Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının ön veya arka planındaki gerçekler üzerine birçok şey yazılıp çizilse de asıl olan veya sorulması gereken soru ne olmalıdır üzerinde durmak daha doğru olmaz mı?
Kılıçdaroğlu’na gelme denildiği halde neden geldi?
Bilerek bu tezgâh ayarlandı.
Maksat CHP’lileri sokağa dökmekti.
Oy oranının yüzde 9 olduğu yere gitmesiyle neye güveniyordu?
Ne yaptı da insanları bu derece kızdırdı?
Daha birçok soru ve tespitler üzerinde durulsa da dediğimiz gibi sorulması gereken sorular bunlar mı?
Değilse doğru soruyu nasıl bulacağız, nasıl soracağız, nasıl tespit edeceğiz?
Malumunuz meclisteki vekillerin hababam sınıfını geçercesine yaptıkları kavgalara tüm memleket şahit oldu/bundan sonra da olacak gibi. Daha dikkat çekici olanı halkın, ayrıştırıcı ve ötekileştirici olan bu tutumun tarafı olmaya psikolojik bir baskıyla maruz kalmasıdır. Medya ve basın bunda önemli bir rol oynadı/oynamaya devam ediyor. Uyaran, bu pozisyonda kalan ve buna alet edilen yine halk oldu.
Hangi saik olursa olsun doğru soru nedir üzerinde durmak gerek.
Öyleyse soralım:
Siyasilerin kin ve nefret söylemleri ne zaman bu kadar ölçüsüz oldu?
Siyasetin dili neden suçlayıcı ve kırıcı bir hal aldı?
Siyasiler ayrıştırıcı dilden neden vazgeçmiyorlar?
Halka karşı sorumluluk alan anlayış ne zaman siyasete egemen olacak?
Siyasiler kucaklayıcı olmayı niçin düşünmüyorlar?
Sorular, sorular, sorular…
Ben hala doğru soruyu sormaya devam etmek gerektiğine inananlardanım.
Zira doğru soru, doğru cevabı da beraberinde getirecektir.
Hatta bu cevap siyasete olumlu yönde katkıda bulunarak geldiğimiz bu ahvalden kurtulma çözümü veya çaresi de olacaktır.
Bu derece ehemmiyeti haiz bir soru arıyoruz.
Hemen hemen her derde deva diyebileceğimiz bu soru bu derece önemlidir.
Öyleyse doğru soru ne olmalıdır?
Hep beraber şu reklamdaki gibi düşünelim. Hani “…Hala düşünüyorlar, hala düşünüyorlar…” diyordu ya!
Galiba bir süre daha düşüneceğiz doğru soruyu sormak için.