Uluslararası Doğu Türkistan STK'lar Birliği ve Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği basın toplantısına, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV), İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB), Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, Doğu Türkistan Din Alimler Birliği gibi onlarca STK'nın temsilcisi ile HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük de katıldı.
Fatih'te bulunan bir otelin konferans salonunda gerçekleştirilen basın toplantısına konuşmacı olarak Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Başkanı Abdullah Resul Demir, IHH Mütevelli Heyeti Üyesi Av. Uğur Yıldırım, Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nureddin İzbasar ve Doğu Türkistan Ulemalar Birliği Başkan Vekili Mahmud Can Damolla katıldı.
Toplantısının açılışında konuşan UMHD Başkanı Abdullah Resul Demir, Türkiye'nin birçok ilinde 1 Nisan tarihinde "Şaka Değil Soykırım" başlığı altında basın toplantıları düzenlediklerini ve düzenlenen programlarda Doğu Türkistanlı Müslümanların yaşadığı sıkıntılara değinildiğini hatırlattı.
UMHD Başkanı Abdullah Resul Demir
"Toplama kamplarına entegre olarak çalışan fabrikalarda binlerce insan köle olarak çalıştırılıyor"
Toplama kamplarında dünyanın en yaygın hak ihlallerinin yapıldığını vurgulayan Demir, söz konusu kamplarda öldürme, işkence, tecavüz, beyin yıkama ve tıbbı biyolojik deneylerin yapıldığını, toplama kamplarına entegre olarak inşa edilen fabrikalarda ise binlerce insanın köle olarak çalıştırıldığını ifade etti.
Toplantıda konuşan Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nureddin İzbasar, Çin'in 2 Nisan tarihinde yayınladığı "Gölgedeki Savaş" (The War in The Shadows) isimli belgeselde Doğu Türkistanlıların yalancı konuma düşürüldüğünü ve bu sebeple "Yalanın Gölgesinde Soykırım" başlıklı basın açıklaması düzenlediklerini söyledi.
Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nureddin İzbasar
"Çin, çeşitli bahanelerle şimdiye kadar milyonlarca Doğu Türkistanlıyı katletti"
Uygurların dünyaya terörist olarak gösterilmeye çalışıldığını hatırlatan İzbasar, "Çin, terörün kurbanlarının olduğunu söylüyor. Biz de soykırımın kurbanlarının olduğunu söylüyoruz. Çin, birkaç şiddet olayında ölenlerin fotoğraflarını göstererek Doğu Türkistan'da çok sayıda Çinlinin öldüğünü söylüyor. Oysa 1949'da Doğu Türkistan işgal edildiğinde çok sayıda insan öldürüldü. Kültür Devriminde, Barın Katliamında, Gulca Katliamında ve nükleer denemelerle ve toplama kamplarında şimdiye kadar milyonlarca insan öldürüldü. 1966-1977 yılları arasında 10 yıllık Kültür Devrimi adı altında Doğu Türkistan'da akla gelmez bir işkence ve katliam gerçekleştirildi. Sadece Bay nahiyesinde 20 binden fazla insan Çinin kasıtlı olarak aç bırakmalarından dolayı öldüler. Yine 5 Nisan 1990'da Çinin askeri birimleri Barın'da yüzlerce insan katledildi. Gulca'da da 5 Temmuz Urumçi Katliamında da aynı şeyler yaşandı." dedi.
"Soykırımın oluşması için bir ırkın tamamen öldürülmesi gerekmiyor"
Soykırım suçunun insan hakları içerisinde en ağır olanların başında geldiğini söyleyen İHH Mütevelli Heyeti Üyesi Av. Uğur Yıldırım, "Soykırım, ırka, dine, siyasi görüşe veya etnik kökene bağlı özelliklere dayalı bir gurubun bilerek ve isteyerek düzenli bir biçimde ortadan kaldırılmasıdır. Modern çağda eskiden olduğu gibi bir ırkın tamamen ortadan kaldırılmasının yerine kültürel anlamda bir ırkı var eden tüm unsurların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışma yapılıyor. Soykırımın oluşması için bir ırkın tamamen öldürülmesi gerekmiyor. Zaten Doğu Türkistan'ı Doğu Türkistan yapan kültürel değerlerden, inancından, milli değerlerinden ayırıp asimile ettiğinizde zaten soykırım suçu işlemiş oluyorsunuz." diye konuştu.
IHH Mütevelli Heyeti Üyesi Av. Uğur yıldırım
Yıldırım, "Doğu Türkistan kanaat önderlerinin, dini liderlerinin veya toplumda öne çıkan insanlarının da hapsedilmesi, işkenceye uğraması topluma yönelik olarak kabul ediliyor. Çünkü onlar toplumu temsil ettikleri için buna maruz kalıyorlar. Bu da soykırım suçunun bir unsuru oluyor." şeklinde konuştu.
"Soykırım suçunun cezalandırılması yerel mahkemelere bırakılamaz"
Evrensel yargılama ilkesinin çıkış nedeninin soykırım ve işkence gibi insanlığa karşı işlenen suçlar olduğunu belirten Yıldırım, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Soykırım suçu işleyenlerin devlet olması ön görülüyor. Yani soykırım suçunu devlet işlemediği zaman bu suçun maddi ve manevi unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmaya başlanır. Devlet olmadıktan sonra toplu bir asimilasyon nasıl gerçekleştirilebilir? Sorusu akla gelir. Soykırımı devlet işler. Suçun yargılaması yerel mahkemelere bırakıldığında zaten suçu işleyen devletin kendi içerisinde yargılama yapması anlamsız olur. Suçu işleyen devletin bundan dolayı yargılanabileceği bir uluslararası mekanizmaya üye olmasını düşünmek anlamsız kalıyor. Burada evrensel hukuk kuralları dediğimiz yaşam hakkı, işkenceye uğramama hakkı ve soykırım gibi suçlara tüm dünyanın karşı gelmesine dair bir hukuki anlayış var. Bu anlayış, 'nerede olursa olsun, kim tarafından yapılırsa yapılsın işlene suç benim için tehdit oluşturur ve ben bunun yargılamasını yapabilirim' der."