Her hâl üzere Rabbimize hamd olsun. Efendimiz Muhammed'e cennet ve cehennem durdukça salat ve selam olsun.
İşte böyle, kıymetli dost! Hüzün sadece fasl-ı hazanı beklemiyor gelmek için. Erik çiçeklerinin meyveye döndüğü, mayıs papatyalarının öldükten sonra dirildiği, kutlu doğumun belde belde, zerre zerre hissedildiği, meydanlara Muhammedî bir ruh üfürüldüğü, yani her manada dirilişin yaşandığı bir zaman diliminde de vurabiliyor can evinden; hüzün çok maharetli.
Dünya böyle işte, dost… Bütün güzellikleri bir arada vermiyor, cimri. Sanki her şeyi bir arada verse kendisinde bitecek gibi kıskanıyor.
“Anne olunca anlarsın!” der anneler. Anne olmadan anlayamadık değil mi annelerimizin değerini? Anneliğin ne zor ve aynı zamanda ne tatlı bir şey olduğunu, gece uykusuz kalmak zor olmasına rağmen Allah tarafından nasıl kolaylaştırıldığını, evladının tırnağını derinden kessen senin kalbinin sızladığını nasıl bilirdin ki anne olmadan?
En kötüsü de ne biliyor musun, ey güzel dost? Annelerimizin değerini, bilmemiz gerektiği zamanda bilemememiz. Şöyle hasta değillerken annelerimizle birlikte şu zalim dünyadan, bu vefa borcunun acısını çıkaramadık. “Haydi anne gel! Bugün pikniğe gidelim. Ben küçükken nasıl hiçbir şeye karışmayıp oyunlar oynadıysam, şimdi de sen otur ben sana hizmet edeyim.” deyip onları bir dere kenarına veya dev bir ağacın altına gönül rahatlığıyla bırakamadık. Çünkü onlar artık hastaydı. Sana, bana dayanmadan yürüyemeyecek halde idi. Biraz yanından ayrılsak “Acaba ne yaptı?” diye dert edeceğimiz kadar hastaydılar.
Denir ki; “ölüm işimize gelmeyecek ama başımıza gelecek.” Seni bilmem; ama ben bu söze katılmıyorum can dost! Ölüm, işimize neden gelmesin ki? Bak, acılar içinde kıvranan hastalara! Nasıl da Azrail (as)'ı, yavuklusunu bekleyen gelinlik kız gibi bekleyip duruyorlar. Nasıl da dünyaca ünlü bir uzman hekimi bekler gibi, Azrail'in gelip de acılarını dindirmesini bekliyorlar. Dünya bir oda değil ki, kapıyı çekip çıksınlar.
Dünya bir bekleme salonu ve senin bineceğin araç gelmeden o salondan çıkmana izin yok.
Evet, sevgili dost, acın acımdır ve büyüktür… Ancak uzağı göremeyen gözlerimizin, miyop değil, hikmet ve marifet gözlüğüne ihtiyacı var. O gözlüğü takınca hafifleyecek acılarımız, dinecek sancılarımız…
Annene, ağır hastalığı sebebiyle şehadet ve rahmet; sana ve ailene sabr-ı cemîl; bizlere de şefaat diliyorum Rabbim'den. Gazi şehirde gaziler gibi yaşadı, şehidler gibi Hakk'a kavuştu. Uzandığı topraktan, onun sabrını yaysın Rabbim yerden beslenen bütün canlara. Allah'a emanetiz her zaman, öyle değil mi? Her zamanki gibi, Allah'a emanet kal!
(Nisanur Dergisi yazarlarından Zehra Yüksek kardeşime, kıymetli annelerinin vefatından dolayı taziyelerimi sunarım. Rabbim, teyzemizin mekânını âlî cennetler etsin.)