Allah’ın adıyla
Batılılar ve kurtuluşu Batı’ya yönelmekte bulanlar “hasta adam” olan Osmanlı’nın fişini çektikten ve alan hâkimiyetini tam sağladıktan sonra toplumda İslam adına ne varsa onu ötelemeye ve hedef tahtasına oturtmaya başladılar.
Dini duyguları güçlü ve İslami bir geleneğe sahip kahir ekseriyeti karşılarına alma cesaretini gösteremediklerinden tabi ki hemen bunu yapmamışlardır. Deyim yerindeyse konjonktüre göre davranmışlar, nabza göre şerbet vermişlerdir.
Öyle ki konjonktür, “anayasa Kur’an-ı Kerim’dir” demeyi gerektirmişse denmiştir. 7 Şubat 1923’te Mustafa Kemal, Zağnospaşa Camii’nde hutbede “Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür.” ifadesiyle başlayan “Kanun-u Esâsî, cümlemizce malûmdur ki, Kur’anı azümişşan’daki nusustur.” demiştir.
Ya sonra?
Sonrası malumunuzdur. Hilafet kaldırılmış, dine savaş açılmış, harf inkılabı yapılmış, miladi takvime geçilmiş. Tekke, zaviye ve türbelerin kaldırılmasıyla birçoğu yağmalanıp yakılmıştır. Camiler kapatılmış, bazıları ahıra bazıları bara bazıları da askeri kışlaya çevrilmiştir. Kur’an-ı Kerim eğitimi yasaklanmış. Yıllarca süren tek parti –CHP- cumhuriyetiyle başını alıp gitmiş; yok saymalar, baskılar, yıldırmalar, sürgünler, idamlar, katliamlar... Yine Şeyh Said, Seyid Rıza ve arkadaşlarının, İskilipli Atıf ve Şalcı Bacı gibi onlarca ender şahsiyetin kıytırık nedenlerle idamları; Seyithan ailesi ve Hanili Salih Bey gibilerin katledilmeleri.. Takrir-i Sükun, istiklal mahkemeleri, Ağrı, Zilan ve Dersim katliamları... Sonra da darbeler ve postmodern darbeler...
Nerden nereye değil mi? Bunlar tekçi kafanın, muhaliflerini şiddetle bastırmanın, sindirmenin, hizaya getirmenin, yok etmenin acı pratikleridir. Bunlar Batı kapısında dilenenlerin, kurtuluşu Batı’nın köhne zihniyetinde görenlerin dinle/dindarla/farklılıklarla mücadelesinin tarihidir. Bunlar çıplaklığı ve dinden uzaklaşmayı medeniyet ve ilerleme, tesettür ve dindarlığı gericilik/yobazlık görenlerin bu topraklara armağanı(!)dır.
Doksan yıldır, bir plan ve proje dâhilinde bunlar gerçekleştirildi. Dön dolaş, öyle veya böyle doksan yıllık ezberi bozacak gelişmeler oldu. Birkaç yıl önce CHP çarşaf çarşaf “çarşaf açılımı” yaptı; çarşaflı üyelere rozet taktı. Çok kısa bir süre önce CHP genel merkezinde mescit açıldı ve CHP’lilerden bir grup toplu umre ziyareti yapacağını duyurdu.
Samimiyet varsa da iyi, yoksa da bu milletin diniyle barışmadan en azından barışık gibi görünmeden bazı şeylerin olmayacağını bazıları görmüş, darısı Tekçi Kürtlerin başına.
Taşım PKK/HDP’YE. Çarşaf, iffet, hayâ, namus ve aile düşmanlığında ilk sırayı kimseye kaptırmazken LGBT LGBT diye inleyenlere. Düşünüp ders almak gerekir. Tekçi, tahammülsüz, din, cami, iffet ve çarşaf düşmanlığı CHP’ye ne kazandırdı ki size faydası olsun. Emin olun, fayda görselerdi ilk sırayı size kaptırmazlardı. Çarşafı giymeyebilirseniz, benimsemeyebilirsiniz; fakat milletin –kırmızıçizgi- mesabesindeki dini bir değerine hakaret etmek, onu alaya almak, ona savaş açmak ne hukuki, ne insani, ne vicdani ne de akıl kârıdır. Din, iffet, çarşaf, cami ve dindarlar yok saymayla, ötelemeyle, şiddetle, hakaretle, baskıyla, yasaklarla yok edilebilseydi; zaten bugün olmazlardı. Madem öyle veya şöyle dön dolaş; siyaset gereği bile olsa CHP’nin geldiği noktaya gelecekseniz. Aynen kutlu doğum tertip etmeye çalıştığınız gibi...
Evet, doksan yıl öncesinde olmak size de bu millete de bir şey kazandırmaz. Kim mi kazanır?
Kazanan şeytan ve avenesi olacaktır. Çünkü insi ve cinni şeytanların gayesi insanları Allah’tan, Allah’ın yolundan, Allah’ın emirlerinden uzaklaştırmaktır. Bilerek şeytanın işine soyunanlara diyecek sözümüz yoktur, tercih meselesidir. Cennet de cehennem de geniştir. Fakat bu iş –haşa- Allah’a cephe açmaktır. Allah’la savaşanların sonu ise mutlak bir mağlubiyet ve hüsrandır.
Çare: düşünmek, okumak, araştırmak, ders almaktır. Fayda vermeyen pişmanlıkla karşılaşmadan, ölüm kapıya dayanmadan kişinin kendisini, durduğu yeri, eylemlerini gözden geçirmesi gerekir.
Öyle olmazsa ne olur, belki başta Mustafa Kemal gibi siyaseten “anayasa Kur’an’dır” mesabesinde “Demokratik İslam”, Kutlu Doğum gibi konjonktür gereği göz boyamaların devamı gelebilir. Sonra hâkimiyet tam ele geçtiğinde CHP ve zihniyetindekilerin doksan yıldır yaptıkları yapılır; sonra koltuk elden gidince de onu tekrar kazanmak için yine ekranlık, manşetlik açılımlara dönülür. Samimiyet yoksa ölümden sonrasını siz düşünün. Biz ise Müslüman bir kadının tesettürüne el uzatılmış diye Yahudilere savaş açan ve savaş neticesinde Beni Kaynuka Yahudilerini Medine’den süren bir peygamberin ümmetiyiz. Müslüman bir kadının tesettürüne el uzattıkları için işgal güçlerine ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam da Fransızların Maraş’tan atılmasının yolunu açarak bu hassasiyetin diri olduğunu gösteren taze pratiklerdendir.
Dünyevi, uhrevi faydası olmayan kuru/ilkesiz/ölçüsüz/tahammülsüz/tekçi/dayatmacı/hakaretvari muhalefet anlayışın zincirlerinden kurtulmak er kişinin kârıdır. Denenmişi denemek akıl kârı değildir. İnsan ne yaparsa onu göreceğini(Necm-39) hem ne zerre kadar iyiliğin ne zerre kadar kötülüğün gözden ırak tutulmayacağı (Zilzal-7) günün yakın olduğunu dikkatlere sunmakta yarar görüyorum, Allah’a emanetsiniz.