Tarihin acı üstüne acı, zulüm üstüne zulüm şeklinde tekerrür etmesi bizleri üzse de bundan ders çıkarmalıyız. Bütün bu olanlara rağmen dik durmak, sağlam ilerlemek ve umudu kuşanmak zorundayız.
Abdulkadir Molla’yı şehid ettiler. Yaşı epey ilerlemiş bir kişiden ne istiyor olabilirler? Bu vahşiliği hangi mantık ve gerekçeyle yaptılar? Anlamak zor değil elbette. Dün felçli bedeniyle tekerlekli sandalyedeki bir mübarek ihtiyarın üzerine bomba atanlar hangi vicdanla ve gerekçeyle bunu yaptılarsa, Bangladeş hükümeti de bu zihniyetle yapmıştır! El-hak küfür tek millettir!
Şehid olanlar kazandı, şimdi kalanlar kendilerine dönüp bakmalılar. Onlar korkmadı, eğilmedi ve şaşmadı. Dün Hz. Hubeyb’ler “Vallahi Muhammed’in ayağına bir diken batmasına bile razı olmam” deyip Efendimiz (s.a.v) şahsında ‘davam!’ dediyse, bugün Abdulkadir Molla’lar “kulluk et” diyenlere “asın” diye karşılık vermiştir.
Evet, onlar kazandı. Gelelim kalanlara, yani bizlere. Dünyayı ıslah, ihya etme ve yönetme ile sorumlu olup aynı zamanda bir ayağı ahrette, bir gözünü oraya dikmiş, kalbini ise tamamen oraya bağlamış bizler! Şehid gibi “kulluk etmem” restini çekmemiz için darağacına götürülmemiz mi gerekiyor? Bizler de durmadan “bana kulluk et” diyen soyut – somut her puta “la” deyip her türlü sıkıntılara maruz kalmayı göze alıyor muyuz?
Zira Şehid’in yaptığı son bir resttir. Gitmeden biz müminlere verdiği son bir derstir. Ölümüyle verdiği bir hayat hediyesidir. Bu dersten nasiplenenler ise gerçek kulluk ve teslimiyetin ipuçlarını görürler. Yaşadığımız veya yaşadığımızı zannettiğimiz dinin özünü iyi kavrarlar. Gerçek din mi? Gelin Üstad Mevdudi’den dinleyelim: “Allah için gerçek din, insanın kendini O’na teslim etmesidir.”
Teslimiyetin zirvesi… Yaşamak istiyorsak ölmek... Ölümü göze almak ve eğilmemek!
Da’wa Xwoda gırane! Yüklenmişiz bir kere; çare yok, bedel istiyor. Ucunda ölüm olsa bile onu sahiplenmemizi bekliyor.
Bu yükü omuzlayanlar bilmeli ki şehidler azizdir, değerlidir fakat davamız hepsinden büyük ve değerlidir. Kendimizi ve şahsımızı bu davanın içinde kaybetmek, eritmek ve yok etmek gerekiyor. Fakat gücümüzün son damlasına kadar da omzumuzdaki yük yere düşmesin diye çırpınmamız ve mücadele etmemiz gerekiyor.
Herkes gücü nispetinde bu mücadelenin içerisinde olmalıdır. Fakat tüm Müslümanların tek bir hakikat üzerinde yoğunlaşması şarttır. O da Şehid’in “kulluk etmem!” restini hayatın her alanına yaymasıdır. Kalbini ve kalbinin etki alanına girdiği ruhu ve bedenini başka putların tasallutundan kurtarmaya çalışmasıdır.
Bunu yaparken sevgi ve bağlılıkla yapmalıdır. Sevgi elbette bedel ister. Kıtalar dolaşan zulüm gün gelip de yakamıza yapışacaktır. Yakamıza yapışan imtihanın bir gereği olan acı ve sıkıntıların “Hani bu sevginin bedeli?” hatırlatmasına karşı dik durup eğilmemek bizi inşaallah şehidler ve sıdıklar mertebesine çıkaracaktır.
Hayat veren şehidlerden nasiplenelim ve onların nezdinde kendimizle davamız, davamız ile dünyamız, dünyamız ile ahretimiz arasındaki ilişkimizi gözden geçirelim…
Müslümanların başına gelenler için üzülmemek elde olmasa da dualarımızı eksik etmeyelim. Sancılar yoğun ve acı olabilir fakat yepyeni bir doğumun da habercisidir inşaallah.
“Zor” demeyin! Hendek’te Resulullah’ın büyük ülkeleri fethedeceğini müjdelemesine alay eden münafıklar gün geldi bu hakikati kendi gözleriyle gördü.
Yeter ki Resulullah ve güzide ashabı gibi, azmimizi kıracak tüm engelleri bertaraf edelim. Ve yolumuzdaki dikenlerin büyüklüğüne aldırmadan ilerleyelim.
Şehidler kanlarıyla ve gidişleriyle yepyeni hayatlar sunup ebediyeti müjdelerken bize uzak gelmesin fecrin doğuşu…
Şehid’in şehadetini tebrik ederken, kalanlara şuur, azim ve kararlılık diliyorum…
“Doğ ey güneş erit taştan adamı,
Ve kurut taşları diken elleri
Kurtuluş haberi olsun dünyaya
Ayırma üstümüzden bir an gölgeni…”