Düne kadar “Toplumun karnı aç… Kişiler onun için bozuluyor”, diyorduk. Şimdi, “Toplum doydu, kişiler şımarıp ölçüleri aştılar.” diyoruz.
Bundan “Ne yapsan, bu toplum bozulacak” gibi cebrî bir sonuç çıkıyor.
Öyle değil, açlık da tokluk da toplumları etkiler. Bundan kuşku yok. Ama kişilerin bütün tutumlarını sadece açlık ve tokluk üzerinden izah etmek, Marks'ın modernleştirdiği ilkel bir yaklaşımdır.
“İnsan, mideden ibarettir. O midenin boş veya dolu olması arzuları şekillendirir. Arzular da insanı yönetir” şeklinde basitleştirilebilecek o ilkel yaklaşımın doğru olmadığı tartışma götürmez.
İnsanoğlu, dün mide ve onun etkisindeki arzulardan ibaret değildi, bugün de değildir. İnsanın midesini, dolayısıyla arzularını aşan bir hâli var ki onu insan yapan da aslında odur.
Önümüzde seçim var.
Seçimler, muhasebe dönemleridir. Ülkeyi yönetenler gibi sıradan seçmenler de oturup muhasebe yapacaklar. Bugüne kadar ne yapıldı? Bundan sonra ne yapılabilir? Yapılacak olanı kim en iyi yapar?
İnsanın gereksinimlerini midesine ve ona göre şekillenen arzularına göre düşünenler, bize ne verdiler, bundan sonra bize ne verebilirler?
Dünya bir değişim içinde. Değişim, İslam âlemine ne yazık ki istikrarsızlık olarak yansıyor.
Günün en büyük gereksinimi güvenilir insandır, Emin Olanın ahlakıyla ahlaklanan insandır. Güvenilir insan, dostluğu sağlam, ilişkilerini sadece mide ve arzularına göre ayarlamayan insandır.
İnsanlığın sorunlarına sadece mide ve arzulardan bakan, kendisi de mide ve arzular arasında durur. Türkiye'de siyaset de bu şekilde oluşturulmak isteniyor.
Muhtemelen propaganda süreci boyunca bir taraf mideye yaptığı hizmeti vurgulayacak, diğer taraf arzularının gemlenme tehdidinden söz edecektir.
Başka bir ifadeyle mideyi iyi dolduranların coşturduğu; ama terbiye etmek için yeteri kadar gayret göstermediği arzuların sahipleri, mideyi dolduranların karşısında duracak.
Garip bir tablo… Ama sıradan seçmen elbette soracak: Bu arzuların şımarmasında mideyi doldurup arzuları terbiye etmek için uğraşmayanların payı yok mu? Öte yandan sürekli arzu vurgusunda bulunanlar, mideleri boşaldığında arzulardan nasıl söz edecek?
İnsanın zaman zaman arzularını her şeyin üzerinde tutması karşılaşılan bir durumdur. İnsanın midesini arzularından öncelikli görmesi ise insanlığın mühim bir kesiminin değişmezlerindendir.
Bir terslik olmazsa Türkiye koşullarında mideleri dolduranlar, arzuları şımaranlara galip gelecektir. Ama ya seçim sürecine kadar farklı bir durum ortaya çıkarsa? Başka bir ifadeyle seçmene, “Bugüne kadar mideni dolduranlar, artık onu da yapamayacak, işler ters gitmeye başladı.” mesajı güçlü bir şekilde verilirse işte o zaman her şey alt üst olabilir. Arzuların tehdit altında olduğu iddiasıyla siyaset yapanlar, bir adım öne geçebilir. Hangi taraf galip gelirse gelsin, meseleyi mide ve arzulara indirgeyenlerin güvenilir olması mümkün değildir. İki tarafın dostluğu neticede mide ve arzulara göre değişecektir. Mide ve arzulara göre değişim, istikrarsızlığa istikrarsızlık katacaktır.
Peki siyasette neden üçüncü bir yol olmasın? Ki aslında birinci yol demek gerek:
Neden, insanın insan yönü, biyolojik yönünün önünde tutulmasın? İnsanın insan yönüne vurgu yapan bir siyaset, niçin öne çıkarılmasın? Mide ve arzuları aşacak kadar sağlam duracak bir duruş, neden inşa edilmesin?
“İnsan, mide ve arzulardan ibaret olmayan şerefli bir varlıktır. İnsanın o üstün yanı dikkate alınmadığı sürece midesi ne kadar tok, arzuları ne kadar serbest olursa olsun mutlu olması mümkün değildir.” diyenler, bunu samimiyetle ifade edip bu yönde çözümler geliştirenler, neden diğerlerinin önüne geçmesin? Dengeli olan, doğru olan seçim, bu değil midir?