Diyarbakırlı tespih ustaları, anti-bakteriyel özelliği bulunan kuka ve kehribar taşlarına ilginin yoğun olduğunu belirtti.
Yaklaşık 10 yıldır tespih işiyle uğraştığını söyleyen 35 yaşındaki tespih ustası Fırat Arık, kuka ve damla kehribarın, anti-bakteriyel özelliğinden dolayı Antik Roma ve Osmanlı dönemlerinde, bu taşların birçok materyalde kullandığını söyledi.
"Damla kehribar çam ağacının reçinesinden oluşur"
Arık, "Damla kehribar, soyu tükenen bir çam ağacının reçinesinden oluşur. Damla kehribarın oluşum süreci en az 30 milyon yıldan başlıyor. Çoğu bilim adamının yapığı araştırmada, damla kehribar reçinesinin deniz altında kaldığı ve bu reçinenin bu süre zarfında taş haline geldiği ve anti-bakteriyel özelliği bulunduğu belirtiliyor." dedi.
"İbn-i Sina, damla kehribar ve kuka taşları hakkında çeşitli makaleler yazmıştır"
İbn-i Sina'nın kuka taşının sağlık açısından iyi olduğunu, bu taşlar hakkında makale ve yazılar yazdığını belirten Arık, "Günümüzde kukanın değeri bilinmiyor. Kukanın fiyatı hem ucuz hem de anti-bakteriyel özelliği daha fazla olan bir ağaç türevidir. Bu kuka daha çok Afrika bölgesinde yetişen ve Hindistan cevizine benzeyen bir meyvenin çekirdeğinden oluşur. Yine kuka birçok materyalde kullanılır. Ama bizim bölgemizde daha çok tespih yapımında kullanılıyor. Büyük İslam alimi ve tıbbın babası olan İbn-i Sina da damla kehribar ve kukanın sağlık açısından iyi olduğunu belirtmiş, bu konuda makale ve yazılar yazmıştır." ifadelerini kullandı.
"Damla kehribar ve kuka anti-bakteriyel özelliğe sahiptir"
Kuka ve damla kehribarın anti-bakteriyel olduğunu, Osmanlı ve Antik Roma'da bu taşlardan tespih kullanmayan aşçı ve sağlıkçıların işlerinden atıldığını söyleyen Arık," İnsanlar damla kehribar ve kukayı kullandığında içindeki lifler vücuda temas ettiğinde içindeki yağı bırakır. Bu yağlar cilt tarafından emilerek kan dolaşımına karışır ve vücudumuzdaki mikropları öldürür. Osmanlı döneminde kuka ve kehribar tespih kullanmayan aşçı ve sağlıkçılar işerinden atılıyordu. Çünkü bu taşlar anti-bakteriyeldir." şeklinde konuştu.
"Tarihte kehribar, insanların en çok temas ettikleri yerlerde kullanılırdı"
Arık, "O zamandaki insanlar kehribarın değerini bildiği için bıçak, çatal, kaşık sapı, çekmece, kapı kolu, tuzluk ve şemsiye sapı gibi ellerinin çokça dokunacağı her şeyi kehribardan yapmışlar. Bununla yetinmeyip boyun bölgesinde kolye, bilekte bileklik ve parmaklarda ise tespih olarak kullanmışlar. Damla kehribarın tozu; bal, süt ve su gibi içeceklerle karıştırılıp içildiği zaman mikrobu vücuttan atar. Akciğer ve solunum borularını rahatlatmasına kadar birçok faydası vardır. Hatta kehribarı diş kolyesi yapıp bebeklerin diş çıkarmasında, ağrı kesiciliğinde ve zekâ gelişmesinde, çocuklarda ise hırçınlık ve salyanın durmasına yarayan taşların olduğu uzmanlar tarafından tespit edilmiştir. Bu tedavi aynı zamanda Antik Roma'da akıl hastalığında koruyucu olarak boyun bölgesinde kullanılmıştır." dedi.
Bu taşların günümüzde de birçok hastalığa şifa olarak kullanıldığını belirten Arık, daha önce az sayıda tespih sattığını anti bakteriyel özelliğinden dolayı satışlarının arttığını söyledi.
"Bu taşlar Avrupa'da ilaç yapımında kullanılmaktadır"
Arık, "Bu taşlar, mikropları öldürmede önemli rol oynamaktadır. Hatta bazı müşterilerimiz doktor tavsiyesiyle gelip almaktadır. Migren, sinüzit ve romatizma ağrılarına şifa olmakla birlikte Avrupa da ilaç yapımında kullanılmaktadır. Daha önce haftada bir sattığımız tespih, kolye, bileklikleri son zamanlarda günde 10-15 tane satıyoruz. Vatandaşlar, bu ürünlerin anti bakteriyel özelliğine sahip olduğunu öğrendikleri için almaya başlıyorlar." dedi.
İLKHA