Türkiye bölgesel ve küresel güç müdür? Yoksa böylesi bir misyon ile pohpohlanarak (çizilerek) batının uzun vadeli Ortadoğu Proje ve planlarının bir parçası mı oluyor? farkında olmadan.
Türkiye çevresi ve dünya ile sıfır sorun politikası güderken; hükümete yakın medya ve yakın adamlar bu durumu Türkiye'nin aslına rücû ve tarihten gelen İslâm âleminin liderliği şeklinde izah ediyordu. Doğrusu İslâm âleminin halkları da, birçok devleti de bu politikayı doğrular nitelikte bir sıcaklık ve yakınlık hissediyordu Türkiye'ye.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın başbakanlığı döneminde dış müdahaleye şiddetle itirazı ile başlayan ve daha sonra en önemli müdahil unsuru olduğu Arap Baharı'nın başlaması ile hükümet neredeyse siyasi ve fiili çatışma yaşamadığı komşu kalmadı gibi.
Dün “sıfır sorun” politikasına övgüler düzen medya ve “dostlar” bugünkü kavgacı tavrını da yine Türkiye'nin İslâm âleminin umudu ve liderliği pozisyonu ile izah edip; olabildiğince realiteden uzak yorumlar/analizler yapıyorlar.
Peki hangisi doğru? Sıfır sorunlu politika mı? Herkesle kavgalı bir tutum mu? Bu analizi uzmanlarına bırakıp asıl meseleye dönelim.
israil açık denizlerde Türk gemisini basıp hunharca bir saldırı sonucu onlarca masum, silahsız ve barışçıl vatandaşımızı şehid ederken israil'e bir daha unutamayacağı bir ders verilebildi mi? Ya da uluslararası sularda bir tek gemisi taciz edildi mi? Hayır. Dost müttefik ABD Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirirken bir misilleme yapıldı mı angajman kuralları gereği? Hayır, orda da çuvallayıp durduk. Ya da Sayın Cumhurbaşkanı'nın sabah, akşam medeniyetlerine sövdüğü ve ikiyüzlü, hain, çıkarcı politikalarını, Ortadoğu'daki işgalci ve saldırgan tavırlarını yerden yere vurduğu Batı ve ABD'nin üsleri Türkiye'de değil midir? İncirlik ABD'nin Ortadoğu tahakkümünün önemli merkezi değil mi ve IŞİD bahanesiyle İncirlik'ten kalkan uçaklar hem IŞİD'e hem de PYD'ye alenen silah atan (veren) ABD değil miydi? Halen PYD‘yi destekleyen ve terörist kabul etmeyen batılılar değil mi? Kendileriyle Ortadoğu'da iş tutulan, başını Suud'un çektiği ve Mısır darbesinin baş destekçisi Körfez ülkeleri en az Esed kadar gaddar ve diktatör değiller mi? Türkiye'nin onayı ile NATO'nun hava müdahalesi sonucu devrilen Kaddafi'nin Libya'sı Suriye'den daha mı iyi durumda? Suriye'de muhalif halk direnişçi/devrimci oluyor da, Yemen'de aynı muhalif halk neden terörist oluyor Türk makamları nazarında. Evet! Bu mukayese zinciri istenirse ucu bilmem nereye kadar uzar.
Rusya uçağının düşürülmesi, Roboski'de olduğu gibi başka zinde kuvvetlerin insiyatifi miydi yoksa bilfiil hükümetin iradesiyle miydi bilinmez. Ancak ”Rus uçağı olduğunu bilseydik vurmazdık” beyanı bir yarım özür mahiyetindedir ve sürecin hükümetin dışında geliştiği, hükümetin ise bu sürece mahkûm olduğu görülmektedir.
Başa dönecek olursak bölgesel ve küresel bir güç olma konumunda olmadığını son hamlelerinden rahatlıkla çıkarabilmek mümkündür. Zira uçak düşürme hadisesinde Rusya ile yaşanan kriz Türkiye'yi öncelikle Ortadoğu çıkmazının baş müsebbibi Avrupa'nın kucağına itti ve tabiri caizse eski defterler karıştırılarak bir alacağı bulunup bunun 2016'da verileceği vaadiyle ağzına bir parmak bal çalındı. Üç milyar avroluk ödenek te mültecilerin Avrupa'yı rahatsız etmeyecek bir güvence karşılığıydı. Bunların karşılığında ise Türkiye ye Rusya'ya karşı paratonerlik rolü biçildi. Yani batının sopası gibi
Yine Müslümanlara karşı 28 Şubat sürecine rahmet okutan cinsten tutum ve yasalara sahip Azerbaycan'a ve Türkmenistan'a biraz da milliyetçi mülahazalarla mecbur olundu.
Doğalgaz meselesinde Katar'a mahkûm ve mecburiyet bir başka acziyetin sonucu olsa gerek.
Son zamanlarda israil'in Rus füzelerine karşı savunma sistemlerini gündeme getiren hükumete yakın kesimler iyiden iyiye israil'le ısınma temrinleri yapıyorlar, hükümetin bilgisi ve isteği doğrultusunda. Yani israil'e de bir mecburiyet oluşturuluyor gibi bu puslu havada.
Tabi uçak düşürme Rusya'ya geri adım attırmak yerine oluşan mağduriyet algısından da yararlanarak Türkiye'nin yanı başındaki Türkmen'leri daha rahat vurma imkânı elde ettiği gibi bölgede de daha etkin pozisyon aldı IŞİD'e vurma bahanesiyle.
Anlayacağınız Rus uçağı vurmak hiç doğru bir strateji olmadığı gibi; sonuçları da Türkiye'yi batıya ve politikalarına angaje bir ön karakol olma sonucuna götürebilme açısından trajik olacaktır.
Hakezâ Akdeniz küresel güçlerin askeri yığınağıyla iyiden iyiye ısınıyor savaş tamtamlarıyla birlikte. Ve Dünyanın en önemli ticaret trafiğinin yaşandığı Akdeniz havzasında meydana gelecek bir savaşın en büyük kaybedeni gerek dış gerekse iç sorunlarından ötürü her hal-u kârda Türkiye olacaktır.
Ancak yüzyıllık bastırılmış milliyetçi duyguları depreştirecek Osmanlı film repliklerinin siyaset diline yansıması halkta özellikle de hükümet medyasında hamasi duyguların ve söylemlerin zirve yapmasına sebep oluyor. Akabinde bıyıkların iki ucu aşağıya doğru sarkmaya başlıyor. Silvan, Sur, Nusaybin gibi yerlerde sokağa çıkma yasağından sonra polis ve askerin “Ertuğrul” müziği eşliğinde bayrak asması, duvarlara “Türk'ün Gücü”nü ifade eden yazılar yazması, hem belki haklı olunan bir operasyonu tamamen ırkçı bir kılıfa bürüyor, hem de örgütün camilerimizi ve maneviyatımızı tahribatı yanında devlet de bu tutumuyla zihnimizde ve yüreğimizde onarılmaz yaralar açıyor ve bu her sokağa çıkma yasağı sonrası tekrar eden bir kaide haline geliyor. Üstelik gördüklerimiz sadece kameralara yansıyan kısmı…
Yani anlayacağınız içerde yıllardır Paralel Yapı ve Çözüm adı altında örgütle içli dışlılığı tamamen “yandaş” körlükle destekleyen “dostlar”; işlerin ters gitmesiyle başlayan bu iki kesimle savaş sürecini de yine en doğru strateji olarak lanse ediyorlar. Yine dış politikanın her doğrusuna ve yanlışına “derin stratejik hamle” muamelesi yapan “padişahım çok yaşa”cılardan padişah ta birazcık sıkılmalı değil mi?
Hakezâ sıfır sorunlu dış politikayı göklere çıkaran yine aynı “dostlar”(ki haklı bir takdirdi) bu gün her tarafla çatışmacı politikaları birazda “Osmanlıcılık” yaparak “dokunulmaz ve eleştirilmez” kılıyorlar. Bu iki zıttan birinin yanlışlığını kabul edip dos(t) doğru söylemeli, acı söylemeli. Ömer'in dostları gibi olmalı. Hükümet de Ömer'in şükründe olmalı dostun acı şerbetini içerken daha az yanlış yapma şansına sahip olsun.