Tarihte ve günümüzde şeytan ve avenesi toplumda ahlaksızlığı yaymak ve içselleştirmek için değişik yol ve yöntemlere başvurmuştur. Bu ahlaksızlığın toplumda yer edinmesi, kökleşmesi ve normal bir hale gelmesi için de kadını her daim kullanmışlardır. Kadını da ahlaksızlık batağına çekmek, evinden dışarı çıkarmak, açılıp saçılmasını sağlamak, asli görevi olan annelikten uzaklaştırma çalışmaları yürütmüşlerdir.
Normal şartlarda “Mayoyla bikiniyle insanların arasına çık, dolaş, seni o halde dünya alem izlesin” teklifi, namus duyguları yozlaşmış bir kadına dahi teklif edilemez. Ama öyle doğal, tabii hatta övünç vesilesi kılınarak kadın, moda adı altında sokaklara; medeniyet ve özgürlük adı altında uryan bir şekilde plajlara çıkarılmakta, özgürlük adı altında düğün ve balolara yabancı erkeklerle sarmaş dolaş bir şekilde dans ettirilmekte ve bunda bir beis görülmemektedir. Tepki göstermesi gereken eşi, baba ve annesi de gayet normal karşılamakta hatta bunu yapmasına teşvik edebilmektedir.
Bu şeytani yol ve yöntemlerden biri de günümüzdeki ‘güzellik yarışmaları’dır. Özellikle halkı Müslüman ve dindar olan toplumlarda bu tür yarışmalar sıklıkla yapılmakta, dindar toplumların kızları bu yarışmalarda sözde birinci seçtirilerek basın ve medyada bir iftihar ve övünç vesilesi olarak gösterilmektedir. Böylece iffet ve haya perdeleri ortadan kaldırılmaktadır.
Ne ilginçtir ki ülkemizde güzellik yarışmaları İslam ve değerleriyle savaşıldığı, ortadan kaldırılmaya çalışıldığı yıllarda dile getirilmeye başlanmış ve ardarda düzenlenmeye başlanmıştır.
Türkiye’deki ilk güzellik yarışması 1926 yılında İpek Film önderliğinde (Mardin Kasımiyye Medresesinde tüm tepkilere rağmen rezil defile düzenleyen modacı Cem İpek ailesinin sahip olduğu şirket) Melek Sinemasında (Bugünkü Emek sineması) düzenlenmiştir. Yarışmanın düzenleyicisi olan Halil Demiral, kısa bir süre sonra ABD’ye gider ve adını Charlie See olarak kaydettirir.
İlk ciddi ve resmi organizasyon ise 1929 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifiyle Cumhuriyet Gazetesi tarafından düzenlenir.
Cumhuriyet gazetesi bu yarışmaları düzenlemeye devam eder ve 1932 senesinde düzenlenen yarışmada birinci seçtirilen Keriman Hâlis, Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla düzenlenen dünyâ güzellik yarışmasına Türkiye’yi temsilen katılır. Yarışmanın jüri üyeleri puan değerlendirmesi yapmak için toplantıda iken Başkan kürsüye geçerek şöyle konuşur:
“Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz.
1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslâmiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir. Elbette Amerika’nın ve Rusya’nın hakkını inkâr edemeyiz.
Neticede bu, Hıristiyanlığın zaferidir. Müslüman kadınların temsilcisi, Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz.
Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdâhale eden Kanûnî Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik, Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünyâ güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”*
Evet, bu tür yarışmalardan istenen ve arzulanan şeytani plan budur. Ne acıdır ki o dönemki basın, hükümet ve azgın azınlık bunu bir milli övünç meselesi yaparak halkın milli duygularını harekete geçirirler. Günlerce yapılan şenliklerle ‘Türklerin ne kadar güzel olduğunu dünyaya kanıtladık’ gibi safsatalarla halk uyutulur ve zehir bal içine katılarak yedirilmeye çalışılır.
Ve bu tür rezil bir yarışma Dünya Medeniyetler Güzellik Kraliçesi Yarışması adı altında 7 Nisan Diyarbakır’da yapılmaya çalışıldı. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ve Onursal Başkanlığı’nı Süha Özgermi’nin (hayatı bu tür ahlaksızlıklarla geçmiş, ‘milli çapkın’ olarak müsemma olmuş) yapacağı yarışma yerinin Diyarbakır seçilmiş olması, tarihinin Nisan seçilmiş olması dikkat çekiciydi.
Bu tür yarışmaları düzenleyen, teşvik eden ve sponsorlara bakıldığında hepsinin ortak yönü; ahlak ve erdemden hiç nasiplenmemiş, gayri Müslim veya maşaları, İslam ve Müslümanlara ciddi olarak husumet besleyen kişi ve kurumlar olduğu görülecektir. Cumhuriyet gazetesi, İpek ailesi, Süha Özgermi, Hürriyet, Günaydın gazeteleri, Show, Kanal D, Star TV ve türevleri… Bu işin ihalesini almışlar ve görevlerini harfiyen yerine getirmektedirler.
Kim bilir belki de yarışmada bir Kürt kızı birinci seçtirilecek, ilim irfan yuvası olan Kürdistan topraklarında düzenlenmek istenen bu iğrençlikle Selahaddin-i Eyyubi, Şeyh Said, Said-i Nursi’nin torunlarının nasıl da hayâdan arındırıldığını efendilerine gösterecekler. İffet ve namustan nasibini almamışların “em ne namusa kesi ne/ biz kimsenin namusa değiliz” diyenlerle beraber kadeh kaldırarak zaferlerini kutlayacaklardı.
Ümit ve temennimiz; mülki amirlerin halkın hissiyatını göz önüne alarak bu rezil yarışmayı iptal etmeleri ve Müslüman Diyarbakır halkının kanaat önderleriyle, parti ve STK’larıyla kenetlenerek tepkilerini meşru yollardan göstermeleri ve bu rezilliğin olmasına izin vermemeleriydi.
Ki elhamdülillah bu temennilerimiz gerçekleşti. 47 STK’nin ortak bildirisi, Diyarbakır Mustazaflar Cemiyetinin yarışmanın yapılacağı otelin yöneticileriyle yaptıkları görüşmeler bu rezilliğin iptal edilmesiyle sonuçlandı. Allah kendilerinden razı olsun.
İnşallah bundan sonra da kardeşlerimiz uyanık olur ve sahabe diyarı olan Diyarbakır’da bu tür şeytani planlara geçit vermezler.
* Yalan Söyleyen Tarih Utansın- Mustafa Müftüoğlu