Geçen haftaki makalemizin başlığı ‘Cezaevlerinde Müslüman kardeşlerimiz var’ şeklindeydi. Orada, Müslüman tutsakların sosyal medyada gündem edildiğini ifade ederek, aslında bu konunun başkalarının gündemine sokmak için de irdelenmesi ve dillendirilmesi gerektiğini ifade etmiştik.
Şu satırların yazıldığı ana kadar özellikle Müslüman gençliğin sosyal medyadaki hassasiyeti, tabiri caizse sosyal medyayı salladı durdu. ‘Twitter’in Dünya gündeminde birinci sıraya oturdu’ şeklinde haber olacak kadar ilgi duyan #YusufilereÖzgürlükİstiyoruz HashTag’ı bu sefer içerideki Müslümanlara aslında ‘üzülmeyin, dışarıda Müslüman kardeşleriniz var’ dedirtecek cinstendi.
Bu hafta yazımızın başlığında da ifade edildiği gibi içerideki Müslümanların bilmesinde fayda görülen bir husus vardır ki o da, ‘Ey Yusufi mahpuslar, yalnız değilsiniz çünkü dışarıda Müslüman kardeşleriniz var’ haykırışıdır. Şuan başlatılan elektronik imza kampanyası da bunun bir nişanesidir.
Sosyal Medya’da Yusufîlerle ilgili HashTag’lara destek veren hesapların yöneticilerinin tutsak Müslümanlar için iyi bir mesai yaptıklarını ifade edip haklarını teslim etmek lazım. Yaptıkları paylaşımlarda kimi zaman fotoğraf karelerine kimi zaman Yusufilerden kimilerinin sözlerine kimi zaman da onlarla ilgili mağduriyet ve mazlumiyetlere yer vererek tam bir duyarlılık oluşturmaya çalıştılar/çalışıyorlar.
Alınan özel mesaj ve e-maillerle de aslında bu yöndeki haykırış ve hak arama ifadelerinin, yerini bulduğu ve karşılıksız kalmadığı yönündedir. Bu haksızlık ve eşitsizlik devam ettiği müddetçe de sosyal medyadan yükselen çığlığın tonunun yükselerek devam edeceği görülmektedir. Çünkü hukuk ve adaletteki bu çifte standartlık her geçen gün yeni yeni bireylerin tepkisini çekmekte ve bu bir kutup oluşturmaya yol açmaktadır.
Zaman aşımı, dijital veriler, gözaltı ve ifade alımı esnasındaki hak ihlalleri vs. gerekçeler niye herkes için uygulanmıyor… İnsanlar bunları ciddi ciddi sorgulamaya başladı.
Geçenlerde Demokrat Yargı Genel Sekreteri, Yargıç Kemal Şahin’in Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan uzun makalesi, yargının, zamanında nasıl bir zulüm makinesine dönüştüğünü gözler önüne sermesi bakımından çok önemli bir yazıydı. Günümüzde de değişime karşı duranlara çatan Şahin, “Bağımsız yargıya müdahale etmeyelim!’ zırvalığını tekrarlamayı vazife edinen ‘sahtekâr entelektüel’lerin aksine…” şeklinde giriş yaptığı yazısında, acilen günümüz yargıya müdahale etmenin tarihi ve ahlaki bir sorumluluk olduğunu ifade ediyordu. Hizbullah Cemaati mensupları olmakla yargılananların dosyalarından da örnekler vermeyi ihmal etmeyen Şahin, yıllardır ifade edilen hukuksuzlukların ve zorbalıkların tam bir resmini vermişti.
Böylesi hakkı haykıran yazılara gerçekten ihtiyaç var. Yalan yanlış bilgilerle içeri atılan insanlar, ceza alanlar, işkenceler sonucu kimi a’za ve uzuvlarını kaybedenler… Bunların bir de hesaplarının sorulması moda deyimle kanunlar çerçevesinde gerekmez mi?
Bu konular deşildikçe de hukuksuzluk ve haksızlıkların boyutları çok daha fazla ortaya çıkar/çıkabilir. Mesela geçenlerde bir gazetenin ‘MOSSOD istedi paralel polis dinledi’ haberinde MOSSAD’ın soyut ihbarlarından söz ediliyor. Haberde, “polislerin, MOSSAD’dan gelen ‘soyut ihbarlar’ı bahane ederek savcılıktan soruşturma izinleri aldıkları, böylece çok sayıda kişiyi dinledikleri belirlendi” deniyordu. Belgeli haberde ayrıca, “MOSSAD’ın emniyete gönderdiği “soyut ihbarlar” sorgusuz sualsiz işleme konup birçok kişi dinlenmiş. Önleme dinlemesi yapılması gereken ihbarlar, o dönemin özel yetkili savcılarının izinleriyle soruşturmaya dönüştürülmüş böylece onlarca kişi dinlenmiş” satırları ayrıca dikkat çekiyordu. Özellikle İhya Der ve diğer İslami sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili sahte e-mailler, soyut ihbarlar hafızalarda tazeliğini korurken bu ve benzeri belgelerle aslında talimatın da nereden geldiği bir kez daha ortaya konmuş oluyor.
Türlü desise ve oyunlarla içeri atılan Yusufilerin dışarıda aileleri, dostları, akrabaları ve dava arkadaşlarıyla kardeşleri vardır. Bunu hiç kimse gözardı etmemelidir. Yazılar, köşeler, haberler ve imza kampanyalarıyla, yaşanan mağduriyet ve hukuksuzluklar mutlaka paylaşılmaya devam edecek ve gereğinin yapılması için özellikle Müslüman idareciler göreve davet edilecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın! Çünkü haksızlık karşısında duranlar olmamız hasebiyle bizim hepimizin bu mahpus Müslümanların dertleriyle dertlenme görevi vardır.
Selam ve dua ile…