“En-Nakba” denilen o uğursuz günden bugüne işgalci israil'in yaptıklarının basına ve görüntülere sızanın dışında bir de göz ardında yapılanlarından pek fazla kimse haberdar değil. Mevcut tepkiler ve Filistin/Kudüs davasına olan evrensel duyarlılık, işte bu onurlu direnişin yansımasıdır. Peki planlı ve tedrici olarak yürütülen bu işgalci projeler karşısında Filistinlilerin bıkkınlık oluşturmayan, her gün gittikçe dozunu artıran, istikrarlı olup süreklilik arz eden bu ruh; nerden bu azmi, gayreti alıyor; neyle besleniyor.
Düşünsenize 1917'lerde yerleşimci Yahudi sayısı ile 2018'deki işgalci Yahudi sayısı arasındaki milyonlarca farkı? Taşıma sitemiyle Arjantin'den, Rusya'dan ve Afrika'dan Filistin'e hep demografik yapıyı değiştirmek adına sürekli Yahudiler taşındı. Bir ülkü uğruna… Toprağın sahibi olan Filistinlileri topraklarından etmek adına…
Öyle zamanlar oldu ki misafirliğe giden bir Filistinli aile, döndüğünde evine bir işgalci ailenin yerleşmiş olduğunu ve polisin de onları koruduğunu gördü.
Öyle zamanlar oldu ki evlerin çatılarına tonlarca ağırlıktaki bombalar atıldı da masum çocuklar dahil aileler yok oldu.
Direnişi kırmak adına Nisan'ın 17'sinde şehadetinin yıldönümü olan Şehit Rantisi'nin de içinde bulunduğu 400 kişilik bir beyin takımı, Mercuz zuhr'a sürüldü. 1992'deki bu sürgünlerin sözcüsü olan Rantisi, işgalcileri dize getirip ülkesine dönene kadar direnip zafer elde etti.
Hangi bilinç, hangi anlayış ve hangi ulviyet bu ruhu veriyor bu izzetli insanlara. Her sokağa çıkışta dönmeme tehlikesi, öldürülme endişesi içinde olan bu insanlar her eylemde sokakta, her protestoda öndeler; kurşunların plastik değil de gerçek olduğunu bile bile. Her an gözlerinin önünde öldürülen, yaralanan, tutuklanıp zindana konan veya işkence edilen olma ihtimali yüksek olmasına rağmen işgalciye karşı, onuru en büyük silah olarak kuşanıp dik durabilmek… Herkesin yapabileceği bir şey olmasa gerek.
Baksanıza işgalci askerlere karşı meydanlara inenler hep genç. Elinde sapanı olanlar hep genç. Sözcüleri genç. Başları genç. Kadını genç. Erkeği genç. Genç oğlu genç bunlar. Yaşlılarında iş yok demeyin. Filistin'de yaşlı yok. Filistin'de yaşlanmadan insanları ya işgalcinin mermisi ya da zindanı alıyor. Çocuklar çabuk büyüyor. Gençler çok çabuk sorumluluk alıyor. Savunulması gereken bir KUDÜS DAVASI, savunulması gereken bir DİRENİŞ ONURU var.
Öyleyse 30 Mart 1976'da Celile'de el koyduğu arazisine onuruyla dönme sevdasında olan Filistinlileri kurşun yağmuruna tutan İşgalci israil, “Toprak Günü”nde değil 18 kişiyi öldürmesi 18 bin Filistinliyi öldürse de kimseyi bundan vazgeçiremez. Bu gasp, elbette protesto edilmeli ve edilmeye devam da edilecek. Bu, Filistinlilerin evlerine dönme hakkıdır ve uluslar arası anlaşmalara da uygundur. Uygun olmayan tek şey işgalcinin gerçek mermi kullanıp katliam yapmasıdır.
İşte bahsettiğim ruh ve direnç budur. En-Nakba'dan bu güne ilk günkü gibi onurla ve izzetle devam eden bu direniş, ancak bu davanın asıl yani yerli ve onurlu insanları tarafından hakkıyla gösterilebilir.
Direnişe insan yetiştiren Filistinliler, kurbanlık İsmailler yetiştiriyorcasına çocuklarını çabuk olgunlaştırıyorlar. Yahut onları direniş ruhu olgunlaştırıyor.
İşgalci, böylesi küçük bir eylemden bu denli korktuysa, bir gün tüm Filistinlilerin bu küçük provanın büyüğünü yapacaklarını unutmasın ve korksun. Ne diyelim: Dönüşünüz muhteşem olacak! Ne mutlu o güne…