1950’li yılların ortalarında Türkiye’nin önemli gündemlerinden biri Kıbrıs meselesi idi. Rum çeteleri Adada Türklere karşı terör eylemelerine girişmesi ve bu haberlerin basında yer alması ile halkta Kıbrıs hassasiyeti hızla artmaktaydı. İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesinin Kıbrıs’ta yaşananlara karşı herhangi bir tepki göstermemesi ve bu konunun gazetelerde sıkça işlenmesi hatta Kıbrıs’taki teröre destek olduğu yolundaki yayınlar ise ülkedeki atmosferi gitgide ağırlaştırıyordu. Gazetelerde çıkan yazı ve haberlerde kimi zaman satır aralarında kimi zaman ise açıktan azınlık vatandaşları hain olarak gösteren değerlendirmeler yapılıyordu.
Gazetelerdeki bu tip haberler özellikle İstanbul ve İzmir’de yaşayan gayrimüslim vatandaşların tedirginlikleri de artırmaya başladı. Gazetelerde “Rum vatandaşların yersiz ve boş telaşları”, “hadise çıkacağını zannedenler dün dükkânlarını kapadılar” şeklinde haberler gerginliğin hangi boyutlara vardığını göstermekle beraber sanki önceden olacakları da haber vermekteydi.
Kıbrıs meselesi ve adada yaşanan olaylar aynı zamanda Türkiye’nin en önemli dış politik konularının başında geliyordu. Türkiye,İngiltere ve Yunanistan arasında görüşmeler yoluyla Kıbrıs meselesinin halline çalışılmaktaydı. Bu amaçla 1955 yılının Eylül ayında Londra’da İngiltere, Türkiye, Yunanistan’ın katıldığı bir konferans toplandı. Konferans görüşmeleri devam ederken 6 Eylül günü saat 13.00’te radyolardan şöyle bir haber verildi: Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı ! 20 bin tirajlı İstanbul Ekspres gazetesi ise yıldırım baskılar ile o gün tam 290 bin basıldı. Gazeteler Kıbrıs Türktür Cemiyetinin üyeleri tarafından herkese dağıtıldı.
Hızla yayılan haber ülkede infiale sebep oldu. “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” ve çeşitli öğrenci birliklerinin yayınladığı bildiriler ile 6 Eylül akşamı Taksim Meydanı’nda bir protesto mitingi düzenlendi. Günlerden beri artmakta olan gerginlik bu mitingin ardından Rum azınlıklara yönelik bir saldırıya dönüştü. Birkaç saat içinde binlerce insan Rum azınlıklara ait yerleri yağmaladılar. Taksim, Beyoğlu bölgesine kamyonlarla taşlar, sopalar taşındı.
6 ve 7 Eylül günü İstanbul’da Rumların yoğun olarak yaşadığı Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Ortaköy, Arnavutköy, Kadıköy,Kumkapı, Samatya gibi bir çok semtte Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin dükkanları evleri yağmalandı.Olaylar sırasında 16 kişi öldü, tespitlere göre 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı.
Olayların olduğu gece İstanbul’dan Ankara’ya dönen Başbakan Menderes haberi yoldayken İzmit’te almış ve askeri birliklerin başındaki komutanı arayarak asayişin sağlanması için gerekirse ateş edilmesi emrini vermişti. Menderes Sapanca’ya geldiğinde olayların durdurulamadığı haberini alınca da İstanbul’a geri dönme kararı almıştı.
Olayların kontrol altına alınamaması ve durdurulamaması sonucu İstanbul,Ankara ve İzmir’de “örfi idare” ilan edildi. Gece dışarı çıkma yasağı getirildi.Bu kararla birlikte ayrıca askere vur emri de veriliyordu.Tüm bu önlemlerin sonucunda yaşanan şiddet, yağma olayları ancak durdurulabildi.
6 Eylül gecesinden sonra hükümet tarafından hemen bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında Cumhurbaşkanı Celal Bayar Başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlarda hazır bulundu. Basın toplantısında Celal Bayar basını kışkırtıcılıkla suçlamış ve olayların faili olarak komünistleri göstermişti.Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve Başbakan Adnan Menderes’in değerlendirmeleri de farklı değildi. Onlar da olayların komünist provokatörler tarafından planlandığını iddia etmekteydiler. Türk gençliği tarafından başlatılan protestoların bazı dış unsurların araya karışması sonucunda bu şekilde bir felakete dönüştüğünü ifade ettiler.
Sıkıyönetim uygulaması ile basın üzerine de sıkı bir kontrol getirildi. Örfi idare Komutanlığına getirilen 3. Ordu Komutanı General Nurettin Aknor 10 Eylül günü basın toplantısı yaparak basına getirilen kısıtlamaları açıklamıştı:
Halkı heyecanlandıracak haberler yayınlamak,
Sıkıyönetim çalışmalarıyla ilgili yazılar yazmak,
NATO devletleri ile ilgili haberler yayınlamak,
Hükümeti tenkit etmek ve eleştirmek
Hükümetin aldığı kararlarla ilgili hayal ürünü yazılar yazmak,
Yokluk ve kıtlık ile ilgili haber yapmak,
6-7 Eylül olaylarını komünistlerden başkasının yaptığı yolunda haber yazmak,
“6 -7 Eylül olaylarından zarar görenlerin istekleri” gibi yazılar yazmak.
Basına yönelik alınan bu kararlardan önce 6-7 Eylül olayları dönemin gazetelerinde şöyle yer almıştı:
Zafer gazetesi manşette "Selanik'teki tecavüz hadisesi yüzünden" olayların başladığına vurgu yapan başlığının altında İstanbul ve İzmir'de dün çok müessif kargaşalıklar oldu" diyordu. Birinci sayfadaki diğer haber ise Selanik’te Atatürk evinin bombalanması vardı: "Selanik'te Menfur bir tethiş hadisesi". "Atatürkün doğduğu evin yanındaki bahçede gece yarısı patlayan bir bomba evin pencerelerini ve konsoloshane camlarını hasara uğrattı."
Yeni Sabah gazetesinin başlığı ise "Selanik'te Atatürk'ün evine atılan bomba halkı galeyana getirdi" idi. "Taksim'de heyecanlı bir miting yapıldı. Bir kısım kiliselerde yangın çıktı. Rum mağazaları tahrip olundu."
Hürriyet gazetesi ise "Nümayiş gecesi tahrikat yapan otuzdan fazla komünist yakalandı" manşeti ile gerçekleşen olayların sorumlularının komünistler olduğu yönündeki hükümet görüşüne destek veriyordu.
Milliyet gazetesi 7 Eylül günü ‘örfi idare ilan edildi’ manşeti ile çıktı. 7. Sayfadaki ‘İlk Tekme’ başlığı ile yayınlanan haberde ise olaylar şöyle anlatılıyordu:
"Taksim meydanı mahşeri bir manzara arz ediyor. Şehir Kulübünün karşısında bir Rum manavının önüne biriken topluluk 'Bayrak, bayrak as' diye ihtar ediyor. Dükkana bayrak asılmaması üzerine kepenklere ilk tekme iniyor. Bunu taş ve sopa darbeleri takip ediyor. Manav dükkanı beş dakika geçmeden bir harabeye dönüyor. Bunu Ankara bakkaliyesinin tahribi takip ediyor.
"... 'Vili' bayrak asarak dükkanını kurtarmak istiyor. Fakat bu hileye inanan kim? Onu takiben İnci, Franguli, Baylan Pastanesi, 'Smart', 'Mtolo', 'Silvio', 'Osep', 'Daryo' ve nihayet 'Saray' sineması, Atlantik, Orman'ın içi dışına geçiriliyor, lokanta, birahane, bar, meyhane, kumaşçı, parfümeri velhasıl, ne rast gelirse, taş, moloz, kereste ve kürek darbeleri altında tarumar ediliyor.
"Kısaca İstiklal Caddesi'nin sağlı sollu bütün Rum dükkanlarının içi dışarıya çıkmış. ... Yerlerde buzdolaplarının, elektrik süpürgelerinin yanında pasta ve şekerlemeler. Silvio'nun, Osep'in kumaş, gömlek ve kravatlarının yanında, bir manav dükkanının artıklarını kucak kucağa, çamur ve pislik içinde ayaklar altında yüzerken görüyorsunuz."
Milliyet gazetesinin görüşü de farklı değildi. Komünist provokasyonun olduğu yönünde haberler Milliyet gazetesinde de kendine yer bulacaktı.
Milliyet'in 9 Eylül 1955 baskısındaki "Doğrusu Bu" kutusunda şu ifadeler vardı:
"6-7 Eylül gecesi, üç vilayetimizde, bilhassa İstanbul'da yapılan nümayişler bir kızılca kıyamet almıştı. Evet 'kızıl'ca. Yüzlerini şanlı bayrağımızın rengiyle maskeleyen kızılların oyununa bir daha düşmeyelim. Aman ha!"
"Dünkü hadiseler sırasında, bazı küstah Rum vatandaşları aleyhimize tezahürat yapma cesaretini göstermişlerdir. Bu arada Nişantaşı'nda oturan bir Rum, güçlükle linç edilmekten kurtarılmıştır. "... Diğer bir vak'a da Sıraselviler'de cereyan etmiştir. Bu semtte oturan bir Rum da 'Kıbrıs Türktür' diyerek nümayiş yaparak evinin önünden geçmekte olan kalabalığa karşı penceresini açarak: 'Kıbrıs Türk değil, komünisttir' diye bağırmıştır. Polis memurları bu küstahı evinden alıp döğmeye kalkışan halkın elinden kurtarmak için bir hayli yorulmuşlardır."
Ulus : İstanbul ve İzmir'de örfi idare
Ege Ekspres : Türk gençliğinin büyük heyecanı
Demokrat İzmir: Türk Milleti hakareti kabul etmedi
Ömer Aymalı / Tarih Dosyası / Dünya Bülteni