10 saat boyunca direndi Cizre.
İhanete, kalleşliğe, namertliğe...
Kobani'de zoru görünce etek giyip kadın kılığında kaçanlar, masum kadınların ve bebeklerin üzerine korkakça kurşun yağdırdılar.
Direniş ve Serhıldan kelimelerinin içini boşaltan bir utanmazlıkla.
Kürde düşman kim varsa ona âşık olanlar, tek kelime dahi Türkçe bilmeyen Kürtleri yok etmek istediler.
Üstelik “Kürt siyasal hareketi” maskesinin arkasına gizlenerek...
Bu nasıl bir Kürt hareketidir ki lideri, “Kürt yoktur!” diyen CHP zihniyetine “Kardeşlerimiz” diye hitap eder.
“Türk olmayanların bu memlekette tek bir hakları vardır: O da Türklere kölelik yapmak.” diyen Mahmut Esat Bozkurt ağabeylerini çok sevmiş olmalılar.
Ya da Dersim'e ölüm yağdıran Sabiha Gökçen ablalarını.
Dersim harekâtının emrini veren liderlerin büstlerine sahip çıkmayı kutsal bir vazife görenler.
Kürtlere dışkı yediren “Seküler güçler”e yıldırım aşkıyla vurulanlar.
Tek kelime Kürtçe bilmiyor diye atanan bürokratlara küfredip Diyarbakır'a tek kelime Kürtçe bilmeyen belediye başkanı seçtirenler.
Bir asır önce Kürdistan'ı dört parçaya bölerek Kürtleri tarih sahnesinden silmek isteyen küresel güçlere “Kurtarıcılık” atfedenler.
Hamile bir kadın ve birkaç çocuğundan oluşan “paramiliter” güçleri saatlerce evinden dışarı çıkamaz hale getirme başarısı gösteren kahraman gerillaya(!) sahip olanlar.
Liderleri MİT'in emir eri haline gelmiş, kendi itiraflarıyla içleri ajan-provokatör kaynayanlar.
Kemalist devletin dine ve dindarlara(özellikle de dindar Kürtlere) düşman kodlarıyla beslenen “İttihatçı-Ali'siz Alevi” kadrolarının yönettiği bir örgüte mensup olanlar.
Evet, bu liste uzayıp gider böylece.
60 İhtilali sonrası toplumsal hafıza yıkama veya “mankurtlaştırma” seansına tabi tuttuğu kitlelerden üstün başarılı olanların önünü açan devlet, büyük bir başarı ile devşirdiği evlatları ile hem görüşüyor hem de onları koruyup kolluyor.
Elinde silah dahi olsa kontrol altında oldukları için ne ses çıkarıyor onlara ne de karşı koyuyor.
Nasıl olsa kurumları ve devlet ideolojisi güvende...
Devşirdiği ve örgütü yönettirdiği evlatlarının devlete toz kondurmayıp bütün günahları “AKP faşizmi”(ifade onlara aittir) üzerine yıkma çabalarından da oldukça memnun.
Lider konumuna getirttiği bir numaralı şahsın dahi itina ile devleti değil de iktidardaki partiyi “darbe mekaniği” ile tehdit etmesi, elbette aynı tezgâhın ürünüdür.
Hükümeti kendi tezleri doğrultusunda adım atmaya zorlamak için küresel “Üst akıl” mekanizmasının yereldeki unsurlarına (İttihatçı devlet ve örgüt, paralel-yatay-dikey yapılanmalar vs.) bu yönde talimat verdiği zinhar açığa çıkmış durumdadır.
Hükümetin PKK dışındaki yapılarla da çözüm sürecini konuşacağını dile getirmesinden bu yana birbirine zıt gibi duran, ancak her birine “Büyük Şeytan” tarafından ayrı ayrı ihaleler verilen yapıların harekete geçmesi hem tesadüf hem de birbirinden bağımsız değildir.
Hükümetin ise bilerek veya bilmeyerek süreçteki kilit noktalara devletin sol-laik-ceberut yapısını kafasında psikolojik bariyerlere dönüştürmüş memur zihniyetli bürokratları yerleştirmiş olması, ciddi bir sorun oluşturmaktadır.
Bölgeden gelen birçok raporun sümenaltı edildiği, ciddi bilgilerin işleme konmayıp arşivlere kaldırıldığı artık bilinen hususlardır.
Zıt gibi görünen kardeşlerin son Cizre saldırısı da “Bu gördü, bu vurdu, bu kesti” tekerlemesinin pratize edilmiş halidir.
Provokasyon söylemleri ise “Tu bıbini ezım, tu nebini dızım(Görürsen benim, görmezsen hırsızım)” hakikatinden başka bir şey değildir.
Herkes biliyor ki bu bölgede el'an PKK ve HDP'ye bağlı gençlik çetelerinden daha büyük provokatör ve kullanışlı karanlık el yoktur.
Cizre'ye taziye için giden HÜDA PAR konvoyunun uyduruk bahanelerle ilçeye sokulmaması da, 10 saat boyunca devlet güçlerinin müdahale etmemesi de bu kirli koalisyonun marifetleridir.
Bu durumda din, mal, can, akıl ve nesil emniyetini muhafaza etmek için halka direnmekten başka yol görünmüyor.
Aynen Gazi Cizre'nin direndiği gibi…