Üzerinde yazı bulunan kâğıt ve deri gibi şeylere, içme aracı olan kâseye, yeme aracı olan tepsiye “sahife” adı verilir. Yani “sahife” hem üzerinde yazı yazılan zemin hem de su içilen, yemek yenilen kaptır(Zuhruf:71).
Yazılı sahife ile su ve yemek sahifesinin aynı kökten olması fevkalade ilginçtir. Hakk Teâlâ temiz ve ikramlı bir yemeğin vasfını, “Tertemiz sahifeler” (Beyyine:3) ve “Şerefli ve yüce sayfalar”(Abese:13-14) şeklinde ilmin sahifelerine de vermiştir. Yeme-içme kabı ile yazı aracının vasıfları aynıdır.
Öyle ya sahifelerdeki bilgi kalp ve ruha, sahifelerdeki yemek de bedene besindir. İkisinin de temiz olması, lezzetli ve besleyici olması esastır. Hatta ikisinin kerim ve iyi ellerde olması şarttır. Böyle olduğu takdirde besleyici ve lezzetli olarak hem bedene hem de kalbe tatmin sağlarlar.
Eğer sahifelerdeki yazılı bilgi hakikati ve hikmeti ifade ediyor, onu emin ve temiz eller yazıyorsa o bilgi ruha ve kalbe besindir, lezzet ve mutluluktur. Nasıl ki sahifelerdeki(kaplardaki) yemek temiz ve besinli olduğunda insana güç ve enerji veriyor, hastalıklara ve mikroplara karşı onun bağışıklık sistemini güçlendiriyorsa aynı şekilde sahifelerdeki temiz ve doğru bilgi de insana ruh verir, mutluluk verir. Onu besleyerek zararlı bilgilere, vesveselere ve şüphelere karşı onun bağışıklık sistemini güçlendirir.
Sahifelerdeki yemek, temiz ve helal olmalıdır. Aksi takdirde bu yemek, bedene illettir. Onu zayıf düşürür. Aynı şekilde sahifelerdeki bilgi batıl olursa, nefse ve hevaya hizmet ediyorsa ruha ve kalbe maraz olur. Bu nedenle Allah(c.c): “O size, içinde insanı ayağa kaldıran doğru ilkelerin bulunduğu tertemiz sayfalar okur”(Beyyine:2-3) buyurur.
Ayette o sahifelerin ilkeleri “kayyim” diye vasıflandırılmıştır. Kayyim, “ayakta kaim olan, dolayısıyla ayağa kaldıran” demektir. Hakikaten bu, acayip bir meseledir. Gerçekten doğru bilginin, hikmetli bilginin ayağa kaldıran, ikame eden vasfı vardır. Ruh veren, güç veren, itibar ve izzet kazandıran özelliği vardır. Buna mukabil yanlış bilginin, batıl ve nefsani bilginin pasif kılan, ayağa düşüren, ayağa kalkmaktan aciz bırakan bir tesiri vardır.
Peygamber (SAV): “Altın ve gümüş kaplardan(sahifelerden) bir şey yemeyin ve içmeyin. Bunlar dünyada kâfirlerin, ahirette ise sizlerindir.” buyurmuştur. Önemli olan sahifelerin temiz, içlerindekinin helal ve besleyici olmasıdır. Arapçada gazeteye de “sahife” adı verilir. Çünkü gazete sayfalardan oluşuyor. Göz kamaştırıcı reklamlarla, açık saçık resimlerle dolu olan bir gazete-kitap, Peygamberin(SAV)’in hadiste buyurduğu altın kaba benzer.
Bu gazete, insanları Haktan uzaklaştırarak onlara dünyayı sevdirir, nefislerini ve şehvetlerini kötü yola sevk eder. Bunlar için sahifelerin içindeki değil, sahifelerin göz kamaştırıcı reklamları ve resimleri önemlidir. Peygamber(SAV), “Altın sahifelerde yemek yemeyin, su içmeyin” buyurmuştur. Demek ki buna benzer sahifelerden haber ve bilgi almaktan da kaçınmak gerekir. Her kim ki böyle sahifelere sahip gazetelerden, internet sitelerinden beslenirse Peygamberin(SAV)’in bu emrine uymamış olur.
Allah’ın ve Resul’ünün emri gereği Müslümanlar yemeği de bilgiyi de temiz sayfalardan, temiz ve emin ellerden almakla mükelleftir. Altın sayfalı medyada ise temizlik yoktur. Sahifeleri altındır ama necistir. Onu getiren eller de habistir. Böyleyken bunlardan beslenen Müslüman, haramı ve batılı içine almıştır.
Peygamber(SAV) altın sahifenin(tas) içinde getirilen suyu içmemiştir. Çünkü altın sahifenin içindeki suyun hayat veren, serinleten vasfı kaybolur. Bilginin aktarılmasına da suyun içilmesine de “rivayet” adı verilir. Öyle ya insan bilgiye susar. Temiz ve doğru bilgi aldığında da susuzluğu gider. O sahifedeki rivayet onu tatmin eder. Ona lezzet verir. Eğer bilgi-haber, altın sahifelerde olursa o rivayet şüphelidir, yalandır. Belki de iftiradır.
İnsan, temiz suyun ve doğru haberin rivayetiyle kanar. Tekrar yeşerir. Buna karşılık kirli suyun ve batıl haberin rivayetiyle kanmaz, kandırılır.
Doğruhaber yedinci yılına girdi. Bilgiyi ve haberi altın sahifelerde değil, temiz sahifelerde takdim etti. Doğruhaber, rivayeti ve haberi altın sahifelerde sunmaktan şiddetle kaçındı. Okurlarını helal ve doğru haberle besleyerek onlara mukavemet gücü verdi. Sahifelerini altın yapacak her türlü reklam ve haberden kaçındı. Sahifeleri altın olmadı ama haberi doğru oldu.
Susamış insanlar Doğruhaber’in rivayetiyle kandı, kandırılmadı. Onu takip edenler temiz sahifelerden doğru şekilde beslendi. Güç buldu. Ruh buldu.
Müdüründen muhasebecisine, yazarından editörüne, tasarımcısından arşivcisine, muhabirinden dağıtıcısına, çaycısından aşçısına, okurundan abonesine herkesin bu besinde, bu lezzette, bu temizlikte, bu doğrulukta payı vardır. Hepinize selam olsun…
Ömrünü İslami davaya adayan, bölgenin kanaat önderlerinden Mehmet Sudan Hocamız Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve dostlarına sabrı cemil niyaz ediyorum.