Amerika ve AB yanlıları yazımızın başlığına bakarak “Rus blokuna yaklaşmanın yanlışlığını nihayet anladılar” diye boş yere avuçlarını ovuşturmasınlar.
Amerikan tayfasının her ne kadar Türkiye’nin kendilerine yanaşacağını umarak heyecanla gözleri faltaşı gibi açılmış görünse de gâvurluklarının biri bitmeden öteki başlıyor. Kudüs hançerinin yarası kanayıp dururken şimdi de mültecilerle birlikte iğrenç yüzlerinin bir daha orta yere çıktığı böyle bir demde daha çok beklerler. Yani blokların al birini vur ötekine.
Görebildiğimiz kadarıyla Türkiye’nin bu anlamda henüz “keşke” denilecek bir hata yaptığı kanaatinde değilim. Zaten her şey bütün bir milletin gözünün önünde cereyan edip duruyor.
Moskova zirvesinde önemli bir sürpriz olmadığı gibi Türkiye olarak gelinen noktadan geriye düşme diye önemli bir şey söz konusu değildir.
Fakat Rusya’yı, geçmişini unuttuğumuz Rusya’yı bir daha öğrenmiş oluyoruz. Karşımızda dünyanın ikinci büyük süper gücünün yanı sıra yıllarını KGB başkanlığında geçirmiş, oldukça soğukkanlı, hiç mi hiç renk vermeyen bir Putin var.
Türkiye ne kadar “Büyük Türkiye” olma iddiasındaysa Rusya’nın da Putin’le birlikte büyüdüğünü bütün bir dünya izliyor. Yani işimiz kolay değil.
“Dostum Putin, Bay Putin ve Eyy Putin” bu üç hitap şekli hem Recep Tayyip Erdoğan ve Putin arasındaki siyasi grafiğin seyrini gösteriyor hem de Türkiye - Rusya ilişkilerinin geldiği noktayı.
Belki tarihte hiç bir lider bir ötekiyle 74 defa görüşmüş değildir. Başta nükleer ortaklık, S-400 alımları, enerji boru hatları, turizmin ve ticaretin cirolarına bakıldığında o günleri “Dostum Putin” günleri olarak nitelemek en doğrusudur. Hele bir de işin içinde Amerika blokunu çatlatma varsa.
Fakat işin içine Suriye girdiğinden beri ikinci merhaleyi, “Bay Putin” dönemini yaşıyoruz.
Ve bugün artık “Eyy Putin!” merhalesine dayanmış durumdayız. Biliyoruz, yüz binlerce masum Müslümanın kanına bulaşan Putin kendisine bu şekilde hitap edilmesini çoktan hak etmiş olsa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan henüz bu sözcüğü telaffuz etmiş değil.
Bize sorarsanız, Cumhurbaşkanının kendisiyle özdeşleşen bu sözcükleri içeride de kullanmaması, artık şu “Bay Kemal”den vaz geçmesini kardeşçe tavsiye ederiz.