Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı halkları cepheden cepheye koşarak, küffara karşı siperlerde can verdiler. Ancak zeval vakti gelmiş olan İmparatorluk çöktü.
İngilizler, oyun kurucu olarak Yunanlıları coğrafyamıza salınca, yine Osmanlı bakiyesi halklar; “Din, iman, millet, namus ve vatan” diyerek, tekrar cephelerde can verdiler.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, ecdadın vatanı sadece Misak-ı Milli sınırları değildi. Yine onlar millet dediklerinde sadece Türkleri kast etmiyorlardı. Onların vatan dediği bütün İslam coğrafyası, millet dedikleri de İslam milleti idi.
Dedik ya bazı şeylerin zeval vakti geliyor diye. Anadolu insanının İngilizlere karşı savaşıp, sonrasında onların rejimi ile idare edilmeleri; Fransızlara direnip, onlardan kes-kopyala-yapıştır mantığı ile laisizmi ithal etmeleri, zeval değil de nedir?
Tabi Anadolu halkları; “Biz bu tür bir ekin ekmemiştik ki mahsul böyle olsun” diyerek kımıldayıverdiler ama İstiklal Mahkemelerinin idam fermanları ile susturuldular.
Kürtler daha bir tertipli olarak fiili durumu kabullenmeyeceklerini gösterdiler. Ama karşılığı Diyarbekir’de sallandırılan 47 can ve sonrasında toplu öldürmelere varan uygulamalar oldu.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve bilumum küffara mukabil savaşın neticesi alınan şanlı, gazi ve kahraman unvanlarının karşılığı bu olmamalıydı diyerek hayıflanan Kürtler içine kapandı.
Aynı şekilde hayal kırıklığı yaşayan Türkler de sindi. Herkes Takri-î Sükûn gereği susuyordu. Bir ara konuşacak gibi oldular ama başbakan ve bakanlarını darağaçlarında görünce yine sustular.
Oyun kurucular yapılanları yetersiz görüyor, Anadolu halklarının gönüllerinin laikliğe ısındırılması ve böylece sosyal doku değişikliğinin sağlanması açısından, gerekenlerin yapılmasını istiyorlardı.
Oysa halk kırgın ve suskundu. Kürtler o zaman askerlere “Romî” diyorlardı. Halkın Romî’lerle ilgili anlatımları hafızalarda hala canlıdır. Hafıza tazelemek isteyenler, hâlihazırda Şırnak’ın İdil İlçesinin Alakamış Köyü’nün yakılması olayını okusunlar. 18 Nisan 1926`da meydana gelen Alakamış Köyü olaylarında, Romi’ler 1224 kişiyi katlettiler.
Üst akıl, laikliğin halka inmesi ve seküler bir hayatın benimsenmesi hususunun geciktiği kanaatindeydiler. Bunun için sosyalizm/komünizm bir alternatif olarak Anadolu coğrafyasına serpiştirildi.
Özellikle de Kürtler arasında milliyetçilikle karışık bir sosyalizm sosu sunuldu. Çeşitli evrelerden geçerek PKK olarak filizlenen bu yapı, hâlihazırda HDP adı altında, dedelerinin katillerine güzellemeler yapmaktadır.
Anadolu insanını küçümseyen ve son zamanlara kadar elit bir tabaka olarak kalan, dolayısıyla halk nezdinde büyük bir rağbet görmeyen “Halk Fırkasının” torunlarını evlatlarımıza şirin göstermek, Kürtlerde doku değişikliği için operasyonel bir faaliyettir.
Batı illerinde laik değerlerin benimsenmesi işi, bilerek veya bilmeyerek Ak Parti hükümetleri tarafından sağlandı. Halka yakın olmaları hasebiyle, laisizm ile karışık kullanılan milliyetçi İslami söylemler, beraberinde Anadolu insanının bir türlü ısınamadığı rejime yaklaşmasını getirdi.
Doğu illerinde ise bu yakınlaşma HDP eliyle yapılmaktadır. İstanbul’u sel aldığı halde tatilini lütfen kesip, devamı için Bodrum’a dönen Ekrem İmamoğlu’nun; kayyım atanan başkanlara destek ziyareti bu açıdan okunduğunda, yeni bir sosyal doku operasyonu ile karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir.
Zaten HDP’liler ile CHP’liler yan yana oturunca, aralarında abi-kardeş muhabbetinin olduğu her hallerinden anlaşılmaktadır.
Her ne kadar aralarında bir fark olmazsa da, Kürtleri CHP ve zihniyetine teslim etme niyet ve faaliyetleri, HDP’nin Kürtlere yapacağı ihanetlerin en büyüğü olacaktır.