Uzun süredir İslam tarihi alanında araştırmalar yapan Dr. Arafat Yaz, Mervani hükümdarları üzerinde yaptığı makale çalışmalarında üç ayrı kaynaktan edindiği bilgiler doğrultusunda iç kalede bulunan ve halk tarafından Arap-İnci veya Bacı-Kardeş olarak tabir edilen mezarların, aslında Mervani devletinin son hükümdarı olan Nasırüddevle Mansur ve eşi Sittünnas bint Amidüleimme Said bin Nasrüddevle'ye ait olduğunu söyledi.
Konuya ilişkin İLKHA'ya konuşan Dr. Yaz, "Mervaniler 978-1085 yılları arasında bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Devletin kurucusu Bad bin Dost'tur. Mervaniler'in başkenti, tarihi Meyyafarkin şehri yani Silvan'dır. İkinci büyük şehirleri ise Diyarbakır. Hükümdar ise Kürttür. Sınırları, bu günkü Güneydoğu Anadolu Bölgesinin biraz daha geniş çevresi olan Ahlat, Şanlıurfa, Ceylanpınar, Cizre ve Hakkâri'ye kadar olan kısımlardır. Devletin kurucusu Bad bin Dost, bir ara Musul'a kadar ilerleyerek Bağdat hükümdarlığına son vermeyi düşünmüş. Ancak Musul'dan sonra yaptığı savaşta yenilerek geri çekilmiş." ifadelerini kullandı.
"İslam aleminin büyük tarihçileri Nasırüddevle, Mansur'un mezarının burada olduğunu söylüyor"
Mervanilerin bölgenin imarı alanında birçok eserlerinin olduğunu dile getiren Yaz, "Diyarbakır surları üzerinde birçok kitabeleri var. Bad bin Dost hariç diğer tüm hükümdarların kitabeleri var. Bu kitabelerin bir kısmı Silvan'da diğer bir kısmı buradadır. Bunların haricinde Dağkapı'da bulunan Mervani Mescidi, Arpaçay'da karayolları köprüsü altında 20 veya 21 gözlü olduğu söylenen ve şu anda 3 ayağının bulunduğu tarihi köprü, Batman'ın Bıçakçı Köyü mevkiinde 42 gözlü olduğu söylenen devasa bir köprü, Silvan'da kitabeler ve hükümdarların yapmış oldukları saraylar var." dedi.
Yaz, "Sadece imar alanında değil tıp, edebiyat ve İslami ilimler alanlarında birçok hizmette bulunmuşlar. Mervani hükümdarları zamanında buradaki bilim adamlarının telif ettiği eserler günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan son hükümdar, Nasırüddevle Mansur'dur." şeklinde konuştu.
Mezarın keşfine ilişkin yaptığı çalışmalara değinen Yaz, "Dicle Üniversitesinde doktora tezimi Nasırüddevle Ahmed üzerine yaptım ve kitap olarak yayınladık. Daha sonra Mervani hükümdarlarını baştan sona makaleler halinde yayınladım. Nasırüddevle Mansur'a gelince kaynaklarda bunun mezarı ile ilgili ilk olarak Sibt ibnü'l-Cevzi'de bir kayda rastladım ve daha sonra araştırdım. Sibt ibnü'l-Cevzi, İbnü'l-Ezrak, İbn Tağrıberdî ve İbn Şeddad gibi İslam aleminin büyük tarihçileri mezarın burada olduğunu söylüyorlardı." dedi.
"Sıradan bir insanın buraya gömülmesi mümkün değil"
Yaz, "Mezarın yerini açık bir şekilde tarif ederken iç kalede, sarayın olduğu yerde Dicle'ye bakan tarafta olduğunu söylüyorlar. Bu bilgileri gördükten sonra bazı kitaplara da baktım, araştırdım ve bu mezarları görünce onların mezarları olduğuna kanaat ettim." diye belirtti.
Söz konusu Nasırüddevle Mansur'un ölümü ve Diyarbakır'da medfun olma durumu hakkında bilgi aktaran Yaz, "Mervani devleti yıkıldıktan sonra Cizre'de kalıyor ve orada vefat ettikten sonra eşi Sittünnas bint Amidüleimme Said bin Nasrüddevle tarafından buraya getirilerek gömülüyor. Bir süre sonra eşi de vefat edince getirip burada defnediyorlar. Nasırüddevle Mansur'un mezarı olduğunu düşündüğüm mezar büyük, yanındaki mezar ise alan olarak küçük ve arada bir duvar var. Bu duvarın olması bunların farklı bir tarihte yapıldığını gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Şu ana kadar bu mezarların halk içerisinde Arap-İnci olarak bilindiğine ve bu konuda anlatılan efsanelere dikkat çeken Yaz, "Dediklerine göre bunlar Mem u Zin gibi birbirlerine âşık olmuşlar ve aralarına kavuşmalarını engelleyen birisi girmiş. Bunlar sonradan vefat edince onları buraya gömmüşler şeklinde bir efsane var. Ayrıca Bacı-Kardeş türbesi olarak da biliniyor. Tabi bunlar tamamen efsane ve yazılı hiçbir karşılığı yok. Şehir de birçok mezar var ve hepsinin ayrı hikayeleri var. Burası da öyle biliniyor. Gerçekte burası bir hükümdar mezarı ve sıradan bir insanın getirilip buraya gömülmesi mümkün değil." şeklinde konuştu.
"Mezarın günümüze kadar gelmesindeki faktörlerden biri, mezarın sur duvarının bir parçası olmasıdır"
Söz konusu mezarların uzun zaman boyunca zarar görmemiş olmasını da açıklayan Yaz, "Aradan 925 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş ve içerisinde kitabe veya mezarın kendisi olmadığı için bir süre sonra unutularak bu tür efsaneler uydurulmuş. Efsanelerin uydurulmuş olması ve ziyaret olarak anlaşılması buranın korunmasında da etkili olmuş. Çünkü halkımız türbe olduğunu bildikleri yerlere zarar vermiyor, orayı koruyarak etrafını çeviriyorlar. Bu anlamda iyi olmuş. Aynı zamanda bu mezarın günümüze gelmesindeki en önemli faktörlerden bir tanesi de mezarın sur duvarının bir parçası olmasıdır. Eğer bu mezar sur duvarının bir parçası olmasaydı muhtemelen çoktan yıkılmış olurdu." dedi.
Yaz, "Bir başka önemli şey ise buranın halkın müdahalesine açık bir yer olmamasıdır. Eğer halkın müdahalesine açık bir yer olsaydı diğer yerlerde görüldüğü gibi şimdi bu mezar olmazdı. Diyarbakır'ın seçkin insanları burada kalmış ve dolayısıyla sıradan bir insan da buraya gömülemez. Buraya gömülecek olan kişi; tanınan, bilinen ve iktidar sahibi birisi olması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Diyarbakır için büyük bir imkân ve fırsat olacak"
Türbenin içerisinde bir yazıt veya mezarın kime ait olduğunu söyleyen bir kitabe olmadığına dikkat çeken Yaz," Dışarıda görüldüğü gibi bir yazıt var. Yazıtın üstünde, 'Ya Rabbi! İbrahim'in dediği gibi bu beldeyi hayırlı bir belde kıl. Allah'a ve ahiret gününe iman eden ehlini rızıklandır.' şeklinde bir duadır. Yani bu mezarın kime ait olduğu ile ilgili bir kitabe değildir." diye belirtti.
Keşfettiği mezarın önemine değinen Yaz, "Yani bu mezar, buranın tarihi ve Diyarbakır için çok önemli bir konu. Bilinmesi için de bunun resmî kurumlarca tanınması ve isimlendirilmesi gerekiyor. Ona bir kimlik kazandırılması gerekiyor. Ben de bunun sağlanması için Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne dilekçe verdim. İnşallah önümüzdeki süreçte bu tescillenir. Buranın başka birisine ait olduğunu söyleyen bir kayıt yok. Yani başka bir kaydın olmaması da işimizi kolaylaştırıyor. Bu taraflarda başka mezar yok. Dolayısıyla kanıtlarımız gayet güçlü ve yerinde. Bu, Diyarbakır için büyük bir imkân ve fırsat olacak. Zaten burası bir müze ve tarihi yer. Burada 925 yıllık bir hükümdarın mezarının olması da ayrı bir güzellik. Diyarbakır için bu büyük bir kazançtır." dedi.