Doksanlı yıllardan sarkan kirli anekdotlar

Mehmet İkbal ATAK

Bilindiği üzere 1998 yılında Batman'da evinden işine giderken JİTEM süsü verilmiş “Paralel Polis” tarafından kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Cevzet SOYSAL ile ilgili gelişmeler, gündemdeki sıcaklığını koruyor.

Sabri UZUN'un “İN” kitabında bu konuya yer verilip faillerin ismen zikredilmesi ve ardından bazı gazetelerin itirafta bulunan aynı polisle görüşerek olayı haberleştirmesi, bu karanlık olayın artık aydınlatılarak hem faillerin, hem de faillerin sadece bir parçası olduğu devasa kirli yapılanmanın açığa çıkarılması zorunluluğu kendini dayatmış durumdadır.

Açıkçası söylemek gerekirse bugüne kadar hep dillendirilen, ancak bir türlü faal Paralel kirli yapılanmanın pençesinden kurtarılamayan HİZBULLAH ARŞİVİ, Cevzet SOYSAL ve benzeri binlerce karanlık eyleme ışık tutmasına rağmen bugüne kadar kamuoyuyla paylaşılmamış olmasının sebebi de bu vesileyle bir kez daha gözler önüne serilmiş bulunuyor.

“İN'den” anlaşıldığı kadarıyla o dönemde bu tür karanlık yapıların birçoğu, kendilerine JİTEM süsü verilmiş “Paralel polis” tarafından yürütülmüş. Kaldı ki bugün için Cevzet SOYSAL üzerinden bu karanlık odak üzerine projektör tutulmuş olması sevindirici bir gelişme olsa da, unutmayalım ki Cevzet SOYSAL olayı binlerce karanlık olaydan sadece bir tanesidir. Aydınlanmayı bekleyen daha binlerce olay bulunmaktadır. Umarız ki bu bir başlangıç olur ve yıllar geçse de karanlık odakların tetikçi çehreleri ortaya çıkarılarak gereken cezalara çarptırılır.

Bugün için konjonktür buna uygundur. İstenirse o dönemin tüm karanlık aktörleri rahatlıkla bulunabilir. Yeter ki bunu ortaya çıkaracak irade, “Adalet” söylemlerinin arkasında durabilsin. Aslında “Ergenekon sürecinde” insanlar epeyce umutlanmışlardı. Ancak “görünmez bir el”, bir yandan tüm kirli faaliyetleri Ergenekon'a mal ederken diğer yandan hiçbir şekilde bu olayları aydınlatacak bir girişimde bulunmamış olması, umutları törpülediği gibi, kuşkuların da daha fazla artmasına sebebiyet vermişti. Sabri UZUN'un “İN” kitabında Cevzet SOYSAL üzerinden deşifre ettiği “Paralel illegalite” gerçeği, belki de insanların Ergenekon sürecinde alevlenen umutlarının neden hayal kırıklığıyla neticelendiğini de göstermiştir. Dolayısıyla bugün için top artık siyasi iradeyi temsilen hükümettedir.

Cevzet SOYSAL olayının binlerce karanlık olaydan sadece bir tanesi olduğunu vurguladık. Burada tıpkı bu hadise gibi aynı dönemlerde yaşanan başka hadiseleri de kısa anekdotlar şeklinde zikrederek ilgili sorumluların dikkatine sunmak istiyoruz.
-I-
Sorgu kasedi D.Bakır DGM heyetince çözümlenerek yazıya dökülen ve ilgili soruşturma dosyasına konulan Murat KURTBOĞAN hadisesi vardır ki, o dönemde yine Batman'da komiser ALİ DOĞAN adlı ekip başının cinayetlere kadar varan kirli faaliyetlerini bir kez daha ilgilenenlerin dikkatine sunmuş olalım.

Murat KURTBOĞAN, kısaca şu itiraflarda bulunuyor:

- Ekim 1992 ve 1998 yılları arasında Batman polisi ile çalıştım.

- Karıştığım bir olaydan dolayı gözaltına alındım. Uygulanan baskılara dayanamayarak polisle birlikte çalışmayı kabul ettim. Yardımlarım sonucunda polislerin sempatisini kazandım.

- Gözaltında iken sorguya tabi tutulan ...... adlı PKK'lının kız kardeşine tecavüz etmeye zorlandım ve yaptım. Aynı durumu bir kez daha tekrarladım. Bir polis de aynı şekilde bu bayana tecavüz etti.

- Cezaevine konuldum. Burada cezaevi idaresi vasıtasıyla benimle temasa geçtiler.

- Temasın daha sağlıklı olması için hastaneye sevkim çıkarıldı. Hastaneye gidince askerler beni polise teslim ederek Batman Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Burada Hizbullah ile bağlantılı olduklarını düşündüğüm 35 kişinin ismini verdim. Tekrar hastaneye oradan da cezaevine götürüldüm.

- Beni ziyarete gelen Komiser Ali DOĞAN'ın isteğiyle tekrar hastaneye sevkimi çıkardım. Hastaneden alınarak gözaltı merkezine götürüldüm. Orada Kasım ÖZEN Hizbullah'tan gözaltına alınmış, kendisine işkence ediliyordu. Ben de işkenceye katıldım. En son yere yığılınca yaralı eline bastım ve dikişleri patladı. Hastaneye kaldırdılar. Sonra Komiser Ali DOĞAN, hastanede suçunu itiraf etti diye tutanak tuttu ve mahkemede de yalancı şahitlik yaparak Kasım ÖZEN'in ceza almasını sağladı.

- Batman cezaevindeki bu görüşme trafiğinin açığa çıkma ihtimali üzerine benimle daha rahat görüşebilmeleri için Bitlis Cezaevine nakledildim. Komiser Ali DOĞAN, Bitlis'te artık Polis Hakan'ın ilgileneceğini söyleyerek aradan çekildi.

- Polis Hakan'ın isteği üzerine Hizbullah'ın zayıflatılması için Bitlis ve Tatvan'da yeni bir cephe açılırsa PKK'nin de saldırıya geçeceğini, devletin de bastırmasıyla Hizbullah'ın ciddi darbeler yiyeceğini belirttim.

- Yine Polis Hakan'ın danışmasıyla en iyi hedefin Tatvan Ulu Cami imamı Gıyasettin Barlak olduğunu söyledim.

- Bitlis cezaevinde iken 15 Şubat 1994  tarihinde polis Hakan, yanında PKK itirafçısı Nurettin isimli bir şahısla beraber geldi. 23 Şubat 1994'te yine polis memuru geldi, yanında Bitlis'li bir bayan vardı. Onunla beraber olabileceğimi söyledi. Cezaevinde kadınlar koğuşunda bu bayanla beraber oldum. Polis Hakan, ‘seni eğlenceye götüreceğiz' dedi. Saat 16:30 civarı, yanında Nurettin ve polis Ahmet de vardı. Cezaevinden ayrıldık. Nasıl bir eğlence olacak bu diye sordum. Daha sonra Molla Gıyasettin'e yönelik olarak benim konuşmalarım çerçevesinde eylem düşünüldüğünü anladım. Tatvan'a varınca bana ve Nurettin'e bu polis memuru birer tane 9 mm Astra tabanca verdi. Eylemin nasıl yapılacağı konusunda ayrıntılı bilgi verildi. Nurettin ile eylem konusunda konuştuk. Molla Gıyasettin'in bulunduğu sokağa gittik. Molla Gıyasettin'in karşıdan geldiğini gördüm. 5–6 metre arkasında Nurettin vardı. Silahını çıkartmıştı, ben de bu sırada silahımı çıkardım. İki kez Molla Gıyasettin'e ateş ettim, sendeledi. Bu sırada Nurettin de en az üç dört kez ateş etti. Sokakta bazı kapılar açıldı. Sesler geldi. Ancak bizi kimse fark etmedi. Sonra Bitlis'e geri dönerek cezaevine teslim edildim.

-1995 yılında cezaevinden çıkarak Mersin'e yerleştim. Burada benimle irtibata geçen Polis İzzet'in direktifleriyle PKK'li olduğu söylenen biri erkek biri bayan olmak üzere iki kişiyi öldürmek üzere Halkkent civarına polis aracıyla gittik. Ertuğrul ile beraber o iki kişiyi öldürdük.

-II-
Memuriyete yeni başlayan M.N. adlı kişi, pasaport almak için Batman Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şubesine gidip başvuru yapıyor. Orada karşılaştığı olayları kendi ifadesiyle şöyle anlatıyor : “Ben pasaport şubesine gittiğimde başvurumu yaptım. Bir müddet beni beklettiler. Daha sonra iki sivil polis gelip benimle biraz konuşacaklarını söyleyip başka bir odaya götürdüler. Benimle konuşurlarken meşrubat diye bir içecek getirdiler. Ben içmem dedimse de bizim ikramımızı nasıl reddedersin diye beni çaresiz bıraktılar. Yeni göreve başladığım için şüphe çekmesin diye fazla karşı çıkmadım. O içeceği içtikten sonra sarhoş olup kendimi kaybettim. Ayıldığımda bir odada çırılçıplak vaziyette bir kadınla beraber olduğumu fark ettim. Sonra bana o kadınla beraber olduğum manzaraları kameradan seyrettirerek işbirliği teklifinde bulundular. Kabul etmediğim takdirde hem bu görüntüleri dağıtacaklarını hem de yeni başladığım memuriyetimin elimden gideceğini söylediler. Ben de kabul ettim.”

İşin garip tarafı bu dönemde mesulü bulunduğu kurumda bu tür iğrençliklerin yapılmasına ön ayak olan dönemin Batman Emniyet Müdürü'nün(Öztürk ŞİMŞEK), Hizbullah'la ilgili araştırma yapan TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na açıklamalarda bulunurken “Ne yazık ki Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler'' demiş olmasıdır.

-III-
Daha önce PKK'nın dağ kadrosunda faaliyet yürüten bir PKK'lı, çatışmaların devam ettiği dönemde PKK'dan kaçıp Hizbullah'a sığınmaya karar veriyor. Batman'a gelip bir evde saklanıyor ve hanımı vasıtasıyla Hizbullah'a haber göndermeyi planlıyor. İslami eğilimleri ağır basan hanımı, Ali Haydar Kaya'yı okul yıllarından tanıdığı için kocasının mesajını iletmesi için kendisine veriyor. Ali Haydar Kaya da bunu bağlı bulunduğu JİTEM elemanları veya kendilerine JİTEM süsü veren polislere iletiyor. Ardından Ali Haydar Kaya, ve kendilerine Hizbullah mensubu süsü veren Emniyet mensubu elemanlarla birlikte kadının kocasının Batman'da saklandığı eve baskın yapıp adamı öldürüyorlar. Daha sonra Emniyetçi ekip, yine kendilerine Hizbullah süsü vermek suretiyle  o kadını evinden alıp, başka bir eve götürüyorlar ve orada kadına defalarca tecavüz ediyorlar. Bunu da sanki Hizbullah elemanları kadını kaçırmış ve bu işi onlar yapıyor görüntüsü vermeye çalışıyorlar. Kadını bıraktıktan bir müddet sonra Emniyet'ten başka bir ekip kadına uğruyor ve “Hizbullah'a güvenip müracaat ettiniz, başınıza neler getirdiğini ve size nasıl ihanet ettiğini gördünüz. Eğer devlete güvenseydiniz, devlet size şefkatle yaklaşıp, bağrına basacaktı” deyip, işledikleri cinayetlerinin yanı sıra yaptıkları pisliklerini Hizbullah'a yüklüyorlar. Bu olaydan sonra kadında Hizbullah'a karşı düşmanlık duygusunu meydana getiriyorlar. Ardından da bu kadının düşmanlık duygularından yararlanarak, onu hem muhbir yapıyorlar ve hem de fuhuş işlerinde kullanmaya başlıyorlar.

-IV-
….'da Hizbullah sempatizanı veya üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan bir gence, gözaltında bizzat polis tarafından tecavüz edilerek fotoğrafları çekilmiştir. Muhbirliği kabul etmesi için çekilen fotoğraflar şantaj aracı olarak kullanılır. İşbirliği yapmadığı takdirde bu fotoğrafları mahallesinde ve gittiği cami çevresinde dağıtılacağı şeklinde genç tehdit edilir. Ancak genç, sunulan muhbirlik teklifini kabul etmediği için bu fotoğraflar mahallesinde dağıtılmıştır.

-V-
Silvan'da, İslami eğilimleri ağır basan bir kız, evlendikten sonra geçimsizlik sonucu kocasından ayrılıp evinde tek başına yaşantısını sürdürmeye başlıyor. Sırf İslami bir yaşantıya sahip olduğu ve aynı zamanda evinde yalnız (dul) olduğu için, hem polis hem de JİTEM ile birlikte hareket eden Ali Haydar Kaya bunu bağlı bulunduğu kolluk birimine iletip kadını ağlarına düşürme isteğinde bulunuyor. Durumu değerlendiren ve uygun bulan ilgili ekip, bir gece bu kadının evine baskın yapıp onu karakola götürüyorlar. İçlerinde Ali Haydar Kaya'nın da bulunduğu resmi görevliler, defalarca bu kadına tecavüzde bulunuyorlar ve Hizbullah aleyhinde kendileriyle beraber çalışması için kayda geçirdikleri çirkin görüntüleri şantaj olarak kullanıyorlar. Olayın şokundan kurtulamayan kadın ise, ağır psikolojik bunalımlar geçiriyor ve en sonunda akli dengesini kaybediyor.

-VI-
Yerine göre polis veya JİTEM ile çalışan Ali Haydar Kaya ve ekibi, bağlı bulundukları birimden aldıkları talimat üzere İran'dan gelerek Türkiye üzerinden Suriye'ye giden ve İranlı yolcuları taşıyan bir İran otobüsünü Malabadi ile Silvan arasında durduruyorlar. Kendilerini “Hizbullah militanı” diye tanıtarak yolcuların bütün değerli eşyalarını alıyorlar.

Ali Haydar Kaya, kendisinin içinde bulunmadığı benzer bir olaya daha ifadesinde yer veriyor. Bu olay ise şöyle; JİTEM elemanları, Suriye'ye giden bir İran otobüsünü, Silvan-Diyarbakır arasında durduruyorlar. Yolcuların bütün değerli eşyalarına el koyuyorlar. Kendilerini Hizbullah militanı olarak tanıttıktan sonra otobüsü ateşe verip oradan uzaklaşıyorlar.

-VII-
Ali Haydar Kaya'nın da içinde bulunduğu resmi birimler, yaptıkları bir yol kontrolünde, Elazığlı olup Fırat Üniversitesinde okuyan bir genci şüphelidir diye yolculuk yaptığı otobüsten indiriyorlar. Askeri karakola götürülüp iki gün boyunca işkence yapıyorlar ancak herhangi yasadışı bir durumunu tespit etmiyorlar. Fakat bu işkencelere dayanamayan genç ellerinde ölüyor. Ancak gözü dönmüş caniler, bu gencin ölüsünü bile rahat bırakmayıp fitnelerine malzeme yapıyorlar. PKK-Hizbullah çatışmasını alevlendirmek için bu cesedi aynı günün akşamında bir battaniyeye sarıp Silvan yakınlarındaki bir tepeye bırakıyorlar. Gece vakti, PKK baskın yapmış gibi o tepeden şehre doğru ateş ediyorlar. Bu arada, bir yandan ölen gencin cesedine roketatarla ateş edip iyice tahrip ediyorlar ve tabi işkence izlerini de kaybetmeye çalışıyorlar. Öte yandan Silvan itfaiyesinde bekçilik yapan Hizbullah sempatizanı bir şahsı vurarak şehit ediyorlar. Bu olaya PKK'nın şehir baskını süsü vererek bir taşla iki kuş vuruyorlar. Ellerindeki cesedi, PKK'nın şehir baskınında polisle çatışıp öldürülen PKK'li diye gösterirken, Hizbullah sempatizanı bekçiyi de PKK kurşunlarıyla vuruldu diye gösteriyorlar.

-VIII-
Polis marifetiyle Nusaybin'de organize edilen bir çete üzerinden sürdürülen kirli kumpasların önemli bir ayağı da imamları hedef alıyordu. Çete içerisinde yer alan bir kişinin şu anlattıkları kumpasın rezalet boyutunu gözler önüne seriyor:

“M. adlı genç resmi imam, çoğunlukla kendi yaşıtları olan ve tanıdığı genç imamlarla ilgileniyordu. Onun Mel. B. adında bir arkadaşı daha vardı. Bu da kendini melle olarak gösteriyordu. B.'nin yanında bir kadın vardı etrafına karısı olarak tanıtıyordu. Halbuki karısı olmadığı gibi onunla çalışan bir polis muhbiri ve aynı zamanda fahişe idi. Bu ikisi bölgede tanıdıkları molla arkadaşlarını Van'da bir otele davet ediyorlar.

Yanlarındaki kadın da yanına birkaç fahişe daha alarak melle(!)lerin olduğu otele gidiyorlar. Bu fahişeleri melle(!)lerin başına musallat ederken aynı anda polisin de otele baskın yapmasını sağlıyor. Fahişelerin imamlara musallat olduğu bir anda gerçekleştirilen danışıklı polis baskını ile imamlar polisin kirli faaliyetleri içerisinde yer almaya ya da baskın görüntülerinin servis edilmesi ile tehdit edilerek şantaja maruz bırakılıyorlar.

***

Nerede bir pislik cereyan etmişse, bu, genelde Emniyet içerisinde kümelenmiş çeteci yapılanmalar eliyle yürütülmüştür. Özellikle Emniyet'e vurgu yapmamızın sebebi, Ergenekon sürecinde asker içerisindeki yapı büyük oranda pasifize edilmesine karşın Emniyet içerisindeki yapıya dokunulmadı, dokunulmaktan özenle kaçınıldı. Bu da ister istemez bugün için ortaya çıkan pislikleriyle Ergenekonu bile geride bırakan “Paralel Çeteyi” pisliklerin tam odağına yerleştirmeye sebep oluyor.

Ergenekonu tasfiye aracı olarak kullanılan Paralel çetenin neden o dönemde Emniyet içerisindeki kirli yapıya dokunmadığı hususu üzerindeki sis perdesi bu vesileyle aralanmış görünüyor. Meğer Ergenekon karşısında “Temiz Eller” rolünü oynayan Paralel Çete, söz konusu yuvalandıkları Emniyet teşkilatı olunca “Kirlenmek Güzeldir” ilkesiyle hareket ediyormuş.

Hanefi AVCI, “Haliç'te Yaşayan Simonlar” derken bir zamanların kokuşmuş Haliç'ine odaklanmamız meğer hataymış. Emniyet Müdürlükleri, özellikle Batman, D.Bakır, Mardin vs gibi yerlerdeki Müdürlükler aslında kokuşmuş birer Haliç nispetindeymiş. “Simonların” buraları mesken tutması meğer 1990'lı yıllardan bugünlere kadar sarkan pis kokusundan dolayıymış. Ama nereye kadar?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.