Neye yazmaya karar verdiysem bir iki cümleden sonra vazgeçtim. Birkaç kağıt israf edip çöpe attım.
Gördüm ki ne yazacak olsam o konuyu herkes benden daha iyi biliyor. Herkesin her şeyi gördüğü ve bildiği bir zaman dilimindeyiz.
Siyaseti yazayım dedim bizim bakkaldan utandım. “Hocam Erdoğan yalnızlıktan MHP ve Ergenekon’a takılmış. Kendini bitiriyor. Onlardan da bir hayır gelmez. Zaten halk da onları bugüne kadar seçmedi. FETÖ, Örgüt ve Kemalistler, onu düşürmek için Büyük Patron’un emriyle masa kurmuşlar. Ondan da büyük kasırga bekleniyor. Ama heybesinde/çıkınında çıkaracak rüzgar bile kalmamış galiba. Sona doğru gidiyor. HDP, CHP’ye merdiven olmuş CHP’yi dama çıkarma telaşında. CHP dama çıktığı an merdiveni devirecek ve Kürdler merdivenin altında kalacak. Dama çıkmayı başaran kimi Kürdleri de damdan atacaktır. Akıllı Kürd CHP’ye yanaşır mı?” demişti. Bana yazacak ne bırakmış ki!
Oradan Kasap Hamit’e yarım kg kıyma almaya gittim. Duvara asılı küçük ekran TV’de “ABD ile güvenli bölge” konuşuluyordu. “Hocam ABD’den dost hainden post olur mu? ABD, işgalci israil’i korumak için ateşe vermeyeceği yer yoktur. Direnen ülkeleri de önce şeytanlaştırıyor. Sonra “kanmış mazlumlar”ın eliyle bertaraf ediyor. Sonra da mazlumları… Adam çok güçlü. Türkiye, İran, Mısır gibi büyük ülkeler birleşmezsek onunla baş edemeyiz” dedi. Nutkum tutuldu bu özet karşısında. TV’de ki ağabeylerin saatlerce konuştuklarını gereksiz kılan sarih bir özet.
Kasaptan çıkıp kıymayı eve bıraktım ve alelacele önemli konuşmacıların katıldığı “Kültürel Asimilasyon” konulu bir panele yetişmek üzere taksi çevirdim. “İşler nasıl dedim”. “Artık kimse taksiye binmiyor ağabey! Herkeste özel araç var” dedi. Binenler de yoksullardır. Artık onlar da binemiyor. En uzak mesafe 15 tl. iken şimdi 30 tl. oldu. Erdoğan bu işe el atmazsa CHP gelir. Onun da, inancımızla uğraşmaktan ve heykel dikmekten başkaca faydası olmamıştır memlekete bu güne kadar” dedi.
Ne desem ki; bir tarihi hakikati ve ekonomik sıkıntımızı bir çırpıda özetledi adam.
Konferans salonuna aceleyle giriyorken beni sıcak karşılayan güvenlik görevlisinin komşumuz Behçet olduğunu fark ettim. Hal hatır sorduk. “Hocam boş ver bunları yahu! İşim gereği her gün kapıda onları dinlerim. Hemen hemen her gün bir panel veya konferans var burada. Ahkâm kesiyorlar. Söylerler ama yaşamazlar. Bu gün konuşacak olan K… S… oğlumun komşusu. Daha kapı komşusu olduğu oğlumun adını bilmiyor. Bir de kızını görsen! Tesettür için cezaevi yatmış bu adamın kızı olduğuna inanmazsın. Lise mezunu ama henüz örtünme yaşı gelmemiş. Özel araçla da olmasa kursa gitmiyormuş. Oğlunun da havasından geçilmiyor. Kimseyle selamlaştığı görülmemiş. Babası da toplumsal yozlaşmanın sebeplerini anlatacak bugün” dedi. Dondum kaldım. Bizim aydının bitmişliğini ve evrilişini nasıl da bir çırpıda söyleyiverdi. Ayaklarım beni geri geri çevirdi.
Eve döndüm İmam Hatip Ortaokuluna giden ikiz kızlarım “baba arkadaşlar bize karşı grup olmuşlar, öğretmene anlattım hiç oralı olmadı” dedi. Öğretmeni edep/adap ölçülerinde arayıp biraz sitem ettim. “Ben çocuğunuzun bekçisi miyim?” dedi. Oğlum öfkeyle; “baba niye herkes öğretmen olabiliyor. Okullarda akıllı tahta bile var ama kimse akıllanmadı henüz” dedi beni bitirdi. Aynı okuldan tanıdığım Ali Hoca’yı aradım durumu anlattım. “O genç bir öğretmen. Gençliği kaybediyoruz.” dedi ve hal-i pürmelâlimizi özetledi.
Telefona gelen mesaja baktım halamın oğlu “artık akrabalar birbirini sormuyor“ demiş, yarama tuz basarcasına.
Akşam namazında karşılaştığım ve takdir ettiğim iktidar partisinden eski ilçe başkanı bir ümitsizlik tablosu gibiydi. “Devir tasasız yalakaların devri hocam!” dedi korkularımı beslercesine.
Eve döndüm gazeteden arandım. “Yazınız bekleniyor” denildi. Tembellikten yazamamıştım.
Yazmaya ne gerek vardı. “Zaten herkes her şeyi biliyor” dedim kendi kendime. Bütün bozulmuşluklara bir tane de ben ekledim ve en kolay yolu seçtim. Yaşadığım bu birkaç diyalogu yazıp gönderdim.