ'a karşı kullanılmak üzere verilen bu silahların, aslında bu mücadelenin kat be kat üzerinde bir amaca yönelik olduğu ortaya çıkmış oldu.
Bu silahlarla beraber PYD'lilerin düzenli bir orduya dönüştürülme çabaları da, bu son operasyonla daha bir anlaşıldı. Binlerce tır silah, 30 bin kişilik ordu kurma hedefi, askeri üsler ve emperyalistçe bir düşmanlık aleni bir şekilde karşımıza çıktı. Şimdi bunca fitne ve tahribat projesine karşılık, bu kadar düşmanca hazırlık ve askeri yatırım karşısında, Türkiye 'bu iş olmaz' diyor ve kendini savunma mekanizmasını oluşturmaya yönelik bu son harekatı başlattı.
Harekat ile beraber, herkes durduğu yeri yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissediyor. Şimdiye kadar İslam ülkelerini şamar oğlanı olarak görmüş olan emperyalistler, bize yönelik ortaya koydukları her oyunu kayıtsız şartsız oynama basiretsizliği yüzünden, kimse kendisine 'verilen role' karşı çıkmak gibi bir duruşu ortaya koyamadı. Ancak birkaç yıldır Türkiye'nin farklı duruşu, onları ciddi anlamda telaşlandırmakta ve onları olabildiğince düşmanca tavırlar geliştirmek gibi bir ihanete yönlendirmektedir.
Emperyalist ABD'nin hiçbir zaman dostu olmamıştır. Sadece çıkarları ve bu çıkarlara kayıtsız şartsız hizmet eden kâhyalar olmuştur. Dolayısıyla ABD dostumuz değildir ve bize hiçbir zaman dost gözüyle de bakmamıştır. ABD bizim ile de müttefik değildir, sadece onun çıkarlarına hizmet ediyor ve bölgemizde onların menfaatlerini koruyorduk. Bize yaptıkları bütün düşmanlıklarına rağmen hala onların çıkarlarına kayıtsız şartsız hizmet etmemizi bekliyorlar. Çünkü ABD'nin müttefiklikten ve stratejik ortaklıktan anladığı sadece budur.
Afrin operasyonu başladıktan sonra, besleyip büyüttüğü PYD'nin zarar göreceğini anlayan ABD, hemen diplomatik ataklarına başladı. Sahada neredeyse Türkiye ile açık bir savaş yürütürken, masa başında diplomasi cambazlıkları ile barış pozu vermeye çalışmaktadır. Ama bunu yaparken de yine düşmanca yaklaşımını terk etmek niyetinde değildir. Önce asker kökenli, daha doğrusu yıllar önce görev yaptığı Irak'ta, kan kusturmuş bir cani olan 'ulusal güvenlik danışmanını' gönderdi. Askeri teftiş edasıyla yapmak istedikleri bu atak, sonuçsuz kaldı. Bu danışman adeta 'sizi dövmeye geldim, daha önce yaptıklarımı biliyorsunuz' şeklinde bir cambazlık yapmaya çalıştı.
Ancak karşılıklı ilişkilerde ciddi bir gelişme olmadığı anlaşılacak ki, emperyalist dışişleri bakanı geldi. Gelirken yaptığı açıklama ise tam da 'bir cambazın' yaptıklarını bize hatırlattı. Çünkü açıklamasında 'PYD'ye verdiğimiz ağır bir silah yok ki, geri alalım' şeklinde, aslında bugüne kadar yaptıklarını bundan sonra da aynı şekilde yapmaya devam edeceklerini söylemeye gelmiş oldu. Dolayısıyla cambazlığa ve açık bir şekilde düşmanlığa devam edeceklerini ve güçleri yettiği kadar bundan geri adım atmayacaklarını 'diplomatik bir şekilde' bize bildirmiş oldular.
ABD'nin birden çok seçenekle hareket etmek gibi bir politikası vardır. Bu strateji ile karşısındakilere göre birkaç adım önde olma avantajını kullanmak istiyor. Ama her halükarda karşısındakini zarara sokacak bir stratejiyle emeline ulaşmak istiyor. Türkiye'ye yönelik son diplomasi hamleleri de bu çerçevede cereyan ediyor. Sahada bütün savaş stratejilerini kullanıyor, askeri yardım ve lojistik desteği sağlıyor, istihbarat ve askeri eğitimi aralıksız sürdürüyor, askeri üslerle yüz yıllık hesaplar kuruyor ve bütün bunları işgalci bir şekilde bulunduğu Suriye'de yapıyor. Sonra da gelip diplomatik yollarla, masa başında hiçbir şekilde bir olumsuz politikasının olmadığını bize anlatmaya çalışıyor.
İşte ABD'nin diplomasiden kast ettiği şey budur, müttefiklikten ve stratejik ortaklıktan anladığı ise 'sadece kendi çıkarlarının üstünlüğüdür.' Biz ise bütün bu resme baktığımızda, ne anlıyoruz? Gerçekten dost ve müttefik miyiz?
Görüş ve Önerileriniz için... acaplik@dogruhaber.com.tr