Büyük talepler, ancak direniş ve bedel ödemekle gerçekleşir. Bunun en güzel örneği ise, İslam ümmetinin yaşadığı haldir. Direniş ve intifada beraberinde izzet, onur ve zaferi getirirken; cihadı ve direniş terk etmek ise daima yıkım ve zillet ile neticelenmiştir. Direnişten vazgeçmek yıkımdır, bitiştir. Çünkü hediye edilen mevzi ve zaferler yoktur; kazanılan mevziler ve zaferler vardır. Başta Mısır’daki askeri darbe olmak üzere, son yıllarda yaşanan askeri ve siyasi hadiseler bu gerçeği bir kez daha teyit etmiştir.
Öncelikle, Mısırda yaşanan askeri darbe ve sonrasını bu bağlamda ele alalım. Müslüman halkın iradesinin asker postalları ve tankların paletleri ile teslim alma girişimi, halk intifadasına tosladı. Bu askeri darbe esnasında ve sonrasında küresel eğemen güçler ve onların kuklaları, Müslümanlara, Mısır ile sınırlı olmayan bir ders vermek istediler.
Müslüman halkın iradesi ile baş başa kaldığı zaman hangi yönde tercihlerini ortaya koydukları yakinen gören eğemen güçler, halkın tercihini etkileme noktasında siyasal bir mühendislik projesi başlatmak istediler. Ama sonuç bekledikleri gibi olmadı. Milyonlarca inanmış mümin, şehadet yeminleri içip kefenlerini giydi. Ve direniş, her türlü zorluğa ve zorbalığa rağmen devam ediyor. Halka karşı uygulanan alçakça katliamlar, imanlı ve karaılı kitleyi yıldırmadı. Müslümanlar artık iadelerinin gasp edilmesine tahammülleri olmadığını büyük bir halk serhıldanı ile ortaya koydu.
Şu an Mısırda yaşanan direniş hadisesinin boyutları ve etkileri, Mısır ile sınırlı değildir. Bu direniş dalgası eğer başarılı olursa; masa başında cetvelle, toplum mühendisliği projeleriyle sahada ise katliamlarla ve zorbalıkla toplum mühendisliğine soyunanlar, büyük bir mevzi kaybedecektir. Müslümanların iradesine saygısızlık yapmanın bedelini ağır ödeyeceklerdir. Müslümanların her zamankinden daha çok bedel ödemeye hazır olmaları, artık sipariş projelerin kolay kolay hayata geçirilemeyeceğini bütün dünyaya gösterecektir. Artık yerli işbirlikçiler de eskisi kadar bu konuda istekli davranamayacaklardır. İslam düşmanları, Müslüman toplumun iradesine müdahale etmenin bir direniş ve uyanışı getirdiğinin ve bu müdahalenin, gerçek devrim ve inkılaplara kapı araladığını yakinen müşahade edecektir. Küresel güçlerin, İslam Ümmetine karşı giriştiği bu müdahaleler neticesinde, İslam toplumunun ufkunda gerçek inkılapların şafakları atacaktır.
Şu anda Mısır’da ortaya konulan direniş, sadece Mısır’ın meselesi değildir. Tüm İslam Ümmeti’nin, hatta tüm mazlumların ortak meselesidir. Küresel istikbara karşı Mısırda büyük bir cephe açılmış durumdadır. Bu cephe bir yandan Ümmet içerisinde safları belirleyici bir rol oynarken, diğer taraftan ümmetin geleceğini tayin etme potansiyeline sahiptir. Mısır serhıldanı bir kırılma noktasıdır.
Gerçek bir devrime kapı aralanabilirse, şüphesiz ki buradan esecek olan İslam inkılabı rüzgarı tüm İslam ümmetini, hatta tüm insanlığı etkileyecektir.
Tüm ezilmişler ve bastırılmış kitleler; bu rüzgardan etkilenerek, irade gaspını marifet bilen zalimler karşı hak talebinde bulunacaktır. Bu cephedeki direnişin başarısızlığı ise, İslam Ümmetini daha da geriye götürecek ve direniş refleksini zayıflatacaktır. Emperyalist güçler, her açıdan artık Müslümanlara karşı daha cüretkâr olacaktır, Bu itibarla tüm dünya Müslümanlarının kendilerinin olan bu savaşın, bu şanlı kavganın doğru tarafında saf tutması gerekir. Şehadet yemini içen Mısırlı imanlı kitle gibi, ümmet de şehadet yeminleri içmelidir. Ve bu kararlılıklarını sloganlarla değil sahada da göstermelidirler. İşte o gün artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını göreceklerdir. Yarınlar bir başka olacak, şafaklar bir başka olacak, ümmetin üzerine güneş bir başka doğacaktır. Bu ümmete, ümmeti diriltecek bir intifada lazımdır. Mısır intifadasından ümmet intifadasına uzananlara selam olsun.
Bu bağlamda hatırlanması gereken bir diğer örnek ise, büyük bir görkemle devam eden Afganistan direnişidir. İşgalden bu yana tüm dünya müstekbirleri buradaki Müslümanların iradesini teslim almaya ve varlığını ortadan kaldırmaya çalıştı. Ama Afgan direnişi bir destan oldu ve dünya zalimlerine bir set oldu. Bunca yıllık zulüm ve zorbalıkla bir yere varamayan haçlılar, Afganistan’dan kaçmak için yol arıyorlar. Tek çözüm olarak da müzakere yapmayı görüyorlar. Bu yüzden direnişin kapısını aşındırıyorlar. Böylelikle saplandıkları bu bataklıktan kurtulacaklarını düşünüyorlar. Cephede, sahada kaybettiklerini masada hile ile telafi etmeye çalışıyorlar.
Başka bir örnek olarak da, bu bağlamda Arakan’ı zikretmek isabetli olur. Arakan’da yıllardır devam eden zulüm, son bir yıldır katliam ve soykırım boyutuna vardı. Dünya ve insanlık bu insanlık katliamına adeta sessiz kaldı. Müslümanların tepkileri, verilen demeçler, hiçbir işe yaramadı. Zalim yönetim, Müslümanların tüm taleplerine kulaklarını tıkayıp Budist çetelerle beraber katliamlar gerçekleştirdi. Bu coğrafyada Müslümanlara karşı asrın soykırımı yaşanıyor. Müslümanların cihad kararı almaları ve direnişe geçmesi üzerine, taşlar yavaş yavaş yerinden oynamaya başladı. Zalimler için değişmeyen bir kaide vardı: Zalimlerin anladığı tek dil cihattır. Ve Arakanda da cihad başlar aşlamaz meyvelerini vermeye aşladı. Kurulan gerilla birlikleri ile silahlı Budistlere ve Budist askerlere yapılan saldırılar neticesinde çok sayıda Budist öldürüldü. Daha başlangıç safhasında olan direnişin ilk eylemleri bile düşmanı fazlası ile ürküttü. Tüm ikaz ve diplomatik çağrılara kulak tıkayan zalim Budistler, insanlığın çağrılarına sağır kalırken, kulaklarındaki bu sağırlığı cihad ve direniş giderdi. Şimdilerde Budistler yeni bir arayış içerisindeler.
Yukarıda zikrettiğimiz örnekler ve benzerleri tek bir hakikatı ispat etmektedir:
İzzetin tek yolu direniş ve cihattır. Direniş ve cihadın terki ümmetin zilletidir. Direniş ve cihadın terki, ümmete hakları ile beraber şerefini ve izzetini de kaybettirir.