Doğu- Batı kavramlarının sadece coğrafi yönleri belirten kelimeler olmadığını, aynı zamanda tarihî, sosyolojik, siyasi, kültürel ve ekonomik anlamlar taşıdığını hepimiz biliriz.
Belki tarih boyunca yeryüzünün en belirgin çizgilerinden birisi Doğu-Batı çizgisi olagelmiştir. Fakat bu çizgi nereden başlar nerede biter, nereden itibaren batıdır, nereden itibaren doğudur belki bu konuda biraz ittifak olmayabilir.
Sosyolojik açıdan Doğu-Batı kadar belirgin olan bir başka çizgi daha vardır; Siyah-Beyaz.
Her ne kadar coğrafyada siyah-beyaz, güney-kuzey yönlerine uygun düşse de, çoğu zaman bunlar da doğu-batı anlamda kullanılır, siyah doğudur, beyaz batıdır.
Teknolojik ilerlemeyi hangi tarihten başlatırsanız o tarihten itibaren Batı hep emperyalizmi temsil etmiştir. Kendisinin dışındaki dünyayı sömürülmesi gereken bir malzeme ve meta olarak görmüş, istikbarın temsilcisi olarak kendisini dünyanın merkezine koymuştur.
Bütün bunlarla beraber her doğunun içinde yine aynı şekilde doğular batılar var, her batının içinde de batılar doğular vardır.
Diyarbakır'dan sonra geçtiğimiz pazar günü İstanbul Yenikapı'da yapılan Eşsiz Önder Hz. Muhammed (SAV) Kutlu Doğum etkinliği tam anlamıyla muhteşemdi.
Zaten Yenikapı'da bir etkinlik yapabilmenin kendisi başlı başına bir olaydır. Orada ancak bütün imkânlarını ve gücünü kullanarak iktidar partisi etkinlik yapabilmiştir.
Sevdalarından başka hiçbir sermayeleri olmayan Peygamber Sevdalıları'nın saatlerce süren ve bitişinden sonra bile insanların bir türlü ayrılmak istemediği bu muhteşem organizasyon bir iki istisna dışında özellikle yazılı medya tarafından hiç görülmedi.
Biz zaten batı diye tanımladığımız medyanın görmesini beklemiyorduk. Çünkü batı bizim ancak günahlarımızı görür, günah işlersek ancak o zaman haber niteliği taşırız onlar için.
Kurulurken, yayın hayatına başlarken “Müslümanların sesi olma” vaadiyle, onların kuruş kuruş birikimleriyle kurulan, doğunun sesi, mazlumların sesi, sesi kısılmışların sesi olma vaadiyle kurulan bu kardeşlerimiz bizi hiçbir zaman görmediler.
Çünkü doğu da kendi içerisinde ikiye ayrılmıştı, bu kardeşlerimiz doğunun batısıydı, biz ise doğunun doğusuyduk.
Doğu-Batı ayrımının dışında artık yeryüzü sadece siyah-beyaz diye de ikiye ayrılmıyor. Siyahlar da kendi aralarında siyahlar ve en siyahlar diye ikiye ayrılmışlardır.
Bugün Amerika'da olduğu gibi siyahların bir bölümü belirli yerlere gelmişler ve bir takım nimetlerden yararlanıyorlar, nemalanıyorlar. Nerdeyse beyazlar sınıfına geçecek gibiler, başkan olmuşlar, vali olmuşlar, belediye başkanı olmuşlar, emniyet müdürü olmuşlar, birçok köşe başlarını tutmuşlar.
Fakat görevleri, dün içinden çıktıkları siyahları terbiye etmek, hizaya getirmek, haddini bildirmek, kısacası onları adam(!) etmektir. Şu anda orta yerde bir Siyahlar ve bir de En Siyahlar var.
Yaşadığımız ülke de bir bütün olarak yeryüzünün doğusunda, ezilenlerin, sömürülenlerin kısmında yer almıştır. Fakat kendi içerisinde bu ülkenin de ayrıca doğusu ve batısı olmuştur, bizler bu doğu ülkesinin de doğusunda yer almışız.
Sonra bu doğunun doğusundaki yıllar yılı ezilen, susturulan Müslümanların bir kısmı zamanla bir yerlere gelmişler, Amerika'dakine benzer makamlar mevkiler elde etmişler, metalanmışlar, kendilerinin doğusunda kalanları ısrarla görmemezlikten geliyorlar.
Yani bizler şimdi yeryüzünün doğu bloğunda yer alan, kendi içinde de doğu-batı diye ikiye ayrılan doğusunun doğusundakileriz.
Fakat unutmayınız; güneş ve ay doğudan doğar, ışık doğudan gelir, irfan doğudan gelir.
Yeryüzünün rüzgâr haritası genellikle doğudan batıya doğrudur. Yeryüzünün büyük nehirleri genellikle doğudan batıya, güneyden kuzeye akar.
Ve bir gün batıya ulaşır, batıyı içine alır, baştan sona batıyı bürüyüverir.